ONUR BAŞTÜRK; HAYAT ONA GÜZEL

Onur Baştürk. O sürekli sokakta. Yiyor, içiyor, keşfediyor, gözlemliyor, yazıyor. Böyle söyleyince “bu ne şanstır”, insanın böyle bir işi olur mu diyorsunuz değil mi? Olur. Ancak hakkını yemeyelim. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İnsanın eğlenmeyi sevmesiyle, eğlenmenin, insanın işi olması arasında bir fark var. O, eğlencesinden haftanın 5 günü yazı çıkarmak durumunda. İnanın sanıldığı kadar kolay değil. Hele ki; sosyal medyanın hayatımıza çökmüş olmasıyla, fark yaratmanın zorlaştığı günümüzde…

Madem yeni sezon yaklaşıyor, biz de Onur’a soralım bakalım İstanbul’lu eğlence severleri neler bekliyor dedik. Hem de mutfakta hünerli mi test edelim istedik. Yemek yapmaktan çok şımardık, eğlendik. Ama umudum var. İsterse yemek de yapar. Röportaj: Zeynep Rana AYBAR  Fotoğraf: Ayşe Damla GÖL  Mekan: Electrolux Inovasyon Merkezi, Taksim_MG_0102

 

Neler yapıyorsun bu aralar? Gündeminde yeni projeler var mı?

Haftanın 5 günü Kelebek’e yazı yazıyorum. Kitap yazıyorum. Yeni kitabım Ekim – Kasım gibi çıkmış olur. Adı “Ev Sahibi”. Bir yandan da beste yapıyorum. Aslında hep beste yapıyordum ama 2007 yılında Ajda Pekkan, Ziynet Sali, Deniz Seki, Funda Arar gibi isimlere bestelerimi vermeye başladım. Stüdyodayken bir anda sen de mi söylemeye başlasan dediler. Bir özgüven geldi, şarkı da söylemiş oldum. Günümüzde artık plak çıkarmak gibi bir şey olmadığı için internet üzerinden de sesimizi duyurabiliyoruz. Günümüzde herkes bunu yapabilir. Şarkımın adı “Sen de Gitme”. Şarkım yabancı dj lerin girdiği internet sitelerinde dinleniyor. Bu duruma bende inanamadım çünkü orada bambaşka bir dünya var. Bir anda virüs gibi yayılıyor.

 

Senin için işinin en zor tarafı ne?

Dışarıdan bakanlar aman ne güzel işin var, geziyorsun, tozuyorsun diyorlar. Tamam, bunu reddetmiyorum ama bu kolay bir iş değil. Memleketin gidişatı üzerine yazılar yazmak daha kolay olabilir. Benim yazdığım yazılarda sürekli gözlemlemek, sürekli yeni bir şeyler sunmak zorundasın. Okur eskisi gibi değil. Her gün farklı bir şey görmek, işine yarayacak bir şey almak, aynı zamanda eğlenmek yani her şeyi birarada istiyor. Dolayısıyla bu çok zor._MG_0121

 Bir noktasıyla işi sosyalleşmek olan biri, sosyal paylaşım ağları ile insanların geldiği noktayı nasıl yorumluyorsun?

Aslında çok fazla abarttığımızı düşünüyorum. Orada dönen bir dünya var ve çok hızlı dönüyor. Dolayısıyla en fazla beğeniyi almak, en fazla takipçiyi toplamak için durmadan bir şeyler paylaşılıyor. Herkesin gidip görmediği yerleri paylaşman gerekiyor. Artık manzara fotoğrafı ve yemek fotoğrafı bıktırdı. Dolayısıyla yeni bir şey üretmen lazım. Bu da tüketici bir şey. Belki haftanın beş günü yazı yazmaktan çok daha zor bir iş. İnstagram insanların sosyal hayata daha fazla ilgili olmasının başlangıcı diyebilirim.

 

Sosyal ağlar olmadığı için insanların bilgiye bu kadar rahat uşalaşamadığı ve gece hayatını merak ettiği bir zamanda köşeni yazmaya başladın. Şimdi basılı yayınlardan, digital hayata geçtiğimiz dönemlerdeyiz. Köşeni şu dönemde yazmaya başlasaydın, aynı etkiyi yaratabilir miydin ya da ismini bu kadar biliyor olur muyduk?

Bunun matematiksel hesabını yapamam. Hayata öyle bakmıyorum. İyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum. Çoğu insan benim gittiğim mekanlara gidiyor ama görmüyor. Ya da belirli şeylere takılıyor ve ortaya klişe şeyler çıkıyor. Belki benimle aynı restauranta gidiyor ama ertesi gün benim yazdığımı okuyunca aa evet diyor çünkü o anda görmüyor. Bu, yılların getirdiği profesyonellik, bakış açım, gözlem yeteneğim ve çok yer gezmiş görmüş olmamın getirdiği bir şey. Gözlem ve üslubun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Üslubun peşinden sürükleniyorsun. O yüzden de orada mütevazi olamayacağım. Üslubumu çok geliştirdim ve başından beri de bir fark koyduğumu inanıyorum. Şuan üslubum daha çok tatlandı ve şerbetlendi.4

Anadolu’da eğlence hayatı ile ilgili neler söylemek istersin?

“Sadece İstanbul ya da büyükşehir değil, tüm Anadolu neden olmasın?”, benim bütün derdim buydu zaten. Neden hep İstanbul’dan bahsediyoruz ki? Her yerde sosyal hayat var ve giderek de gelişiyoruz. Oralarda da inanılmaz bir heves var, İstanbul’daki markaların şubeleri açılıyor. Biz Anadolu’yu çok önemsemiyoruz, çok muhafazakarlaştı diyoruz. Bir yandan da çok sürpriz şeyler çıkabilir. Gençler gittiği yeri geliştiriyor, böyle bir gerçek var.

 İnsanlar seni en çok neyle eleştiriyor?

En çok “hayat sana güzel” diyorlar.

 Sen kendini nerede eksik görüyorsun?

Kariyer anlamında kendimi hiçbir şeyde eksik görmüyorum. Ben hayata pişmanlıkla bakmıyorum.

Hayatından ve kendinden memnun birisi misin?

Evet. Ben bir şeye iştahlanıyorsam hemen onu yapıyorum. Onu bitirdikten sonra da, o benim için geçmişte kalıyor. 

İstanbul’da eskisi gibi gece hayatının tadının olmadığını düşünüyorum. Sen nasıl düşünüyorsun?

30’lu, 40’lı yaşlardaki insanlar gece hayatının tadının kaçtığını düşünüyor. Ancak durum 20’li yaşlarını yaşayanlar için aynı değil. Yeni jenerasyon çok fazla geziyor ve para harcıyor. Onlara göre mekanlar çoğalmaya başladı. İstanbul’da çeşit az, hep birbirinin kopyası yerler var. Yurtdışında böyle bir şey yok. Ama turist gözüyle bakarsam,  Cahide veya benzeri bir mekana gidip eğlenebilirim. Taksim’in rock barlarında takılabilirim. İstanbul’da yaşayan insanlar için hala eksikler var. Karaköy’e gittiğimizde bir sürü mekan açılmış ama baktığımızda hepsi bir birinin aynısı… Sadece bir iki tanesi ön plana çıkıyor._MG_0144

 

Sence İstanbul’da iyi bir club var mı?

İyi bir club yok aslında. Kışın gidilebilecek iyi barlar var. Çok güzel bir yemek yiyelim, daha sonrasında bara gidelim, orada laflayalım diyor insanlar. Artık eskisi gibi değil. Eskilerde club denilince sabah altılara kadar eğlenilirdi, şimdi öyle değil ki.

İstanbul’da yeme-içme ve eğlence mekanları anlamında yeni semtler parlatılıyor. Önümüzdeki günlerde parlayacağını düşündüğün bir rota var mı?

Balat ile ilgili yeni yeni yatırımlar yapılmaya başlandı. O bölge ile ilgili yatırım yapmak isteyen çok var. Şişhane bir ara iyiydi ama tekrardan düşüşe başladı. Oranın arka sokakları falan belki şenlenebilir. Ama bu aralar bir durgunluk var, herkes beklemede…

 

Son bir senedir yaşanılan gündemden kaynaklı Taksim’de durgunluk oluştu. Esnaf durumdan memnun değil. Sen nasıl düşünüyorsun?

Evet, çok doğru söylüyorsun. Taksim dediğimizde aslında parçalı bir yapıdan oluşuyor. Mesela Taksim’in girişine uğrayan kesim çok belli, ya turistler ya da öğrenciler… Galatasaray bölgesinde iyi lokantalar var.  Dışarıda eylem olmasına rağmen; içeride sosyatik insanlar, turistler, herkes oturup yemek yiyorlardı. Nerede olursa olsun, iyi yemek, iyi mekan her zaman dikkat çekiyor ve kendini gösteriyor. Dolayısıyla herkesin Taksim’i kendine. Son 1 senedir bir düşüş var ama Taksim her zaman Taksim’dir, Beyoğlu her zaman Beyoğlu’dur.

 Bu aralar favori mekanın neresi?

Takılma anlamında Karaköy Koloni’de takılmayı seviyorum.

 En sevdiğin salaş mekan?

Akın Balık’ı çok severim. Bana çok salaş gelir. Tahta masalarda, tahta sandalyelerde oturulur.

 İyi yemek denilince?

Yeni Lokanta, Karaköy Maya, La Petite Maison, Nişantaşı Luca._MG_0090Yeni açılan konser salonları var. Eskiye zamanlara oranla birçok yabancı sanatçıyı ağırlıyoruz. Etkinlik alanlarını yeterli buluyor musun?

Yeterli değil tabiî ki. Zorlu Center açıldı, iki tane salon var. Londra’ya gittiğimiz zaman dört, beş tane salon var. Birisi mesela ana salon diğerlerinde de bir sürü etkinlik oluyor ve devasa bir kompleks. Bizim kapalı bir kompleksimiz yok. Kış deyince şarkıcıların gelip performans sergileyebileceği bir yer yok. Bizim aklımıza sadece Zorlu  Center gelmeye başladı. Onun dışında Sinan Erdem Spor Salon’u var. Orası da spor salonu, konser salonu olması için yapılan bir yer değil. Ülker Spor Arena var, o biraz daha uygun. İTÜ Stadyumu var. Etkinlik alanlarımız hala yetersiz. Yazın Harbiye Açık Hava var. Mesela Justın Timberlake geldi ama o da eksik set up ile geldi çünkü sahne yetersizdi. Şimdi Lady Gaga gelecek. O da gene aynı şekilde gelecek. Sahnenin büyümesi demek stadyumun büyümesi demek, o zaman da stad dolmuyor._MG_0080

 Yurtdışından bir arkadaşın geldi ve ona sabahtan akşama kadar İstanbul’u gezdireceksin. Güne nerede başlarsın, nerede bitirirsin?

Eğer otantik yerlere gitmek isterse, arkadaşıma doğru isim olmadığımı söylerim. Ben bir şehre gidiyorsam, insanların gündelik hayatta takıldığı yerleri görmek isterim. Misafirim programı bana bırakırsa; kahvaltıya Yeniköy ya da Rumelihisarı’ndaki mekanlardan birine götürürüm. Bebek Koru Kahvesi de olabilir. Öğlen Zorlu Center’da Caantinery’e götürürüm. Akşamüstü Les Otomans’ın içindeki The Bar’da bir şeyler içiririm. Oradan Lucca’ya geçer bir şey atıştırır, yine orada bir şeyler içmeye devam ederiz. Daha sonrasında hadi gel Fenix’e bakalım derim. Et meraklısıysa Nusr-Et’e götürürüm. Oradan da çıkartırım, hadi gel şimdi Beyoğlu zamanı der Hayal Kahvesi’ne götürürüm. Sonrasında Tarlabaşı’ndaki gay ve travesti barlar ilginç gelebilir. Başka bir gece de meyhane yaptırırım. Nevizade’ye götürürüm. Ya da daha modern bir meyhaneye götürürüm. Mesela Duble Meze’ye götürebilirim. Aslında kısacası kendi takıldığım yerler neresiyse, oraya götürürüm.