Sualtı İnsanın Doğal Ortamı Değildir – Ateş Evirgen

SUALTI İNSANIN DOĞAL ORTAMI DEĞİLDİR

“Dalıştan önce yapılacak hazırlıklar dalış bölgesinin seçimi ile başlar. Bu yurt içinde de bir bölge olabilir, yurtdışında da. O bölgenin özelliklerini önceden bilmek, öne çıkan canlılarını tanımak, hem dalış güvenliği hem de fotoğraftaki başarı için gereklidir.”

Sualtı fotoğrafçılığına ilginiz nasıl başladı?

Benim dalışa başladığım dönemlerde bugünkü gibi belgesellere oldukça fazla yer veren TV kanalları yoktu. Bildiğimiz gördüğümüz su altı belgeselleri sadece Jacques-Yves Cousteau’nun siyah beyaz belgesel filmleri ve TV dizileriydi. Aynı şekilde bu konuda basılı yayınlar da çok kısıtlıydı, hatta ülkemizde hemen hemen hiç yoktu. Sanki su altında gördüğümüz her şey bizim için yeniydi. Bu nedenle gördüklerimizi başkalarıyla paylaşma duygusu beni su altında fotoğraf çekmeye yöneltti.

Denizlerin derinlikleri, insanoğlunu her zaman çekmiştir. İnsanoğlu asırlardır derinliklerde neler oluyor, neler var, kimler yaşıyor sorularının cevabını aramıştır. Sizin de cevabını aradığınız sorular oldu mu?

İnsanoğlunun okyanusların derinlileri hakkında bilgisi uzay bilgisinden fazla değil. Hala araştırılıyor ve hala keşfedilmeye çalışılıyor. Zaman içinde hala yeni türlerle karşılaşılıyor ve tanımlanıyor. İnanılmaz bir basınç ve hiç güneş ışığı ulaşmayan soğuk karanlık derinliklerdeki yaşam hala büyük sırlar taşıyor. Doğal olarak bizlerin de görüp yaşadıklarımız arasında cevabını aradığımız birçok şey var.

Örneğin ahtapotların yumurtalarının başında bekleyip yavruları çıkınca ölmeleri, yılan balıklarının çiftleşmek için Karadeniz’den yola çıkıp Atlas Okyanusu’nun bir bölgesinde toplanmaları gibi düşünce sınırlarımızı zorlayan onlarca, yüzlerce olay var, hala cevap aradığım!

Sualtı fotoğrafçılığının zorlukları neler?

Her türlü fotoğraf dalının kendine özgü zorlukları vardır. Fotoğraflar, bir spor karşılaşmasında, bir stüdyoda, dağda, safaride akla gelebilecek her yer ve alanda çekilmekte. Her birinin de kendi

içinde ayrı bir tekniği, ekipman detayı ve zorluğu var. Sualtı fotoğrafçılığının önündeki en büyük zorluğu, dalış imkanlarının sınırları belirler. Sualtı fotoğrafçısı dalabildiği ölçüde kendini geliştirebilir ve fotoğrafçılığını sürdürebilir. Bugün elinize bir fotoğraf makinesi alsanız kapınızın önüne çıkıp fotoğraf çekebilirir, çalışır, kendinizi geliştirebilirsiniz. Ama sualtı fotoğrafı çekmek, ekipmanları kullanmak, denemek için evinizden, işinizden uzaklara gidip dalış imkanları aramak zorundasınız. Sualtı fotoğrafçılığının en büyük zorluğu budur.

İyi bir dalgıç olmak bazı kişisel ya da fiziksel özellikler gerektiriyor mu?

Dalgıç olmak için sanıldığı kadar üst seviye fiziksel özellikler gerekmez. Çok kabaca, bisiklete binecek kadar sağlık yeterliliği olan bir kişinin dalgıç olabilmesinin önünde bir engel olmadığını söyleyebilirim. Ama başlangıçta bir doktor kontrolünden geçmek gereklidir. Bugün “sualtı hekimliği” ülkemizde oldukça ileri seviye ve yeterliliğe ulaşmıştır. Yeni başlayacaklara önerim bir sualtı hekimine başvurmalarıdır.

Dalıştan önce ne tür hazırlıklar yapıyorsunuz?

Dalıştan önce yapılacak hazırlıklar dalış bölgesinin seçimi ile başlar. Bu yurt içinde de bir bölge olabilir, yurtdışında da. O bölgenin özelliklerini önceden bilmek, öne çıkan canlılarını tanımak, hem dalış güvenliği hem de fotoğraftaki başarı için gereklidir.

Sualtı fotoğrafçılığı yapıyorsunuz bunun için dalgıçlık eğitimi aldınız mı? Veya dalışlarınızı bir uzman eşliğinde mi gerçekleştiriyorsunuz?

Dalgıçlık eğitimi almayan biri aletli dalış, yani tüp, regülatör ve diğer malzemeleri kullanarak dalış yapamaz. O nedenle daha dalış hayatımın başında bir eğitim aldım. Sonra kendimi geliştirerek dalış hocası oldum ve konunun uzmanı olarak dalış hayatımı sürdürdüm. Sualtı fotoğrafçıları da, ister eğitmen olsun ister olmasın konunun uzmanı olan kişilerdir. Ancak her dalgıç yanında bir başka dalgıç ile eşli olarak dalmak zorundadır. Dalış yapmanın kuralıdır bu.

Sualtında ne tür tehlikelerle karşılaşıyorsunuz?

Sualtı insanın doğal ortamı değildir. Birçok yardımcı malzeme ile bu ortama adapte oluyoruz. Aslında dalış eğitiminin temeli de bu ortamın şartlarına uyum ve yardımcı malzemelerin kullanımını öğrenmeye dayalıdır. Bu nedenle tehlikelere açık ama yeterli eğitim almış olup ve kurallara uymakla hiç tehlike yaşamadan dalış hayatınızı sürdürebilirsiniz. Dalış tehlikeli görülmekle beraber kaza oranı düşük bir aktivitedir. Özellikle trafikte otomobil veya motosiklet kullanımı yanında çok daha az tehlikelidir. Kendi adıma şunu söyleyebilirim, 1977 yılından beri aletli dalış yapıyorum ve bugüne kadar sualtında hiçbir tehlike yaşamadım.

Şu ana dek Türkiye ve Dünyanın hangi noktalarında sualtını fotoğrafladınız?

Karadeniz bölgemiz kıyı yapısı ve deniz şartları nedeniyle dalışa çok uygun değildir. Ben de en az bu kıyılarımızda dalış yaptım, ama bunun dışında Türkiye kıyılarında hemen hemen her yere daldım. Türkiye dışında Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs, Malta ve İtalya’da dalışlar yaptım. Ama sualtı fotoğrafçılarının asıl hedefleri mercan resifleri ve okyanusların özel bölgeleridir. Ben de bu amaçla son 25 yıldır dalmadık yer bırakmadım. Bunlar arasında Kızıldeniz’e kıyısı olan Mısır, Sudan, Maldivler, Mozambik, Güney Afrika, Filipinler, Endonezya, Malezya, Palau, Mikronezya, Kostarika, Galapagos en başta olanlar. Ama dalıp fotoğraf çekmek için seçtiğim en ilginç bölgeler Kuzey Kutup bölgesindeki Norveç’e bağlı Svalbard Adaları ve Antarktika’dır. Özellikle Antarktika’da dalış yapmak başka bir gezegende gezinmek gibi bir his verdi bana.

Sualtı zenginliği bakımından en keyifle fotoğrafladığınız kıyılar hangisidir?

Sualtı fotoğrafçıları için en önemli hedefler binbir çeşit sualtı canlılarının bulunduğu ve rengarenk dip yapısına sahip bölgelerdir. Bir sualtı fotoğrafçısı da mercan resiflerine dalarak gerçekleştirebilir. Mercan resiflerinin en bol olduğu yerler de Endonezya, Maldivler, Malezya ve Filipinler gibi bölgelerdir.

Güzel kareler yakalamak zaman ve sabır gerektirir. Suyun altında karadaki gibi vücut dengesini ayarlamak ve çekilecek nesneyi konulu yakalayabilmek önemlidir. Siz sualtında fotoğrafları çekerken ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Deniz dinamik yapıdadır. Akıntısı, dalgası eksik olmaz. Mevsimlere göre şartlar çok değişebilir. Hatta günlük şartlar bile denizi farklı yönleri ile karşımıza çıkarabilir. Berrak olan bir bölge günün şartları ile bulanık olabilir. Güneşli bir gün yerini bulutlu karanlık bir havaya yerini bırakabilir. İstediğiniz canlılar o an için karşınıza çıkmayabilir. Bu benzeri birçok unsur sualtı fotoğrafçısına zorluk yaratabilir. Ama bu işin doğasında bu var. Tecrübeli bir sualtı fotoğrafçısı için bunlar beklenmedik durumlar değildir. Ama fotoğrafçı her şartta görüntü almaya çaba gösterir ve sürpriz sonuçlar da elde edebilir. İşin bu tarafı da bizleri aynı heyecan ile yıllar boyu bu işi sürdürmemize neden olan en önemli etkendir.

Son olarak da sualtı fotoğrafçılığını yaymak ve daha bilinçli bir sualtı toplumu oluşmasına yardımcı olmak amacıyla Sualtı Dünyası dergisini hayata geçirdiniz. Bugüne kadar 122 sayısı yayımlanan derginin 111 sayıdan itibaren www.sualtidunyasi.com.tr adresinden online olarak yayın hayatını sürdürmektesiniz. Bize biraz derginizden bahseder misiniz?

Ocak 1996 ayında Sualtı Dünyası Dergisi’ni yayınlamaya başladım. Özellikle internetin hayatımıza girmediği dönemlerde Sualtı Dünyası Dergisi, sualtı camiasının sesi oldu, birçok kişiyi su altı ile tanıştırdı ve sualtı fotoğrafçılarının fotoğraflarını dış dünya ile tanıştırmasında çok önemli bir rol oynadı. Denizlerimizin, deniz canlılarımızın tanınmasını sağladı. Ancak internet teknolojisinin gelişmesi, yaygınlaşması ile basılı yayıncılık hantallaştı. Internet yayıncılığı onun yerini almaya başladı ve Sualtı Dünyası Dergisi internet üzerinden yayınlanmaya başladı. Hatta bugün Facebook gibi etkin sosyal medya platformları internet dergiciliğinin de önüne geçmiş durumda.