DOĞUNUN DOĞUSU, KAF DAĞI’NIN KAPISI: ÇILDIR GÖLÜ

Eski  masalcılara göre eskinin de eskisinde,  bugünkü Çıldır  Gölü’nün  en dibinde, güzeller  güzeli  bir kız kapatmayı  unutunca,  dokuz  burma  musluklu  çeşmenin  bir  musluğundan akan suyla  koca bir  şehir  bir  gece  karanlığında  sular  altında  kalmış  ve  o  güzel  kadar  güzel  Çıldır  Gölü  ortaya  çıkmış.

O  güzelin  peşinde  Kars  şehir  merkezine  80km.  uzakta  olan  Çıldır  Gölü’ne  gitmek için  sabah  erkenden  yola  koyuluyoruz.  Yüzey  rakımı  1900mt.  olan  gölün  çok soğuk  olacağı  yönünde  uyarılar  üzerine  çok  sıkı  giyinip  yanımıza  yedek  giysiler  alıyoruz.img_5413

Yolda  minibüsümüzünayazdankristalleşen  camlarını  temizlediğimizde,  penceremiz  karla kaplı  uçsuz  bucaksız  düzlüklere  ve  yüce  dağlara  açılıyor.  Sonsuz  beyazlıklarda  incecik  yaban  nefeslerin  ayak  izleriyle  nakışlanan  muazzam  bir tuvale  bakıyor  gibiyiz.  Çok  geçmeden  yöre  halkının  görüldüğünde  şans  getireceğine  inandığı  ilk  tilkimizi  ve  ikinciyi  ve  üçüncüyü  fotoğraflıyoruz.  Yol boyunca  tilkiler,  elektrik  direkleri  ve biz…  Arada  köy  girişlerinde  okula gitmek  için  servis  bekleyen  kırmızı  yanaklı  gözleri  gülen  çocuklar  el  sallıyor.  Onlara  rağmen  ıssızlık  dört  yanımızda.

Beyaz  bir  sessizlik  yağıyor  üzerimize.  Kar  tanelerinin  usulca  toprağa  dokunuşlarını  duyuyoruz.  Doğunun  doğusu,  Kaf  dağının kapısı :  Çıldır  Gölü  naif  bir  aşık  gibi  selamlıyor  bizi.img_5340

Akçakale’ye  vardığımızda,  yüzeyi  yumuşacık  kar  ile  örtülmüş,  kalın  bir  buz  tabakası  kaplı  Çıldır  Gölü’nde  balıkçı  Hasan  ile  buluşuyoruz.  Yılın  dört  mevsimi  yapılan  balıkçılık  göl  halkı  için  önemli  bir  gelir  kaynağı.  Gölün  içlerine  doğru  yürürken  Hasan  kimi  yerlerde  dikkatli  olmamız  konusunda  uyarıyor.  Zaman  zaman  ayaklarımız  suya  battığında  heyecanlansak da   merakımız,  devam etmemiz  için  ayartıyor  bizi.  Hasan,  kalın  buzu  iki  yerden  kırarak  daha  önce  attığı  ağı  sabırla  çekiyor.  Bir  şafak balığı,  bir  sarıbalık,  bir  tatlı su ıstakozu…  Toru  tekrar  atıp  dönüyoruz.  Duvarında,  kutsal  çobanların  resmedildiği halılar  asılı  odalarda  sıcacık  çaylarımızı  yudumlarken,  göl  halkının  misafirperverliği  içimizi  ısıtıyor.Akçakale  ve  Hasan   ile  vedalaşıp  ayrılıyoruz.

İstikamet  göl  kenarında  öğle  yemeği,  menüde  sarıbalık  ve salata.  Manzaramız, Çıldır  ve fiyakalı  atların  çektiği  afilli  kar  kızakları.  Yemek  sonrası  kiraladığımız  kızaklarla  kalabalıktan  biraz  uzaklaşıp  gölün  ortalarına  fotoğraf  çekmeye  gidiyoruz.  Rengarenkpüsküllerle  süslemelerle  bezenmiş  atlar,  soğuk  yanığı  tenleriyle  kızak  sahipleri,  göl,  kar,  buz,  gökyüzü,  yeryüzü,   hepsi  birbirine  karışıyor. img_5592

Günün  son  ışıkları gökyüzünü  kızıla  boyarken  nefesimizi  kesen  soğuğu da   kırmayı  başarıyor.  Son karelerimizi  alırken,  ayaklarımızın  altında  buz  kesmiş  dev  bir  su  kütlesi,  göz  alabildiğince  ıssız  bir  beyazlığın  ortasındayız.  Doğanın  gücü  ve  boyutlarına  küçücük  insan  ölçeğimizle  şapka  çıkartıyoruz.

Nilgün Karaman