Ünlüler Mutfakta “Özgün”

BİR KEZ DAHA BABA OLMAYI İSTEYEBİLİRİM

Sanırım Özgün için ‘popçuların en aile babası’ ifadesini kullansam yanlış olmaz. Kısacası duruşu, sınırları olan, hazmetmiş insanlarla çalışmak çok keyifli oluyor. Özgün ile gerçekleştirdiğimiz çekim de benim için tam bu noktadan hizalanarak pek keyifliydi…

Özgün’ün kariyeri, göbeğindeki baklavaları, dünyalar güzeli oğlu Ediz, hayalleri derken, yine bir dünya konuşuvermişiz. Sohbetimizden sığdırabildiklerimiz de
sayfalarımızda sizlerle…

Müziği, hayatında profesyonel olarak var etme isteğinden bahsedelim mi…

Konu müzik olunca, doktor olmak istiyorum gibi bir durum söz konusu olmuyor. Müzisyen olmak insanın içinden gelen bir şeydir, buna engel olamazsın. Tabii yetenekli de olman gerekiyor. Müzisyen olmak istersin, yetenekli olmazsın, bunun da örnekleri var. Benimkisi klasik bir başlangıç aslında… 9 yaşımda koroya gitme isteğim, korodaki öğretmenimin, kulağımın çok iyi olduğunu aileme söylemesi ve hemen sonrasında konservatuar hayatımın başlaması. Eskişehir’de yaşıyorduk ve Eskişehir’de konservatuar olmadığı için Ankara’da yatılı okumaya başladım. Ailem bu kararım konusunda emin olup, olmadığımı sorduğunda; çok istediğimi söyledim ve sonunda pes ettiler, Ankara’ya konservatuara gönderdiler.

Hiç tamam abi biz bu işi yaptık, bu yola girdik ama keşke başka bir yol çizseydim dediğin oldu mu?

Hayır hayır hiç olmadı. Yatılı okumak çok zevkliydi, müzik sevdiğim, hep hayalini kurduğum bir şeydi ve hayalini kurmaya da hep devam ettim. Zaten başka da hiç bir şey yapmak istemedim.

Başka bir şeye yeteneğin var mı?

Spora karşı kabiliyetim var. Yaptığım sporları iyi yaparım. Söz ve beste yazdığım için işin biraz edebiyat kısmında da yeteneğim var.

Yazdığın şarkıları birileri seslendiriyor mu?

Sadece kendim söylüyorum, aşırı üretken bir durumum yok.

Eşinde müzisyen. Nasıl bir ev sizinki?

Evet oda müzisyen. Onunda işi o olduğu için sabah gidiyor akşam geliyor. Devamlı provası var, eve döndükten sonra ekstra bir çalışması olmuyor. Ben yaptığım işi tabiî ki de onun beğenisine sunuyorum, fikrini alıyorum.

Biz seni nasıl tanıdık kırılma noktan nerede oldu.

Ben,1996 yılında arkadaşlarımla kafelerde müzik yapmaya başladım. Ankara Bahçelievler’de gitar çalıp, şarkı söylüyordum. İlk olarak orada para kazanmaya başladım. Oralarda tanınmaya başladım. İstanbul’a geldiğimde 10 yıldır profesyonel olarak şarkıcılık yapıyordum zaten. Yani albümden sonra sahneye çıkmadım, benimki biraz tersten oldu. “Elveda” albümümde ki bestelerim o zamandan hazırdı. İçimde bir şey kalmasın, yıllar sonra acaba yapabilir miyim bu işi demeyim dedim. Albüm yaptım.

Üniversitede araştırma görevlisi olarak da çalışıyordum. Ama şarkıcılık başka bir şey tabii, birebir insanların karşısında olmak açıkçası kolay bir şey sanıyordum. Bar şarkıcılığı yapıyordum ama ürettiklerinizi koskoca Türkiye’nin beğenisine sunmak, büyük kalabalıklara şarkı söylemek kolay değilmiş. Biraz da gençlik cesaretiyle 2005 yılında ilk albümüm “Elveda” yı çıkardım. İlk albümüm tutmasaydı da, ben bir yola girdiğimde kolay kolay vazgeçen bir yapım yok, vazgeçmezdim. Yani, tekrar klasik müziğe dönebilirdim, akademik kariyerime devam edebilirdim, zaten başka bir şansım da yoktu. Masa başında bir iş yapamazdım, öyle bir donanımım da yok. Şansım yaver gitti, 12 sene oldu, güzel işler yapıp, devam ediyoruz.Bu aralar en çok neyle meşgulsün?

Müzik, ailem ve spor. Bu üçü devamlı hayatımda. Birinciliğim Ediz ve ailem sonrası işim müzik ve spor olarak devam eder.

Her gün spor yapıyor musun?

Haftada 4 gün yapabiliyorum.

Baklavalı göbeğin çok konuşuldu. Neden öyle oldu, ben senin öyle kilolu ve kendinden vazgeçmiş bir halini hatırlamıyorum?

Benim şu halime göre 10 kilo fazlam vardı. Obez değildim de sahnede olan biri için fazlaydı. Sahnedeki görüntümü izlediğimde, beğenmedim. Giydiği şeyler yakışmıyordu ve kendimi mutsuz hissediyordum. Klip çekerken göbeğimi içime çekmekten bıkmıştım. Biraz kilo vereyim diye başladım, gitgide hedeflerim büyüdü diyelim.

Eşin ne diyor bu duruma?

Eşim, valla helal olsun, artık daha ne yapıyorsun diyor. Daha tam olmadım istediğim yere daha var. Çünkü hep bir hedef daha üste koyuyorum. Sonu yok tabiî ki bunun ama spor, özellikle bir müzisyenin hayatında olması gereken bir şey. Çünkü yatma – kalkma, yeme içme saatlerimiz düzensiz. Böyle bir disiplin lazım diye düşünüyorum.Ortaya çıkan sonuç hoşunuza gittikçe de devam ediyorsunuz tabii.

Bu aralar en çok neyi hayal ediyorsun yada hayatla ilgili en çok kavuşmak istediğin hayalin nedir?

Ediz ile ilgili çok hayal kuruyorum, sonuçta o bizim geleceğimiz. Ediz’in geleceğinin rahatı için daha başarılı neler yapmalıyım diye düşünüyorum.Ediz senin başarını tetikleyen bir güç mü?

Her şeyimi olumlu yönde tetikliyor. İnsanların çocukları olunca önceliği o oluyor.

Herkes sana Ediz’i soruyor. Bence bu artık normalleştirilmesi gereken bir şey. Sanırım bu tarz durumları toplumca normalleştirmekte daha da zorlanıyoruz ve zorlaştırıyoruz. Bu durumdan sıkılmıyor musun?

Aslında farkında olmadan, normalleştiremediğimiz her şey, hayatlarına farklı olarak devam etmek zorunda olanların hayatlarını zorlaştırıyor. Onlar hayatlarından memnunlar, biz zorlaştırıyoruz. Zaten bu hayatta yaşamaları zor, bir de üstüne biz zorlaştırıyoruz. Onların istedikleri sadece rahat yaşayabilmek. Her insanın bu hayattan istediği şey rahat yaşayabilmektir, bu noktada bizden farklılıkları yok.

Hadi bu konuda sana kendimle ilgili bir itirafta bulunayım. Yaşamadan tahmin etmesi çok zor bir durum olsa da; hamile olsaydım ve bu evrede yapılan testlerde doktorum anomaliden şüphelense idi, tercihim bebeğimi dünyaya getirmemekten yana olurdu diye düşünüyorum. Çünkü sen durumla barışsan, toplum barışamıyor ve dünyaya getireceğim bebeğime haksızlık edecekmişim gibi geliyor.
Siz Ediz’in durumuyla barışabildiniz mi? Ya da ilk dünyaya geldiğinde ve sen gerçekle yüzleştiğinde ne hissettin? Bir reddetme duygusu yaşadın mı?

Gebelikte yapılan testlerde bir anormallik çıkmadı. Reddetme değil ama bir korku oluyor. Yani neden ben diye soruyorsun ama kısa bir süre sonra iyi ki ben diyorsun. Normal çocuklarını da reddeden aile var. Sağlıklı çocuklarına bakmayan o kadar çok aile var ki; dışarısı milyonlarca öyle çocukla dolu. Dünyanın bu durumda olmasının sebebi bu sevgisizlik. Bizim çocuğumuz Ediz değil başka bir çocuk olsaydı da anca bu kadar sevebilirdik. İnsan kendi çocuğunu zaten inanılmaz seviyor. İlk başta korkuyorsun tabiî ki, normal evlat sevgisini sen yaşayamayacaksın sanıyorsun. Ama gerçekten başka türlü seviyorsun. Ben bütün özel çocuk aileleriyle, özellikle down sendromlu çocuklara sahip ailelerle çok görüştüm. Mesela iki tane çocuğu var, birisi 46 kromozoma diğeri 47 kromozoma sahip. Sorduğumuz zaman birazcık da haksızlık etmek istemiyorum ama galiba ben 47’yi birazcık daha fazla seviyorum dediler.

Yeniden baba olmayı düşünüyor musun?

Aslında Ediz için bir kardeşi olması iyi bir şeymiş, bütün herkes onu söylüyor. Fakat şuanda biz biraz yorgunuz, birazcık uykusuzuz, bir çocuk daha düşünemiyoruz. Açıkçası biraz dinleneceğiz, biz Ediz’in o çocuksu hallerini özleyeceğiz ki; bir çocuk daha ancak o zaman olur. Ediz’in kardeşin iyi olması olur. Yarın bir gün Allah korusun bize bir şey olsa, Ediz’e bakabilecek, onun yanında olabilecek kardeşinin olması iyi bir şey. Ama bir çocuğa doğar doğmaz böyle bir sorumluluk yüklemek, buda bize ters gelen bir şey. Bu işler birazda kısmet işi, çok da düşünmüyoruz zamana bırakıyoruz açıkçası. Belki ileride bir kez daha baba olmak isteyebilirim.

Madem mutfaktayız, yemekle aran nasıl diye sorayım. İşin gereği düzensiz bir hayatın var. Ve sağlıklı besleniyorsun. Bunu nasıl beceriyorsun?

Mümkün olduğu kadar sağlıklı beslenmeye çalışıyorum diyelim. Yemeğimi evde yapıyorum, dışarıda çok fazla yememeye çalışıyorum. Dışarıda yediğim zamanda mutlaka benim yiyebileceğim bir şeyler buluyorum. Evde yemeklerimi kendim yapıyorum. Hep kendim yaparım, sadece eskiden biraz daha keyifli, lezzetli yemekler yapıyordum.

Eşin bu durumdan memnun mu?

Vallahi sayemde oda formunu koruyor. Bazen keyifsiz oluyor onun için ama o kendi kaçamaklarını yapıyor sonuçta.

Hayır diyemediğin üç yemek?

Hayır diyemediğim hiçbir şey yok bu hayatta. Kolay kolay demem ama dersem de bir daha geri dönüşü olmaz. Onun kararını verdimse eğer 3 sene boyunca mümkün değil yemem. Ama genel olarak hayatta da böyleyim. Hayatında bir şeye hayır diyebiliyorsan, her şeye hayır diyebilirsin.

Kırmızı çizgin nerede başlar?

Valla birileri benim hayatıma müdahale etmeye başladığı anda başlar. Eleştiriyi kabul ederim ama birinin bana şunu şöyle yap demesinden nefret ederim. Bence şöyle yapsan daha iyi olmaz mı demesi benim için daha iyidir.

En çok kimin sözünü dinliyorsun?

Eşimin. Valla ben itaat et, rahatet sistemini uyguluyorum. O yüzden kaybedeceğim savaşlara pek girmeyi tercih etmem.

Son olarak, seninle ilgili yeni neler bekliyor bizi?

Ağustos ayında Onur Koç’un bir projesi var. “Sevmem” isimli bir single çıkarıyoruz. Biraz Onur’un DJ performansı, kulüpler için yapılan bir şarkı. Benim “İnsaf”, “Sen ve Ben” “Öpücem” gibi şarkılarımın söz ve bestesini yapan arkadaşım. Ağustos ayında çıkmış olacak. Bunun dışında, bir tiyatro oyunu üzerinde çalışıyoruz. Kemal Başar yönetmenliğini yapıyor. Ekim ayı gibi başlayacağız. Down sendromlu bir annenin başından geçenleri anlattığı bir oyun. Buna ben ve orkestram, benim şarkılarımla eşlik edeceğiz. İstediğimiz gibi olursa yurtiçi ve yurtdışında turne yapmayı planlıyoruz.