Çekicin Rüzgarındaki Ezoterik İllüzyonlar

Usta heykeltıraş, Mehmet Aksoy’un ışık ve renklerle dolu sihirli dünyasına yer verdiği Çekicin Rüzgarındaki Ezoterik İllüzyonlar isimli sergisi Anna Laudel Contemporary’de açıldı. Sanatçının, beşsene aradan sonra yeniden benzersiz yapıtlarını sunduğu, son dönem heykel ve resim çalışmalarından oluşan kişisel sergisi 20 Nisan 2017 tarihine kadar AnnaLaudel Contemporary’de görülebilirsiniz.

1939 Hatay doğumlu olan sanatçı, Türkiye ve özellikle Almanya’nın başkenti Berlin’in aralarında bulunduğu birçok kentte sergilenen etkileyici açık hava heykel projeleriyle, yurt içi ve uluslararası alanda zamanının en özgün ve önemli heykel sanatçıları arasında kabul ediliyor. Ana malzemesi taş ve metal olan Mehmet Aksoy’un özellikle ön plana çıkardığı ışık oyunları, heykel kütlesinin üzerinde ışığın su gibi dolaşarak farklı formlar bulduğu çalışmaları dikkat çekiyor.

2000 senesinden beri çalışmalarını İstanbul Cumhuriyet Köy’de, kendi tasarımı olan Böcek Ev’de sürdüren Mehmet Aksoy’un heykelleri doğanın kendisi, Şaman ritüelleri ve mitolojik hikayelerle dolu dünyasını yansıtır.

Mehmet Aksoy, uzun bir aradan sonra son sergisiyle yeniden dikkat çekici çalışmalarıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor ve ilk defa bu sergide yer verdiği yeni heykel ve resim çalışmalarının yanı sıra 55 yıllık sanat birikiminin izlerine tanıklık etmemizi sağlayacak son dönem eserlerini kapsayan değerli bir seçki sunuyor. Biz de merak ettiklerimizi sanatçı Mehmet Aksoy’a sorduk.

Çalışmalarınızda Şamanizm’in etkilerinin baskın olduğunu görüyoruz. Bize biraz bahseder misiniz sizin, sizin için ne ifade ediyor ve serginizde bunu nasıl yansıttınız?

Bu sergimizde yer alan şamanların taşıdığı enerji ve onun güce dönüştürülmesi çok cezbedici benim için. İnsan ve insan doğası günümüzde teknolojiye yenik düştü. Kendimizi unuttuk, vücudumuzla ilişkimiz azaldı. Artık doğaldeğiliz hatta doğayakarşıyız, kendi doğamıza bile. İnsandoğasınınçıkarabileceği enerjinin çok azıyla idare ediyoruz. Ayaklarımız koşu bantlarında, doğayı ancak pikniklerde yaşıyoruz. Sular, topraklar, ağaçlar, hayvanlar, artık mukaddes değil. Ruhları yok.

Doğaldeğerler artık değerlideğil. Kaybolan bu değerleri yeniden bulmak, köklerimize dönmek ve içimizdeki enerjiyi aktif hale getirip çıkarabilmek yani kendine dönmek bence günün sorunu. Şamanist ritüellerde, ister Orta Asya’da ister Sibirya’da ya da Amerika’daki Kızılderili kabilelerinin ritüellerinde olsun davul ve benzeri vurmalı bir çalgı muhakkak vardır. Orta Asya’daki Şamanist ritüellerde Şaman’ın davulu en önemli aletidir, vücudundan bir parça gibidir. Davulsuz hiçbir ritüel düşünülemez. Davul Şaman’ın konsantre olması yavaş yavaş ritme girip transa geçmesi, yardımcı ruhları yanına çağırması, kötü ruhları kovalaması için çok önemlidir. Davul eşliğindeşarkı söyler, dua eder, ruh çağırır ya da kovar. Şaman davulla içindeki enerjiyi çıkarır ve dışarıdan enerji yüklenir. Ölen bir insanın ruhunun Tanrı Ülgen’e gitmesine refakat ettiğinde davulu yanındadır. Şamanöldüğünde davulu bir daha kullanmamak üzere yerle gök arasına yani bir ağacın dalına asılır. Şaman’ın davulu üstünde her zaman sembolik resimler vardır. En sevdiği hayvan figürlerinin sembolik resimleri, hayat ağacı, yer, gök, insan ve mekân ilişkisini anlatan çizimler Şaman davulunun üstünde sık görülen motiflerdir. Bu sergide göreceğiniz heykellerimde de Şamanlar’ın içindeki gizli güçleri nasıl dışarı çıkardıkları, nelerden yardım aldıkları, nelere inandıkları sorusuna cevap bulmaya, bir illüzyon yaratmaya çalıştım.

Usta bir heykeltıraş olarak aslında taşı değil ışığı yonttuğunuzu söylüyorsunuz, bunu biraz anlatır mısınız bize?

Işık çok önemli kesinlikle çünkü ışığın üzerinde dolaştığı, gezindiği, zıpladığı, kayarak hızlandığı, harmoni içinde dans ettiği, kontrastlarla kızan, dramatikleşen, heykel kütlesini oluşturan formlar, ışık taşıyıcıları ve ışık tutucularıdır. Heykelde üzerinde ışığın su gibi dolaştığı ve şeklini aldığı bu ışık, satıhların yani formların, sanatçı formasyonuna, kişiliğine ve zevkine göre değişen kompozisyonundan başka bir şey değildir.

Kütle üstünde ve mekân içinde ışığın düzenlenmesi bir melodi haline getirilmesidir bütün mesele. Biz heykeltıraşlar aslında büyük kütlelerle değil ışıkla oynaşıyoruz. Heykel damarlarında kan yerine ışık taşır. Heykel işte tam da bundan dolayı ışığın geliş açısına ve şiddetine göre değişik anlamlar kazanabilir. Dramatik, romantik bir ifade ya da sert haşin, vahşi bir ifade, tam tersine genişleyen pasajlarla birbiri içinde çoğalan ya da eriyen, üstünde grilerin oynaştığı armonik yumuşak bir ifade alabilir ya da bir siluet daha doğrusu ayrıntıların yok olduğu bir kütle lekesine dönüşüp yalın ve vurucu bir görünüm etkisi verebilir. İşte, heykel sanatının zorluğu ve çekiciliği burada… Resim sanatındaki gibi ressamın tercih ettiği, sabit ve değişmez ışık heykelde yok. Her an değişebilen, dönen, dolanan, farklı bir ışıkla baş etmek zorundasınız. 

Bu serginizde malzeme olarak taş dışında sadece metalden ürettiğiniz işleriniz de ön planda, farklı malzemeler kullanmak sizin için ne ifade ediyor?

Malzemeler çok yönlü bir yaratıcı çeşitlilik sunuyor. Her malzemenin kendisine özgü bir anlamı var ve bunun üzerinden adeta malzemeyle konuşarak, onun sunacağı sürprizlere de açık olarak çalışıyorum. Son zamanlarda metal çalışmalara yoğunluk verdiğim doğrudur. Bu serginin farklılıklarından biri de bu, artık taş devrinden demir çağına geçtiğimi görebilirsiniz. Bu serginin en önemli özelliği ışık oyunları, mitler, mitoslar, Şamanizm ve bunların illüzyonları. Metal, özellikle gölge oyunu yaratmam gereken gerçeklikle ruhlar dünyasının sınırı aşan Şamanik ritüelleri ifade etmeme yardımcı oluyor.

Mesela Hayat Ağacı isimli çalışmam, içerdiği binlerce figür ve ışık oyunuyla buna bir örnek. Ayrıca, Şamanlar, ruhlar dünyası, insan – doğa ilişkisi içinde transparan formlar, gölge düşürmeler, ışık oyunları, Karagöz Hacivat’tan tutun Hintlilerin gölge oyunlarına kadar pek çok dünya kültür mirasında yer alanillüzyonlardan faydalandım bu sergide.

Serginin başlığı çok dikkat çekici, neden Çekicin Rüzgarındaki Ezoterik İllüzyonlar?

Çekiç aslında bizim heykelleri yaparken verdiğimiz emeği, işi ve ustalığı temsil ediyor ve biz çekici sallarken kulağımızda hep bir rüzgarı olur, özellikle sıcak havalarda çok güzel hissedilir. Bu rüzgarda ezoterik illüzyonlar dedik çünkü işlediğimiz konular mitoloji, Şamanlar, batının günlük dünyasında olmayan konular, ama aslında Anadolu’da bizim aşina olduğumuz, yaşadığımız konular bunlar. Mesela Nevruz kutlamaları, evlenen çiftlerin ritüelleri, Şahmeran öyküsü, bize daha yakın hikayeler.

Uzun yıllardır coşkuyla üretmeye ve yeni işlerle karşımıza çıkmaya devam ediyorsunuz, yaratıcılığınızın en önemli kaynağı nedir, genç sanatçılara bu konuda söylemek istediğiniz bir şey var mıdır?

Doğa en önemli kaynak aslında. Doğada hiçbir şey birbirinin aynı değil ve bu farklılıkların güzelliğini hala tam olarak anlayamadık. Doğaya baktığımda varyasyonların ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Onun için bir heykel yaptım bitti, heykeltıraş oldum demek çok boş laf olur. Milyonlarca sene yapılmış, hala yapılabilir. Postmodernist düşüncenin “her şey yapıldı artık” umutsuzluğuna katılmıyorum. Her zaman yapılmış yine yapılır, hatta daha güzeli de yapılabilir. Her kişide bir yeni yapma potansiyeli vardır, yeterki kendi gibi olmaya çalışılsın.