“ORHAN GÜRBÜZ” ON PARMAĞINDA ON MARİFET

1980 yılında Erzincan’da dünyaya gelen Orhan Gürbüz, fotoğraf çekme tutkusunun ortaokul yıllarında başladığını ve bugüne kadar artarak devam ettiğini belirtiyor. Orta sonda resim yapamayacağını anlayınca fotoğraf çekme yeteneğini keşfettiğini söyleyen fotoğrafçı, 2008 yılında kuruculuğunu üstlendiği Foto Life markasıyla da Türkiye’nin önde gelen firmalarının reklam, ürün, moda ve kurumsal fotoğrafçılık süreçlerini ve tanıtım filmi çekimlerini gerçekleştiriyor. Daha fazlası keyifli röportajımızda.

Sizin fotoğrafçılık hikâyeniz nasıl başladı?

1998 – 2004 yılları arasında Türkiye’nin en iyi isimlerinden eğitim alarak kariyerine başlayan Orhan Gürbüz, 15 yılı aşan deneyimini ve bilgisini geleceğin fotoğrafçılarıyla paylaşmak için 2014 yılında Foto Life Akademi’yi kurmuş, İstanbul’da Bakırköy, Taksim, Kadıköy ve Beylikdüzü lokasyonlarında temel ve ileri seviye fotoğrafçılık eğitimleri ile düğün, moda, ürün, doğum ve hava fotoğrafçılığı başta olmak üzere 14 dalda atölye eğitimleri vermeye başlamıştır. Eczacıbaşı Girişim, BP, Ümraniye Belediyesi başta olmak üzere 200’e yakın kurumsal, 1500’ün üzerinde bireysel eğitim gerçekleşmiştir.

22 yıllık kurumsal deneyimle firmalara, yönetici ve kuruculara, iş dünyasının profesyonellerine başta Fotoğrafçılık olmak üzere SEO, Sosyal Medya, Dijital Pazarlama, Adwords, Fotoğrafçılık, Satış, İletişim, Pazarlama, Liderlik Eğitimleri; SEO, Sosyal Medya, Fotoğraf, Web, E-ticaret Danışmanlığı; Marka, Satış, Kariyer ve Yönetici Koçluğu hizmetleri vermektedir. 8 Hizmet ( Web Home, SEO Destek, Tasarım Plus, Foto Life, Sanal Tur 360, Tescil Plus, Reklam Plus, Tatil Home), 10 Eğitim (SEO Akademi, Foto Life Akademi, Resim Akademi, Kariyer Home, Sinema Akademi, Dil Akademi, İmaj Akademi, Web Akademi, Model Akademi, Sanat Akademi) markasının kuruculuğunu ve kendi branşlarında eğitmenliğini yapmaktadır.Yaptığı şeyi tutkuyla yapan herkesin ilham aldığı şeyler ve kişiler vardır. Bize sizdeki fotoğraf tutkusunu başlatan, motivasyonunuz düştüğünde yeniden alevlendiren kişilerden, olaylardan, fotoğraflardan bahseder misiniz?

Fotoğraf tutkum orta sonda başladı. Bu hevesimi fark eden babam okulu başarıyla bitirmemden dolayı bana ilk fotoğraf makinemi aldı. Bu makineyle ilk deneyimlerimi yaşamış oldum. Sonraki süreçte çeşitli fotoğraf stüdyolarında eğitim aldım ve kendimi geliştirdim. Ara Güler’in siyah beyaz fotoğrafları da motivasyonumu artıran unsurlardan oldu. Eski İstanbul fotoğraflarının bende uyandırdığı duygu tam olarak fotoğrafçılığa hırsla devam etmemi sağladı. Aynı zamanda Sabit Kalfagil’in Anadolu fotoğrafları da beni derinden etkiledi ve kişisel fotoğrafçılık misyonumu fotoğraflarıma bakanlara mesaj vermek, onlarda duygu ve his uyandırmak üzerine temellendirmemi sağladı. Ayrıca Coşkun Aral, İzzet Keribar, Joachim Schmeisser, Steve McCurry, Phil Borges ve Rehahn gibi ünlü fotoğrafçılar her zaman fotoğrafçılık tutkumu taze tutan, takip ettiğim ve ilham aldığım kişilerdir.

Günümüzde sunum her alanda ön plana çıkmış durumda yemek fotoğrafları yeme içme sektörünün vitrinini oluşturuyor. Vitrin ile içeriğin birbirine tutması önemli midir? Yoksa esas olan iyi fotoğraf çekmek midir?

Markalar neden fotoğraf çekimi yaptırırlar? Ürünlerini satmak, yemeklerini yedirmek, satışlarını artırmak ve müşterilerine öngörü kazandırmak için elbette. Bu nedenle de bahsettiğiniz gibi son yıllarda yemek ve ürün fotoğrafçılığı firmaların olmazsa olmazı haline geldi. Her restoran, cafe ya da üretici profesyonel fotoğraf çekimleri yaptırmaya başladı.

Hem vitrinin içerikle uyumlu olması hem de fotoğrafın iyi bir şekilde çekilmesi önemlidir. İyi fotoğraf yoksa iyi bir sunumun kimseye yararı olmaz. Aynı zamanda mükemmel bir sunum kötü bir fotoğrafçılıkla sergilenmemelidir. Bu iki süreç de mantıken birbirine uyumlu olmalıdır. Müşterilerinize tabaklarında ne olacağını anlatırken onları kandırmamanız gerekir. Küçük porsiyonları iştah kabartan fotoğraflarla sunmak müşterileri kandırmak demektir. Yani sunumunuz menü içeriğinizle, fotoğraflarınız da sunumlarınızla denk olmalıdır.

İçinde bulunduğunuz ‘an’ sizin için nasıl fotoğrafı çekilesi bir ana dönüşüyor? O andan neleri alıyor fotoğrafla insanlara neler veriyorsunuz?

Her an, var olanın ardındakini görmeyi bildikten sonra fotoğraf çekilesi bir ana dönüşebilir. Ben bunu fotoğrafçı gözüyle bakmak olarak tanımlıyorum. O an insanların bakıp da fark etmediği ayrıntıları alıyor, fark etmelerini sağlamanın dışında kadrajdan duyguyu ve mesajı veriyorum. Eğer anların içinde bir his ya da duygu var ise deklanşöre basmanın zamanı gelmiş oluyor.

Fotoğraf çekmenin felsefi arka planı var mıdır, varsa öz olarak nedir? Yani fotoğraf çekerken, sanatsal boyutu dışında sizi düşündüren, fotoğrafa bakanların düşünmesini istediğiniz bir boyut söz konusu oluyor mu?

Fotoğraf çekmenin elbette felsefi bir arka planı vardır. Fotoğraflar, bir fotoğrafçının hangi psikolojide ve anlayışta olduğunu gösteren dışavurum yöntemlerinden biridir bence. Elinizdeki fotoğraf makinesi karşınızdakini değil de içinizdekileri çeker. Yani sanatsal boyutun dışında karşı tarafa ne mesaj verdiğim, mesajın alıcıya ulaşıp ulaşmadığı, fotoğrafa bakanın ne anladığı, benim ne anlatmak istediğim önemlidir.

Profesyonel boyutta ise kişisel duygularımın yanında fotoğrafları ne için ve kimin için çektiğim de önemli oluyor. Yani bugün karamsar moddayım diye otelin odalarını karamsar bakış açısıyla çekemem. Fotoğrafa bakanda olumlu duygular oluşturmam gerekir. Otel odasının ferahlığını ya da yemeğin lezzetini tek bir fotoğrafla hissettirmeliyim.

Etrafta ekipmana boğulmuş çok fazla fotoğraf meraklısı var. İnsanların bir kısmı en iyi makinenin en iyi fotoğrafı çekeceğini düşünürken son bir iki senede cep telefonlarıyla harika işler çıkartanları da görüyoruz. Sizin ekipman ve ekipmanın kullanımı konusunda fikirleriniz neler?

Evet, günümüzde ekipmanlara boğulmuş fotoğrafçı sayısı çok fazla. İnsanlarda da iyi makinelerin iyi fotoğraf çekeceği düşüncesi var ama bu tamamen doğru değil. Ünlü bir fotoğrafçının bu konuyla ilgili ve benim de hemfikirde olduğum bir anısı var. Fotoğrafçımız bir gün yemek yemeğe restorana gidiyor ve aşçıyı görmek istiyor. Yemeği beğenmediğini söyleyince aşçı yemeği fırında yaptığını söylüyor. Fotoğrafçımız ise yemeği sen mi yaptın fırın mı diye soruyor ve mesajını veriyor. Bu anıdan çıkardığım sonuç her zaman iyi fotoğraf makinalarının iyi fotoğraflar çekmeyeceğidir. Ancak günümüzde iyi fotoğraf çekebilmek için teknolojiden de yararlanılması gerekiyor. İyi bir fotoğrafçının elinde gerekli donanım ve güncel teknoloji olmadığı sürece mükemmel fotoğraf çekmesi mümkün değildir.

Alet işler el övünür derler ya, övünecek elin de gerekli eğitime, tecrübeye ve teknolojiye sahip olması gerekir. Evet cep telefonlarıyla da harika işler çıkaran fotoğrafçılar vardır ama amaç profesyonel görseller elde etmekse ağırlığından şikayet ettiğiniz fotoğraf makinelerini ve ekipmanlarını yanınızda taşımanız gerek. Sosyal medya paylaşımlarınız ya da anı fotoğraflarınız için telefonlarınızın kameralarından yararlanabilirsiniz.

Fotoğrafçı için İstanbul nasıl bir şehir? Siz en çok nerelerini, nesini seviyorsunuz bu şehrin?

Bir fotoğrafçı için İstanbul tam bir cennet. Genellikle fotoğraf çekeceğim günlerde Balat’tan başlayarak sahili takiben Eminönü’ne kadar yürür ve insan portreleri ile manzara fotoğrafları çekerim. Taksim’in karmaşası, Kuzguncuk’un romantik evleri ve Galata’nın manzarası da fotoğrafını çekmeyi sevdiğim yerler. Tahmin edeceğiniz gibi Mısır Çarşısı, Beyazıt, Moda, Yıldız Korusu ve Piyer Loti de her fotoğrafçı gibi benim de fotoğraf çekmeyi sevdiğim yerlerden bazıları.

Bir fotoğrafta sizin gözleriniz neyi arar?

Fotoğrafa baktığımda gözlerim genellikle duygu ve his arar, fotoğrafın vermek istediği mesajı arar. Çekerken nasıl karşı tarafta yaratacağım duyguya dikkat ediyorsam baktığım bir fotoğrafın da bende fotoğrafçının hissettirmek istediği duyguları yaratıp yaratmadığına dikkat ederim. Böylece hem fotoğrafçı hem de ben amacımıza ulaşmış oluruz.

Henri Cartier Bresson “İyi fotoğraf insanın gözünü, beynini ve yüreğini bir doğru üzerinde birleştirmesiyle olur” der. “İyi fotoğraf” sizce nedir?

Vermek istediğim mesajın doğru bir şekilde karşı tarafa ulaşmasını sağlayan fotoğraf benim için iyi fotoğraftır. Milyonlarca sözcükle ancak verebildiğiniz mesajı bir tek fotoğraf karesinde verebiliyorsanız iyi fotoğraf çekmişsiniz demektir. Tek sahnesi binlerce sözcüğe bedel olan fotoğraf iyi bir fotoğraftır.