Her Şey ‘Neden Olmasın?’ İle Başlar “Şakir Gökçebağ”

“Eşyanın tabiatına aykırı durumlar benim hep ilgi alanımda olmuştur. Sanat bize farklı dünya alternatifleri sunar. Tekdüzelikten kurtarır. Ben de bu alternatif çıkışları etrafımdaki nesneleri değiştirerek, onların potansiyel yeteneklerini sorgulayarak yapıyorum. Her şey ‘neden olmasın’ ile baslar.”

Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz? Sanata olan ilginiz nasıl başladı? Bu ilgi nasıl eğitime dönüştü ve profesyonel bir sanatçı olmaya karar verdiniz?

Çocuklukta başlamış. Benim hatırlamadığım zamanlarda güzel resim yaparmışım. Boş vakitlerimi geçirmek için resim, obje türü yaratıcı şeylerle meşgul olurdum hep. Güzel sanatlar eğitimi almak istedim, sonunda İstanbul’a geldim ve profesyonel sanat serüveni başladı. Güzel Sanatlar’ı bitirdikten sonra Fakültede öğretim üyesi olarak uzun yıllar çalıştım. 2000 yılı sonrası ise aynı işe Almanya’da devam ettim. Hamburg’da yaşıyor, İstanbul’u ihmal etmemeye özen gösteriyorum.

Kendi sanat anlayışınızda biçimsel ve sosyal eleştiriyi mizah dolu unsurlarla birleştiriyorsunuz bize bundan biraz bahseder misiniz?

İnsanlar kendilerini çeşitli sekilerde ifade eder. Benim ağırlık noktam biçim. Bu tek başına -bana göre- yeterli değil, konsept ile birleşiyor. Kendiliğinden olan bir şey. Eşyanın tabiatına aykırı durumlar benim hep ilgi alanımda olmuştur. Mizah da zaten bu aykırılığın bir unsuru. Sanat bize farklı dünya alternatifleri sunar. Tekdüzelikten kurtarır. Ben de bu alternatif çıkışları etrafımdaki nesneleri değiştirerek, onların potansiyel yeteneklerini sorgulayarak yapıyorum. Görme biçimleri üretiyor ve bunları somutlaştırıyorum. Yaratıcı dünyaların habercisi etrafımızdaki sıradan nesneler olabilir. Her şey ‘neden olmasın’ ile baslar.

İyi işler çıkarmak için sizce sadece yetenek mi gerekir yoksa çok iyi bir eğitim almak şart mıdır?

Her ikisi de gerekli bence. Biri diğerini tamamlıyor.

Belli bir çizginiz var mı yoksa ruh halinize göre değişen işler mi yaparsınız?

Belli bir çizgide ruh halime göre değişen isler yaparım. Zaman içinde belli malzeme ve temalar çevresinde yoğunlaşmalar oluyor. Ama aynı zamanda maymun iştahlı durumlar da oluyor.

Türkiye’den ve dünyadan işlerini takip etmekten keyif aldığınız isimler kimler?

Sanatçıların her yaptığı ayni derecede olmadığı için, isimlerden çok işlere odaklanmışımdır. Dünyayı ve Türkiye’yi takip etmeye çalışıyorum ama olması gerektiği gibi değil, olabildiği kadar.

Sıradan nesnelerin sıra dışı yerleştirmesiyle ilgili konuştuğumuz zaman akla gelen ilk isim sizsiniz diyebiliriz. Enstalâsyon denemeleriyle ortaya işler çıkarmak fikri nasıl oluştu?

Etrafımda sürekli ayni görüntülerin olması beni rahatsız eder, değiştirmek isteği uyandırır bende. Her ne kadar resim yaparak bu işlere başlasam da, obje – yerleştirme türü isler de hep yapmışımdır. Bulunduğum ortamı değiştirme gibi durumlar gündelik rutin çerçevesinde iken, 90’lı yıllarda bu türden işlerle ‘günümüz sanatçıları’ sergilerine katılarak başladı. Sonra yoğunlaşarak devam etti.

Çalışma pratiğinizden bahsedebilir misiniz?

Gündelik yaşamda etrafımda olan şeylerle yetinirim. Hayatta aradığını yani basında bulmuş şanslı insanlardan biriyim. Aklıma gelen fikirleri hemen bir kağıda çizerim. Gerekirse simülasyon da yaparım. Biriken fikirler büyük bir repertuar oluşturur bende. Bir sergi söz konusu olduğunda o mekana özgü projeler üretmek isterim. Mekanı görmem, olamıyorsa fotoğraflarını görmem lazım. Yaratım aşamasında arşivimdeki fikirlerden yararlanırım. Bu çizimler sergi aşamasına gelene kadar 5-10 yıl orada beklerler. Sergi öncesi son ana kadar değişiklik yapma ihtimalim hep vardır. Bir de eski işlerimi tekrarlamayı sevmem.

Son dönemde hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz? Gündeminizde bu aralar neler var?

İki kitabım var, hatta biri çok yeni çıktı. Bu meğersem bir hastalıkmış… Şimdi yeni bir kitap projesi daha planlayabilirim. Sergiler zaten sürekli oluyor, kullandığım malzemelere de sürekli yeni ilaveler oluyor.

Biraz da ‘Adas’‘dan bahseder misiniz?

Adas yeni bir mekan. İstanbul’da bilinen ana mekanların dışında ama bir o kadar da İstanbul’un içinde. ‘Baksı Müzesi’ne benziyor biraz. ‘Gerçekleşmiş bir ütopya’ demiştim ilk açıldığında Baksı için. Adas gibi yerler Istanbul’a bir armağan. Hele şu zor günlerde.