HAYAT ALKALİDEN ASİDİZEYE UZANAN BİR YOLCULUKTUR

DENGE” günümüzde tekrar değer kazanan bir kelime. Bütünsel sağlık; beden, ruh ve akıl sağlığının dengede ve iyi olduğu durumdur.  Miyase BÜLBÜL

Dünya Sağlık Örgütü sağlık kavramını kişinin bedenen, zihnen ve ruhen tam bir iyilik halidir diye tanımlamakta ve denge halinin önemini vurgulamaktadır. Bu tanım iş ve özel hayatımızda akıl, beden ve ruhsallığının birlikteliğinin gerekliliğini çok açık ortaya koymaktadır.

Yaşamamızın her dönem ve anında hem zihnimiz, hem ruhumuz hem de bedenimiz dışarıdan gelen etkilere karşı kendisini dengeleyebilmek adına büyük uğraşlar vermektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar bu uğraşta beslenmenin önemini net bir şekilde göstermektedir. Yanlış beslenen bir beden hasta, hasta bir beden ise ruhsal ve zihinsel yönden zayıftır. Canlılığını ve enerjisini kaybetmiştir. Sağlıksız bir beslenme sonucu bedensel olarak yeterli güce sahip olmayanlar aşırı stres, konsantrasyon zorluğu, kronik yorgunlukla baş etmek, baş, boyun, bel ve kas ağrılarıyla uğraşmak zorunda kalırlar. Ağrı yaşam kalitesini düşüren bir olgudur. Yaşam kalitesinin düşmesi iş performansını, başarı şansını ve ilişkilerimizin çizgisini oldukça etkiler.

Son günlerde üzerinde çok konuşulan alkali yaşam ve alkali beslenme vücudun doğal anatomik dengesine uygun yaşamak ve beslenmekten başka bir şey değildir. Başka bir deyişle dengeli beslenme ve dengeli yaşam biçimidir.

Hepimiz alkali doğar asidik ölürüz. Hayatımız yüksek pH( alkali) seviyesinden düşük pH (asidik) seviyesine yapılan bir yolculuktur. Doğduğumuzdan itibaren vücudumuzdaki her hücre her doku her organ ve her sistem kanımızın doğal asit-alkali(baz) dengesini korumak için çalışır. Hastalıklardan korunmak, yaşlanmayı geciktirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için asidik atıkların oluşmasının engellenmesi ya da bu atıkları yok etmenin etkili yollarını bulmak vücudun doğal asit-alkali(baz) dengesini korumak gerekir.

Kanımızın pH şı 7.35 ile 7.45 arasında hafif alkali değerdedir. Bu değerde en ufak bir değişimde vücut fonksiyonlarımız zarar görür ve durma noktasına kadar gider.  Bu zararı önlemek için vücudun asit-baz dengesinin asıl korunduğu, 7,35-7,45 gibi küçücük bir aralıkta kan pH değerini dengede tutabilmek adına ne mücadeleler verdiği inanılır gibi değildir. Bu mücadele hızla kirlenen dış çevrenin, sanayileşen tarım ürünleri ve beslenme hatalarının yüzünden iç çevrede giderek artan asit yükü ile giderek zorlaşmakta, modern yaşam ve beslenme zorunluluklarıyla vücudun yapıtaşlarına hasar vermektedir. Vücutta biriken fazla asit yükü sebebiyle başta kanser, tip 2 şeker, kalp rahatsızlıkları, kolesterol, kemik erimesi-osteoporosis, aşırı kilo gibi bir çok hastalık, yorgunluk, halsizlik, sinirlilik, erken yaşlanma gibi rahatsızlıklar oluşur.

VÜCUT pH DENGESİNİN ÖNEMİ

İnsan vücudunun yapı taşları hücreler pH dengesinin oluştuğu hafif alkali ortamda tam performans çalışır. Hücrelerin aşağıda belirtilen faaliyetleri gerçekleştirmek için vücut pH dengesine ihtiyaçları vardır:

Gerekli besin değerlerini kanımızdan almak ve kullanmak

Zararlı maddeleri dışarı atmak

Kandan oksijen alıp karbondioksit vermek

Günlük aktiviteleri gerçekleştirmek.

ASİT-ALKALİ DENGESİNİN BOZULMASI

Vücudun mineral, vitamin ve diğer besin maddelerini alma kapasitesini düşürür.

Hücrelerde ki enerji üretimini olumsuz etkiler. Hücrelerin kendilerini onarma kapasitesi düşer. Vücudun detoks yeteneği azalır ve vücut Hastalıklara açık hale gelir.

ASİT-ALKALİ DENGESİNİN KORUNMASI

1- oksijen alımını arttırarak (doğru nefes)

2- doğru besinlerle doğru beslenerek (alkali beslenme)

3-iyi ve derin bir uyku uyuyarak

4- spor yaparak

5- yoga ve meditasyon tekniklerini uygulayarak

6-masaj yaptırarak

7- kendiyle barışık ve olumlu düşünceler geliştirerek

mümkündür.

VÜCUDUMUZDA ASİT ORANININ ARTTIĞINI NASIL ANLARIZ?

 Vücudumuz düşündüğümüzden daha zekidir. Fazla asit yükünün kanın pH değerini değiştirip kandaki asit miktarının artmasını engellemek için, son derece güçlü dengeleme sistemine sahiptir.

Vücudumuzda asit fazlalığı olup olmadığının ipuçlarını verecek olan diğer vücut sıvılarının pH değeridir. Bunlar idrar, tükürük, ter, hücrelerin içindeki, aralarındaki sıvı, dokularda bulunan sıvılardır. Fazla asit yüküyle değişime uğrayan bu sıvıların ölçülmesi sonucu vücuttaki asit artımı anlaşılabilir. En kolay ve basit anlaşılabilecek olanlar ise, ter, idrar ve dışkıdır. Vücuttaki sıvı (ter, tükürük, idrar, dışkı) ölçümlerinin uzman doktorlar tarafından yapılması gerekmektedir.Bununla birlikte evde kendi kendimize yapabileceğimiz basit yöntemler bulunmaktadır.

Normal bir idrar görüntüsü berrak ve açık sarıdır.Asit miktarı arttıkça idrar bulanıklaşır, rengi koyulaşır. Öncelikle çıplak gözle idrar rengimizi kontrol etmek gerekir. Vücudumuz yeterince alkali ise idrarımız beyaza yakın, açık sarı renkli, kokusuzdur. İdrar renginin koyuluğu ve keskin kokması asit yükünün fazlalığına işaret eder.

Ten, içerdiği maddeler asidik bakteriler tarafından parçalanınca koku salar. Bu sebepledir ki aşırı, keskin ve ağır kokan tenler, vücudun fazla asit yüküyle karşı karşıya olduğunun bir göstergesidir.

Atılan dışkı olağan kokulu, yumuşak ve şekilli olmalı, zorlamadan çıkmalıdır. Parçalanmadan bütün olarak çıkan bir dışkı, sağlıklı bir bağırsak sistemine işaret etmektedir. Dışkı ne çok sulu, ne çok katı olmalıdır.

 

VÜCUTTA ASİDİTE GÖSTERGELERİ NELERDİR?

Kronik yorgunluk, sürekli burun tıkanıklığı, kuru ve güçsüz saçlar, baş ağrıları, kas ağrıları, eklem ağrıları, sık sık oluşan uçuklar, enfeksiyonlara yatkınlık, heyecanlı, sinirli ruh hali asabiyet, tekrarlayan soğuk algınlığı, zayıf bağışıklık sistemi, böbrek taşları, dışkılama problemleri, sindirim bozuklukları, iyi huylu göğüs kistleri.

 

  1. YÜZYILIN BAŞ BELASI DİYE ADLANDIRILAN ASİDOZ

Asidoz, kanda aşırı miktarda asit bulunması, vücudun işleyebileceğinden daha fazla asidin toplanması demektir. Kan pH’ı 7,35’in altına düştüğünde asidoz oluşur. Vücutta yüksek miktarda asit üretimi, asitlere metabolize olan besin maddelerinin tüketilmesi, azalan asit atılımıyla da artmış alkali atılımına bağlı olabilmektedir.

Besinlerdeki katkılar, yapay maddeler, içtiğimiz su, kullandığımız toprak, soluduğumuz hava toksik maddelerce artan oranda kirlenmektedir. Vücudumuz, maruz kaldığı ve metabolize ettiği bu kirlilik sonucu ortaya çıkan toksiditeden kurtulma, yani detoksifikasyon işlemi vücudun doğal kapasitesini aşar hale gelmiştir. Değişik kaynaklardan gelen düşük seviyeli toksidite, kanda, vücuda yerleşmiş olan mantar ve bakterilerinde katkısıyla oluşan aşırı asitlik, vücudun doğal asit-alkali dengesini bozar.Vücut sağlık limitlerinin dışına çıkacağı için önemli rahatsızlıklara neden olur.

HANGİ YİYECEK VE İÇECEKLER VÜCUDUMUZU ASİTLENDİRİR.

Hazır ve işlenmiş gıdalar, fastfood ürünler, şekerlemeler, bisküviler, krakerler, cipsler, sodalı ve kolalı içecekler, konserve gıdalar, alkollü içkiler, likörler, çok içilen siyah çay ve kahve, maltlı ürünler, rafine karbonhidratlar (hamurlu unlu mamuller, tatlılar, pastalar börekler, kurabiyeler, pizza vb gibi) süt ve süt ürünleri, hayvansal proteinler (kırmızı et) rafine şekerler, beyaz şeker tatlandırıcılar, mısır şurubu içeren gıdalar, rafine yağlar, margarinler, bir kez ısıtılmış yağlar, tüm deniz kabukluları (midye, karides, yengeç, ıstakoz), ev yapımı olmayan soslar.