“Well-Being” Konusunu Çalışmalarımızın Temeline Alıyoruz

mimaristudio

Mimar ve Yük. Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Ayça Akkaya Kul & Y.Mimar Önder Kul

Bize kendinizden ve Mimaristudio ’nun kuruluş sürecinden bahseder misiniz?

Mimaristudio çatısı altında 2006 yılında serbest mimarlık faaliyetlerimize başladık. Mimari proje, iç mimari proje, saha uygulama ve uygulama kontrolü çalışmaları yanında, projeye özel mobilya ve aydınlatma tasarımları ile bunların üretimleri ile ilgili hizmetler veriyoruz. 10 yılı aşkındır yeni nesil çalışma mekanları üzerine çalışıyoruz. Bununla birlikte son yıllarda biofilik tasarım ve insanı odaklı “well-being” yaklaşımı üzerine çalışmalar yürütüyoruz.

Sizi, global firmalar için tasarladığınız ofis projeler ile tanıyoruz. Tasarım felsefenizi nasıl tanımlarsınız?

Projelerimizi birbirinden farklı, özgün bir dille ele alıyoruz. Dalında uzman kişi ve kurumlarla işbirliği yaparak, bir takım çalışması ve proje çözüm ortaklığı yaklaşımı ile tüm süreci yürütüyoruz. Özellikle projelerimizin odağına doğa ve insanı alarak tasarımlarımızı geliştiriyoruz. Bu bağlamda, her yeni projede üzerine koyarak, içinde insan sağlığı, mutluluğu ve esenliğini ön planda tutan, “well-being” konusunu çalışmalarımızın temeline alıyoruz. İşverenlerimizi ve iş liderliği yapan proje yönetim firmalarını bu konuda bilgilendirmeye, projemizi bu yaklaşımla geliştirmenin kazançlarını ve avantajlarını aktarmaya çalışıyoruz. Kuşak farkı ile başlayan değişimin, mekanın fiziksel yapısını değiştirme süreci içinde, sadece iç mimari değişimle değil, bütünsel bir değişim yönetimi (change management) ile ele alınması gerekliliğini aktarmaya çalışıyoruz.

Tasarımlarınızda size ilham veren şeylerden bahsedebilir misiniz? En büyük ilham kaynağınız nedir? Olmazsa olmaz diyebileceğiniz unsurlar var mıdır?

İnsanoğlu varoluşundan bugüne doğa ile irtibat halinde. Doğa, insanoğlunun yaşamsal bir ihtiyacı ve sürekli olarak birlikte iç içe olma halini sürdürmesi gerekli bir yaşam kaynağı. Bu sebeple, insanın ve doğanın birlikte olma ihtiyacını çıkış noktası olarak ele alıyoruz. Doğal elemanlar ve malzemelerin yanında, mekanın ana figürü olan insanın bu tema içinde yer almasını sağlayacak biçim, malzeme ve teknik tamamlayıcı öğeler tasarımlarımızın önemli parçaları diyebiliriz. Yapılmamışı yapabilmek, denenmemişi cesaretle ve bazen riskler alarak denemek ve her yeni projeye ayrı bir hayat vermek olmazsa olmaz çalışma prensiplerimiz.

Çalışma ortamlarında dünyada yükselişe geçen eğilimlerden biri olan “ofislerde well-being odaklı tasarımlar” özellikle üzerinde durduğunuz bir konu. Nedir well-being odaklı tasarım? Bir mimar olarak ofis tasarımlarınızı ne yönde etkilemektedir? Türkiye’de bu konuda nasıl bir öncülük rolü üstleniyorsunuz?

Well-being kavramı, insanın fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak dengeli ve iyi olma halidir. Kısaca “insanın esenliği” olarak da adlandırabiliriz. Ofislerde ise well-being kavramı, çalışan kuşakla da doğru orantılı olarak önemini artırmakta. Düşünün ki, zamanımızın % 95’ ini kapalı mekanlarda, ortalama 11 saatini ekran başında ya da akıllı tablet ve telefonlarla geçiriyoruz.. Yılda ortalama 4 ila 8 gün hastalık izni alınırken, doktor ziyaretlerinin %40’ ı stres sebepli. Çalışanın ofis verimini de ciddi anlamda olumsuz yönde etkileyen bir süreçten bahsediyoruz aslında. Bunun yanında, genç yetenekleri bulmak ve iş yeri sadakatini sağlamak da artık daha zor. Yeni nesil çalışan profilinin 1/3’ ü iş seçiminde ofis tasarımını öncelikli kriterleri arasına alırken, Y kuşağında bu oran çok daha yüksek. Z kuşağının da kapıda olduğunu düşündüğümüzde bu kavramın önemini daha çok anlıyoruz. Biz de mimar olarak üzerimize düşeni yaparak, çalışan esenliğini (well-being) odakta olduğu, insan merkezli bir tasarım yaklaşımı ile ofis projelerimizi ele alıyoruz.

Mimaristudio olarak bizler son bir kaç yıldır biyofilik tasarım çıkış noktası ile well-being konusuna projelerimizde ayrı bir parantez açtık. Her yeni projede üzerine koyarak süreci geliştiriyor ve projelerimiz içinde mutlaka bu konuyu merkeze alıyoruz. İşverenlerimizi ve iş liderliği yapan proje yönetim firmalarını bu konuda aydınlatmaya, projemizi bu yaklaşımla ele almanın kazançlarını ve avantajlarını aktarmaya çalışıyoruz. Kuşak farkı ile başlayan değişimin, ofisin fiziksel yapısını değiştirme süreci içinde, sadece iç mimari değişimle değil, bütünsel bir değişim yönetimi (Change Management) ile ele alınması gerekliliğini aktarmaya çalışıyoruz.

Ofislerde well-being yaklaşımı Y kuşağının beklentileriyle hangi alanlarda örtüşüyor/ayrışıyor?

Günümüzün çok büyük bir kısmı iç mekanlarda geçiyor. Sağlıklı olma ve günlük stresle baş etme hali kadar iş yeri sadakatinin önemi de artık yadsınamaz bir gerçek. Genç kuşak işte tam da bu noktada konunun çıkış noktası diyebiliriz. Zira, artık çalışan genç profilin mevcut yapı içinde tutulması hususu çok önemli. Farklı algıları, beklentileri mevcut. Deneyimleyeceği mekan, maaş kadar önemli bir seçim kriteri olmuş durumda ve yapılan araştırmalar da bunu göstermekte. Biyofilik elementlerin bulunduğu ofislerde çalışan verimi %6, yaratıcılığı ve esenliği % 15 oranında artıyor. Çalışan esenliğini ve mutluluğunu ön planda tutan firmalar bu süreçte bir değil birkaç adım önde diyebiliriz.

Projelerinize özel olarak ürettiğiniz ürün tasarımlarınız da bulunuyor. Bunların bir örneği de Rom&Jul… Tasarım süreci ile ilgili olarak neler söylemek istersiniz?

Uzun yıllardır tüm projelerimiz içinde, o proje ve içindeki mekanlar özelinde tasarladığımız ve hayat verdiğimiz ürünler mutlaka oldu. Ülkemiz, tasarım ve tasarımcıların emeklerinin karşılığını tam olarak alabilmesi adına zor bir coğrafya olmasına karşın, son birkaç yıldır bizlerden talepte bulunan üretici gruplar ile ürünlerimizin bazılarını hayata geçirme imkanı bulduk. Rom&Jul de bunlardan biri. Aslında ilk tanıtımı 2017 yılı 14 Şubat’ ında yapılan bu ürün, geliştirme ve üretim sürecine bir yıla yakın emek verildikten sonra ilk kez yine kendi tasarladığımız Basf Turk Ofisi içinde yer aldı. Şimdi de, Connection Turkey markası altında kalite-fiyat performansı olarak herkesin ulaşabileceği bir ürün haline geldi.

Türkiye’deki kurumsal firmaların ofis tasarımlarına yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu çerçevede güncel projelerinizi bize biraz anlatabilir misiniz?

Kurumsal firmalar çalışma alanları ile ilgili projelerinde, özellikle bünyelerinde görev alan yeni nesil çalışanlarını ön planda tutan ve yaşadığımız dünyanın da gereği olan bazı önemli adımlar atmaktalar. Bu adımlar mevcut ya da yeni mekanlarında, iş birliği içinde çalışmalarına olanak veren, birbirileri ile etkileşim içinde olabildikleri, sosyalleşebildikleri, esnek ve çevik yapıda projeler meydana getirilmesi yolunda şekilleniyor. Sürecin tasarım ayağını öncelikleri arasına koyan, buna ilgi, enerji, zaman ve bütçe ayıran, farkındalığı ve bilinci üst düzeyde olan kurumsal gruplar, bu hedefe doğru şekilde ulaşabilmiş projeler gerçekleştiriyorlar. Uygulamalı tasarım süreçlerini ise (design&build) gerek zaman ve maliyet baskısı, gerekse birbirinin tekrarı görünümündeki projelerden dolayı kısa vadeli ve sağlıksız yatırımlar olarak görüyoruz. Bu sebeple de başta kurumsal firmalar olmak üzere süreç içinde aktif rol alan proje yönetim gruplarını “çalışanlarını merkezine alan” projeler gerçekleştirmeleri konusunda teşvik etmeye çalışıyoruz. Sohbetimizin başında belirttiğimiz gibi, insana yapılan yatırımlar, hem çalışan bağlılığı ve sadakatine yönelik adımlar olması, hem de üretim, verim ve motivasyon anlamında o firmaların uzun soluklu geri kazanımları elde etmeleri adına önemli. Hali hazırda, bu yaklaşımda ve hedefte kendilerine plan yapmış ve farklı bir anlayış içinde projeler gerçekleştirmek isteyen bazı kurumsal firmalar ile proje ve görüşmelerimiz devam etmekte.