ZAMANLA YARIŞMAYA GEREK YOK, ONUNLA BİR OLMAK LAZIM! “ÇAĞLAR ÇORUMLU”

Her zaman çekimlerimizi gerçekleştirdiğimiz mutfağımızı teknik nedenlerden dolayı kullanamayınca, ani bir gelişme ile rotamızı The Plaza Hotel’in terasında bulunan Cento Per Cento Restaurant’a çevirdik ve Çağlar Çorumlu ile çekimimizi Cento Per Cento’nun mutfağında gerçekleştirdik. Çağlar Çorumlu’nun gelmesini beklerken restaurantın harika manzaralı terasından İstanbul’a şöyle bir tepeden baktık ve röportajımızı da orada gerçekleştirdik.

Sayfalarımızda ünlü isimleri sizlerle buluşturuyoruz ama ben her röportajıma bir insanı daha tanımak gözüyle bakıyorum. Ünlü sıfatını attığınızda nasıl biri, merakımı tetikleyen nokta hep bu oluyor. Çağlar, enerjik bir adam. Güleryüzlü. Aslında sevgi dolu. Anlarsınız bazı insanlar sevmeyi bilirler… O da onlardan. İçten. İçten olduğu kadar da içli.

Mutfakta becerikli miydi derseniz. Ona şüphe yok. Bana mısın diyen ev hanımı yarım saatte 4 çeşit yemek çıkaramaz. Tabii üniversiteden mezun olduğu bölümü hatırlatmakta fayda var. Kendisinin hiç yapmasa da Turizm Otelcilik Bölümü’nden diploması var.

Buaralar onu en çok kurduğu tiyatrosu heyecanlandırıyor. TiyatrOPS! Çok bir isteği yok. Bir tiyatro binaları olsun yeter. TiyatrOPS’ta oynadıkları oyun ise Big Shoot. Big Shoot’un çok tanıdık gelecek bir senaryosu var. Biz bu senaryoyu hergün yaşıyoruz dedirtecek cinsten… Çağlar’ı canlı canlı izlemenizi tavsiye ederek, röportajımız ve Çağlar’ın mutfaktaki halleri ile başbaşa bırakıyorum…

Hayatın nerede başladı?
1977 yılında Merzifon’da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Merzifon’da tamamladım.

Sonrasında İstanbul’a mı geldin?
Hayır, sonrasında Eskişehir’e gittim. Anadolu Üniversitesi “Turizm ve Otel İşletmeciliği” bölümünden mezun oldum.

Oyunculuk hayalin hep var mıydı?
Oyuncu olmaya orta ikinci sınıfta, 12 yaşında karar verdim. Benim için zor ve meşakkatli bir dönemdi. Eskişehir’de okurken birinci sınıfta turizm tiyatro topluluğu vardı. Oraya konservatuardan gelen ağabeylerimizle bir iki oyun çalıştık, sonrasında kendimiz amatör gruplar kurduk. Oyunculuk macerası böylelikle başlamış oldu.

İstanbul’a ne zaman geldin?
2000 yılında, 23 yaşında İstanbul’a geldim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde “aktör stüdyo” diye bir kurs vardı oraya gittim ve bitirdim. Daha sonrasında Yedi Numara dizisi oldu. Benim maceram 2001 yılında başlamış oldu.

[metaslider id=4003]

Eğitimci bir ailenin çocuğusun. Genelde aileler çocuğunun oyuncu olmasını istemezler, senin ailen nasıl karşıladı oyuncu olma isteğini?
İstediler mi sanıyorsunuz benimkiler de istemediler. Ailem okuduğum bütün okullarda sosyal faaliyetlere katılmamı hep desteklediler. Ama iş ciddiye binip ben üniversite 1. sınıfta okurken “baba ben üniversiteyi bırakıp konservatuara gideceğim” dediğimde tabiiki bir panik durumu oldu. Ben her sene “baba ben okulu bırakıyorum, ben oyuncu olmak istiyorum, bak gelen insanlar da beni bu konuda destekliyorlar, bu işi yapabileceğimi söylüyorlar” diyordum. En sonunda babam “tamam oğlum, okulunu bitir sonra ne yapıyorsan yap” dedi. Ailem haklı olarak direndi ama ben gözümü karartmıştım. Ek iş olarak bile olsa, mutlaka tiyatro yapacaktım.

Anadolu’da doğan ve ergenlik yıllarını da Anadolu’da geçiren bir çocuğun hayallerini merak ediyorum. 20 sene öncesinden bahsediyorsak; teknolojiden yoksun ve bilgiye, yeniliklere zor ulaşılan bir dönemde hayallerini besleyen neydi?
Aslında çok keyifli bir çocukluk dönemim oldu. Ailede sevgiyi ve bağlılığı yaşadım. Bayramlarda İzmir’den, Ankara’dan akrabalarımızın gelmesi, anneannemlerin bağına üzüm toplamaya gitmemiz… Anadoluda yaşanan çocukluk bir sürü beceriyi de getiriyor. Doğayla iç içe büyüyorsun yani hayata dair ne varsa tek başına yaşayabileceğini küçük şehirde görüyorsun. Şanslarımdan biri de, insanları inceleme fırsatımın olmuş olması. Yani küçük yerde zaman daha yavaş akar. İnsanları daha rahat gözlemlersin ve özümsüyorsun.

Hayatınla ilgili kendine neyi lüks görüyorsun?
Kabare Taksim’de ilk tiyatromu oynadım, daha sonrasında Zeki Demirkubuz’un yönettiği Kader filminde oynadım ve dedim ki; bundan sonra olacak her şey benim için lükstür.

Cesur musun?
Cesur bir insanımdır. Üniversite bittikten sonra İstanbul’a gelme kararım, hayatımı acayip etkiledi. Merzifon’dan çıkıp hemen İstanbul’a gelseydim böyle olmazdı. Başka bir hayata çok net bir nokta koydum. Aslında çok da zor değilmiş, zamanla yarışmaya gerek yok onunla bir olmak lazım. Yapamasaydın ne olurdu derseniz hiç bir şey olmazdı. Elimde bir mesleğim var. İnsan sevdiği işin dışında hangi işi yaparsa yapsın benim için aynıdır.

Gitmek mi, kalmak mı? Senin için hangisi daha zor?
Bazen siz bırakır gidersiniz, bazen de şartlar sizi bırakıp gitmeye ya da kalmaya zorlar. Ne olursa olsun hayat bir şekilde devam ediyor. İkisinde de direnç göstermemek gerekiyor. Kontrol sende…

İstanbul seni zorluyor mu?
24 yaşındayken ben bu İstanbul’da yaşanmaz diyordum. Madem İstanbul’dasın, İstanbul’da kendi dünyanı yaratacaksın. Kendi hayatını yaratacaksın derken nelerden hoşlanıyorsan, nerede olmaktan zevk alıyorsan, kimlerle görüşmek istiyorsan onları yapacaksın. İstemediğin bir yerde olmayacaksın. Hayat koşturmacayla geçiyor ve bizi kirletiyor. Neyi, niçin yaptığımızı çok iyi bilmek gerekiyor.

Senin İstanbul’un nasıl bir yer?
İstanbul’un gece trafiksiz hali. Sultanahmet, Kuzguncuk, Adalar, eski Nevizade, Moda daha yeşillik, sakin, bakirliğini yitirmemiş yerleri çok seviyorum.

Şu aralar en çok gerçekleşmesini istediğin şey ne?
Benim bir amacım var. Tiyatro kurduk, adı TiyatrOPS. Şuanda en çok istediğim şey tiyatro binamızın olması. Oynamayı çok seviyorum ve benim için yer ve mekân fark etmiyor. Benim için önemli olan oynadığım yerde zevk alıyor muyum, eğleniyor muyum, eğlendirebiliyor muyum? İnsanlara hayat tecrübelerimde var olan şeyleri aktarabiliyor muyum, aynı şeyleri düşündüğümüz insanlarla buluşabiliyor muyum derdim bu.

Oyuncu olmak isteyenlere ne tavsiye edersin?
Öncelikle sakinlik gerekiyor, sakin olamayacaklarını, delikanlı, heyecanlı, telaşlı olduklarını bildiğim için bunu özellikle söylüyorum. Doğruluğu, yanlışlığı önemli değil ama bir şeye karar versinler. Hiç bir şey için geç değildir. Geç kalmışlık hisleri varsa bile istisna olabileceklerini unutmasınlar. İstisna olabilmek insanı farklı kılar. Öğretilmiş doğrular üzerinden değil herkes kendi doğruları üzerinden ilerlesin. Sakin olup alternatifli hareket etmek gerekiyor.

Sadece para kazanabilmek için içine sinmeyen bir işi kabul ettin mi?

İstemediğim bir iş geldi, o zaman 7 Numara’da, Ters Köşe’de, Kader’de oynamıştım. Bir şekilde piyasaya girmiştim. İstemediğim bir kanalın, istemediğim bir projesi çok da iyi para veriyorlardı, kabul etmedim. 1,5 yıl çalışmadım ve ben o işi almadım. Bir abimin kırtasiyesi vardı, ona yardıma gittim ve yevmiyeyle çalıştım. Günlük 20 TL yevmiye ile çalıştım. Benim amacım popüler olmak, para kazanmak değildi. Benim amacım iyi, doğru düzgün bir şeyler yapmaktı. Sabrederek biraz zamana bırakmak ama aynı zamanda çalışıp zamana bırakmak gerekiyor.

Cem Yılmaz’la yolunun kesişmesi nasıl oldu, popülerliğini mi arttırdı?
Cem Abi ile aslında yeni tanıştık. Ozan Güven, Zafer Algöz’le bir dizide oynamıştık. Ozan Güven bir gün Cem seni arayabilir dedi. Tamam dedim bekliyorum ama yapımcısının falan arayacağını düşünüyordum. Bir gün evde pijama, terlik otururken telefonum çaldı, açtım” alo ne haber Çağlar ben Cem Yılmaz dedi” ve öyle bir sohbetimiz oldu. Sonrasında reklamlarda birlikte oynadık. Mayıs ayında da bir aksilik olmazsa; Cem Yılmaz’ın yazdığı, yönettiği filmde beraber oynayacağız.

Türkiye’de ki mizahı ve mizah anlayışını nasıl görüyorsun?
Komedi oynamaktan çok keyif alıyorum. Küçük adamların dünyalarını büyütmekten, büyük adamların da dünyalarını küçültmek keyif veriyor. Komedyenler gerçeğe ne kadar yakın olursa o kadar komik olurlar. Gerçek olmak da aslında dramatiktir. Hayat göz ya da duruş gerektiriyor. Bir şey yapıyorsunuz, iki yıl sonra tükenebiliyor. Tekrar çalışmanız ve gündemle beraber başka fikirler üretmeniz lazım. Evet, komedi oranımız arttı ama daha çok ihtiyacımız olduğu kesin. Gülebilmek de, güldürebilmek de aslında zekâ işi.

Biraz TiyatrOPS’tan bahseder misin?
Şehir tiyatrolarındaydım. Beş sezon devam ettim, çok güzel oyunlar oynadık, çok da güzel günlerim geçti. Ama artık çok yoruldum. Çok değer verdiğim hocam Nefrin Tokyay’la oturup sohbet ediyorduk, “hadi çocuk kur tiyatronu” dedi. Şaşırdım, hocam ne diyorsunuz dedim, şok geçirdim. Olurdu olmazdı derken, ben destek olacağım dedi. Sonrasında eşimle de konuştum, yaparız dedik. Gittik şirket kurduk adı ne olsun diye düşünürken TiyatrOPS oldu. Açılımı da tiyatro-oyun ve performans sahnesi.

Big Shoot oyunundan biraz bahseder misin?
Fil dişi asıllı, Fransız bir yazar Koffi Kwhule’nin oyunu. Salih Bademci ile birlikte ilk oyunumuzu Moda Sahnesi’nde oynayarak başladık. 5, 19 ve 26 Nisanda Moda Sahnesi’nde cumartesi günleri saat 18.30’da oynuyor olacağız. Big Shoot, hastalanmış insanlığın steril şiddet gösterisindeki çırpınışıdır. Yazarın artık günümüzde ölümün bir tüketici deneyimi olduğuna dikkat çekiyor. Bu deneyimde uydurma hikâyeler, kendini sanatçı ilan eden cellatlar eliyle yazılıyor ve kurbanlara zorla söylettiriliyor. Aynı zamanda herkesin ezbere bildiği ama izlemekten vazgeçemediği ölümcül bir gösteri gibi düşünebiliriz. Bugün olduğu gibi, biz ölümleri seyrediyoruz. Bizim oyunumuz aslında bunu söylüyor. Ölümün şova dönüşünü ve bu şovun bizim tarafımızdan pasif bir şekilde seyredilmesini, alkışlanması, gülmesini anlatan bir oyun. Elbette diğer yaptığım işler de çok önemli ama tiyatronun twitter hesabını bir kişinin daha takip etmeye başlaması bile benim için çok değerli.