ÜNLÜLER MUTFAKTA “NERGİS KUMBASAR & ONUR BÜYÜKTOPÇU”

Kabul edin, onlar artık birer fenomen. Hem de öyle bir tek gençler arasında falan değil, annemizden ananemize her yaştan, her kesimden insan onları konuşuyor. Neriman ve Koray deyince hepimizin suratına istemsiz bir gülümseme oturuyor. Gülüşleri, tavırları, replikleri taklit ediliyor.

Genel izleyici tavrı; yakışıklı oğlan ile güzel kızın aşkının dillere düşmesi, hayranlık makamının bu matematik üzerinden ilerlemesidir. Ancak Türkiye, Neriman ve Koray dostluğunu ve onların maceralarını çok sevdi. Televizyon ekranında fırtına gibi eserlerken; bizim mutfağı karıştırmasalardı kendimizi eksik hissederdik. Nergis Kumbasar ve Onur Büyüktopçu! Bu ay ünlüler mutfakta bölümümüzde ağırlayıp, pek sevdiğimiz, pek eğlendiğimiz, pek can iki isim. Onlara dair daha fazlası ise; röportajımızda ve fotoğraf karelerimizde…

5E2A8738

İnsanın hayatını belli duygular yönetir. Öfke, hırs, sevgi, korku vs. sizin hayatınız hangi duygular yönetiyor?
Nergis Kumbasar: İnsanın yaş dönemlerine göre değişiyor. Şuanda olgunluk döneminde olduğum için benimkini hoşgörü yönetiyor. İlk çocukluk dönemimde inatçılık yönetiyordu. – İnatçı olduğum gibi bir de çok yaramaz bir çocuktum. Mesela aşırı yaramazlık yaptığım bir gün, kendimi mutfağa kilitledim. Annemler salonda otururken, ben mutfak camından mutfakta bulduğum şeyleri teker teker aşağıya atmaya başladım. Baktım aşağıdaki çocuklar beni alkışlıyorlar, Nergis Nergis diye bağırıyorlar, hoşuma gitti, daha fazla şey atmaya başladım. Sonra kapı çalmaya başlamış, aşağıdaki komşular, bakkal falan ne attıysam yukarı getirmişler. Mutfaktan beni zor aldılar. – Daha sonraki dönemlerde, inatçılığın yanına hırs da biniyor. Genç kızlıkla beraber kıskançlık da ekleniyor. Yaş ilerledikçe olgunluk, hoşgörü, affetme, daha herkesi sevme gibi duygular yönetmeye başlıyor ki; bundan çok memnunum. Bir şeyi inada bindirdiğiniz zaman, o iş olmuyor. Ama o duyguyu bıraktığınız anda, düğüm kendiliğinden çözülüyor. Bunları görebiliyor ve hayatımda uyguluyor olabildiğim için kendimi şanslı görüyorum. Benim yaşımda olup, hala bunları görmeyen insanlar var.
Onur Büyüktopçu: Benim için de öyle. İnsanın yaşıyla birlikte duyguları değişiyor. Her yaşın, her dönemin bir güzelliği vardır. Benim de korkularımın olduğu yıllar vardı. Ergenliğimde sevgiyle beslendiğim dönem vardı sonrasında başka türlü şeyler düşünmeye başladım. Bu biraz ailenin sana verdikleriyle de alakalı. Ailen ne veriyorsa, onu alıyorsun. Şuan 33 yaşındayım, daha gencim ama kendimi daha dingin bir halde buluyorum. Daha hızlı bir yaşamdan kopup, daha evcimen, daha sakin bir hayatım oldu. Bundan sonrası ne gösterir bilmiyorum. Belki hırçınlaşacağım, belki daha içime döneceğim, belki daha da olğunlaşacağım. Zaman gösterecek.

Hayatta ki kırmızı çizgileriniz nelerdir?
N.K.: Çok kontrollü biriyimdir. Herkese çok açığımdır ama insanlarla ilgili bir çizgim olur. Bir insanla tanıştığım zaman, kötü bir enerji varsa hemen o enerjiyi hissederim. Böyle durumlarda kendimi kapatırım ve o insanla arama kırmızı bir çizgi koyarım. Hiç kimseyele görüşmemezlik etmem ama gördüğüm zaman da gülümser geçerim. O kişinin olduğu ortamlarda hemen kendimi kilitlerim, konuya girmem. Ben, her insanın kendi ile ilgili işaret verdiğine inanırım. Bir cümle içinde ya da bir hareketinde kendiyle ilgili muhakkak bir işaret verir. O işaretleri çabuk algılamaya başladım. Bunun haricinde bir de; hiçbir şeye körü körüne bağlı olmama, bir şeyin esiri olamama gibi çizgilerim var. Kısacası aşırılıklara karşı kırmızı çizgim var.
O.B.: Benim de tutarsız, yapışkan, ısrarcı insanlara karşı kırmızı bir çizgim vardır. Son üç yıldır tahammülsüzlüğüm başladı. İnsanlar bana sen 30 yaşına gel de, bak o zaman görürsün derlerdi. Bende aman ne olacak derdim. Gerçekten çok değişiyormuş. Sanki birisi beynimi almış başka bir beyin koymuş gibi. Bu beyin gücü ile birlikte şansım daha çok açıldı. Ne düşünüyorsan, hayat sana onu getiriyor. Daha bereketli bir hayatım olmaya başladı, daha sevgi dolu oldum. Hayatında kırmızı çizgilerin olmalıdır. Zamanla hayatımdaki kırmızı çizgiler daha da netleşti diyebilirim. Hemen bir set çekiyorum. Annem, “akıl sağlığı bir saç teli inceliğindedir” der. Sağlıklı durumumuzu koruyabilmek adına, çizgilere ihtiyacımız var.

5E2A8740

Hayatlarınızda kırılma noktaları nerelerde oldu?
N.K.: Hayatın içinde anne olmak bambaşka bir şey, onu hiç saymıyorum ve başka bir yere koyarak devam ediyorum. Bizim ailede herkes, doktorluk, mühendislik gibi işlerle meşgul, eğitime çok önem veren insanlar. Sanat dalları ile uğraşan kimse yok. Ben sanata yöneldim, ses çıkarmadılar. İlkokul üçüncü sınıftayken Ankara Devlet Konservatuarı’nın sınavlarına girdim ve çok iyi derece ile kazandım ama yatılı olduğu için göndermediler. Çünkü çok küçüktüm. Hayatımın dönüm noktası bu olabilir çünkü çok ağladım, üzüldüm. Gerçi bir çift patene de sattım mevzuyu, sildim gözyaşımı. Konservatuara gidemeyince folklör, bale, dans kurslarına gittim, kendimi öyle tatmin ettim. Ankara’da TRT’nin dans grubuna girdim, bir sürü sanatçının arkasında dans edip, o duygumu tatmin etmeye çalıştım. Sonra annemin, bir genç kız olarak oturup kalkmayı, zarif olmayı öğreneyim diye Tülin Okan Arı’nın Zarafet veMankenlik kursuna vermesi ile hayatım değişti. Sonra mankenlik geldi. İstanbul’a defileye geldik, Başak Gürsoy gördü, ajansına istedi ve bütün hayatım değişti. O dönemde Yeşilçam’a ısınamamıştım, reklamlarda oynadım. Sonra TRT’ye dizi çektim derken, bugünlere geldik.
O.B.: İçimde hep oyunculuk isteği vardı. Bizim ailede de sanatla uğraşan kimse yok. Babam kimya bölümü mezunu, sen de fen okuyacaksın dedi. 3 sene özel ders aldırdı, dünya para akıttı. Matematikten tek bir net çıkaramadım ama sözel bölüm sorularının neredeyse hepsini doğru cevaplamıştım. Beyin diye bir şey var. O arada Devlet Tiyatrosunda figüranlık yapmaya başladım. Babam limon satsan daha iyi dedi. Çok uğraş verdim, aynı evin içerisinde babamla konuşmadım. En sonunda 20 yaşında dizide oynamaya başladım, kendi paramı kazanmaya başladım. Tabii kendi paranı kazanmaya başlayınca ailenin de tepkisi başka olmaya başlıyor. İşte o zaman kırılma noktamı yaşadım. Çünkü o hayata girdim ve o günden sonra başka sektörde bir iş yapmadım. 22 yaşımda İngiltere’ye dil öğrenmeye gittim, 27 yaşımda geri döndüm. Aslında dil öğrenmeye gitmiştim ama orada tiyatro okudum. İngiltere’yi gittiğim gün itibarıyla hiç sevmedim. Ama dil öğrenmeye gittim, tek başına zorluklarla mücadele ederek hayatı öğrendim orada.

Boşa kürek salladığınızı hissettiğiniz, vazgeçmekle geçmemek arasında kaldığınız dönemler oldu mu?
N.K.: Ben bu sene neredeyse vazgeçiyordum. Bu projeden önce üç, dört tane iş olmadı, aman lanet olsun neye bu kadar direniyorsun, tümüyle bırak dedim. Görüşmeye gittiğim işler de olmuyordu sonra neyse her işte bir hayır vardır dedim. Belki de bırakmam daha hayırlı olur diye düşünürken; “Kiralık Aşk” projesi oldu. Beni belirli kalıpların içinde düşünüyorlardı. Bazen televizyon izlerken, bunu ben de yapabilirim neden akıllarına gelmiyorum diye düşünüyordum. Bu proje ile kalıpları kırdım. Bu benim için büyük bir şans. Benim için önemli olan farklı bir şeyi oynayabilmekti. Yarın öbür gün dram bir işte de, bu kadın bunu yaptı bunu da yapabilir, deneyelim diyebileceklerini bilmek beni mutlu ediyor. Müge Turalı ve Ümmü Burhan’ın hakkı büyüktür. Neriman karakteri zor bir karakterdi ve ikisi de bana güvendiler ve destek oldular.
O.B.: Ben Kiralık Aşk dizisinin cast direktörüydüm. Koray karakterini bulamadık. Metin Hocamız oyuncu olduğumu bilmiyordu. Okuma provalarında yer aldım ve kimseyi bulamadığımız için ben okudum. İnanamadı, herkes çok beğendi. 23 hafta geçti ve şuan herkes tarafından çok sevilen Koray diye bir karakter var. Oyunculuktan geçmiştim, cast direktörlüğü ve menajerlik yapıyordum. İngiltere’den ilk döndüğümde İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sözleşmeli sanatçı olarak, bir oyuna başladım. Oyun dört sene sürdü. Ayın beşinde, ay içerisinde kaç oyun oynadıysak o kadar maaşımız yatardı. Doğal olarak o para yetmezdi. Eğitmenlik yaptım, dublajlar yaptım, çocuk çalıştırdım vs ama olmadı. Artık yeter, garantili, sabit bir iş edinmeliyim dedim. Mine Güler bu işi bana sevdiren öğreten kişidir. Onun hakkını hiç ödeyemem. O sayede para kazandım. Bu dizi ile tekrar oyunculuk yapmaya başladım. Koray karakteri tanınmaya, sevilmeye başlandı. Şimdi de “bu zamana kadar neredeydin” diye soruyorlar. Tek diyebileceğim şey; herkesin bir yerde ekmeği, kısmeti gizlidir.

5E2A8751

Türkiyede star avcıları yok mu? İlla bir yetenek yarışması, güzellik yarışması aracılığıyla ya da tesadüfen mi insanların yıldızı parlayabilir?
N.K.: Bence yok. Profesyonel anlamda böyle birşey olmadığı gibi yapımcının ve televizyoncunun da risk alması gerekiyor. Bazı insanları belirli kalıplara sokup, o kalıptan çıkarmazsanız böyle garip bir şey oluyor. Star avcıları da gerekli, insanların risk almaları da gerekli. Elinizdekini de star yapabilirsiniz, risk alınması gerekiyor.
O.B.: Bu bütün dünya için geçerli. Evet, güzellik çok önemli, yakışıklılık çok önemli, ekrana çekmek, fanlarının olması, hayranlarının olması bunlar çok önemli şeyler ama star kavramı ne yazık ki Türkiye’de farklı algılandı. Yarışmadan çıkanı parlatmaya çalışıyorlar. Ben çekmiş olduğum sayısız odeyşından biliyorum. O kadar çok kabiliyetli, star ışığı olan insan var ki; ama biz keşifleri farklı yerlerde arıyoruz.

İstanbul dışından gelmiş insanlara bu soruyu sormayı çok seviyorum. İstanbul size ilk merhabasını nasıl dedi?
NK.: Annem de, babam da İstanbul doğumlu ve İstanbul’da okumuşlar. Ondan dolayı yazları İstanbul’a gelirdik. Tuzla’da tatil yapardık, Bağdat Caddesi ve Taksim’e bayılırdım. Bir de İstanbul annem ve babamın aşk yaşadıkları yer. O zamanlar Taksim’de Saray Muhallebicisi’nde buluşurlarmış, biz de her geldiğimizde oraya giderdik, anılarını tazelerlerdi. Mankenlik yaptığım dönemlerde de Ankara’dan binerdim, sabahın köründe Takism’e inerdim. Doğru Saray Muhallebicisi’ne gidip, ajansın açılmasını beklerdim. Onların anılarının içinde olmak çok hoşuma giderdi. İstanbul’un da zorluğunu çok yaşadım. Ben bu şehri tüm zorluklarıyla sevdim.
O.B.: 2003 yılında, 19 yaşındaydım, masaüstü bilgisayarımı satıp, onun parasıyla İstanbul’a geldim. Unutmam, o zamanın parasıyla 300 TL’ydi. Beni tiyatro kesmiyor artık, dizilerde oynayacağım dedim. İzmir’de kurulu bir düzenin var nereye gidiyorsun diye kızdılar tabii. İstanbul’da annemin yiğeninin evinde kaldım. Ajanslara gidiyordum, hiç iş yoktu. İki hafta sonra İzmir’e geri döndüm. Sonra, Alanya’da küçük bir trafik kazası geçirdim ve o an çok enteresan bir şey oldu, iç sesim İstanbul’a gitmelisin dedi. İzmir’e gittim, yine aileme İstanbul’a gidiyorum dedim. Hiç unutmam; 15 Temmuz 2003. 16 Temmuz’da bir ajansa kaydoldum, 17 Temmuz’da Mustafa Altıoklar’ın dizisinden odeyşın geldi, 18 Temmuz’da diziye kabul edildim. Sonra 1 sene dizide oynadım. O iç sesler ve işaretler çok önemli. Evet, ilk denememde olmadı ama hayatta pes etmemek lazım.

5E2A8785

Aşk için yaptığınız en çılgın şey ne oldu?
N.K.: Aşk için çok fazla bir şey yapmadım. Aşk kadını olsam da, şuanda aşksız çok mutluyum. Ben yapmadım, benim için yaptılar. Hayatımda çılgınlıklar yaptım fakat aşk için yapmadım. Ama güzel aşklar yaşadım.
O.B.: Ben de yapmadım ama o kadar yapmak istiyorum ki; buradan duyrulur yani. Sevdiğime romantik ortamlar yaşatırım, aşk adamıyım. Çok sadık bir insanım, el üstünde tutarım, severim. Bilmiyorum, belki de yaptıklarımı karşı taraftan göremediğim için bir yanım yarım kaldı. Belki bir tarafım bir şeylere kırıldı.

Koray karakteri dizide, cinsel bir tercih ortaya koymuyor aslında ama eşcinsel olduğu algılanıyor. Eşcinsellerden nasıl tepkiler alıyorsun?
O.B.: Çok güzel mesajlar alıyorum. Mesela LGBT derneğinden bana bir mail geldi. Türkiye’de yaşayan eşcinsellere bakış açılarını değiştiriyorsunuz demişler. Sosyal medyadan bir mesaj geldi: “Yıllardır ön yargıyla yaklaştığımız tiplere o kadar güzel hayat verdiniz ki; bütün ön yargılarımı aldınız götürdünüz.” Demiş. Bu benim için çok güzel bir mesajdı. Bu mesele sadece Türkiye’de değil, dünyada bir sorun. Eşcinsellerin hayatları, yaşamları çok zor. İngiltere’deyken çok fazla eşcinsel arkadaşım vardı. Düğünlerine bile gittiğim arkadaşlarım oldu. Dünyanın neresinde olursa olsun, yaşadıkları zorlukları gözlemleyebiliyorsun. Koray karakteri ile ilgili net bir bilgi vermiyoruz, bu özellikle tercih edilen bir şey değil. Seyirci ne algılıyorsa, o.

5E2A8790

Neriman ve Koray olarak dizide şahane bir ikili oldunuz. Enerjisi ve algısı çok yukarıda karakterler. Seyircinin gözünde, bu algının ötesine geçerek farklı rollerde, kabul görme konusunda endişe yaşıyor musunuz?
N.K.: İkimiz de daha önce farklı rollerde oynadığımız ve bu karakterlerle varolmadığımız için bu tarz algısal bir sorun ile karşılaşacağımızı düşünmüyorum. Yeter ki, televizyoncular bizde farklı renklerin de olduğuna inansınlar.
O.B.: Amerika ya da Avrupa’ya baktığımızda; eğitimciyi oynayan bir oyuncu diğer projesinde bir seri katili, sonrasında aile babasını oynuyor. Şimdiye kadar doktor, aşçı, öğrenci, köy ağası gibi farklı rollerde oynadım. Koray karakteri oyunculuk konusunda kırılma noktam oldu.

Dizideki rollerinizde, ikinizin de fütursuz bir hali var. Aklına geleni söyleyen, içinde tutamayan vs. Gündelik hayatınızda, abartıya ve taklide açık Neriman ve Koray karakterlerinin bu hallerini, istemediklerinizi söylemek için kullanıyor musunuz?
N.K.: Yakın arkadaşlarıma çok net bir tipimdir. Laf sokmam ama espri ile karışık da olsa, güzel güzel anlatırım. Karşımdaki insan da rahatsız olmaz. Hayatta en nefret ettiğim şey alttan alttan laf sokmaktır. Kırmızı çizgimin olduğu noktalardan biri de budur.
O.B.: Diyelim ki iş yerinde patronunuz gelip egosantrik bir şeyler söylüyor. Siz bir şey yapamıyorsunuz, sabır çeke çeke içiniz şişiyor. Ben Koray gibi bir tip değilim ama keşke olabilsek. Hiçbir şey içinde kalmıyor.

5E2A8797

Mutfakla aranız nasıl?
N.K.: Mutfakta olmayı, yemek yapmayı, hatta değişik şeyler yapmayı çok severim. Yemek yapmak benim için meditasyon gibi, huzur verir. Yemek yapıp arkadaşlarımı çağırmayı çok severim.
O.B.: Benim de mutfakla aram iyi. Çok güzel zeytinyağlı yemekler, farklı soslu makarnalar yaparım. Pasta, kek falan yapamam ama yemesini severim.