Gönüllü Turizm akımı son derece fedakar bir seyahat türü olsa da bir projeye dahil olmadan önce hem kendi sebeplerinizi hem de ilgili organizasyonun amaçlarını iyi düşünüp tartmanız gerekir.
Öğrenmeden edemediğimiz veya unutamadığımız bazı şeyler vardır. Mesela biri size kedi kakasının sivri uçlu olduğunu, köpek kakasının ise daha yuvarlak olduğunu söylediyse, bunu muhtemelen unutmazsınız.
Bunu yaklaşık 3 sene, önce Sumatra’daki bir vahşi yaşam araştırma projesindeki kısa toplantıda öğrenmiştim. Ben projeye ücret ödeyerek katılan ilk gruba dahildim ve bu proje Sumatra’nın Rimbang Baling bölgesindeki kaplanları ve onların avladıkları canlıları araştırıyordu. Altı Batı Avrupalıdan ve bir Avustralyalıdan oluşan bu yedi kişilik grubumuzda herkes gönüllüydü ve hepimiz alan çalışmasına katılma ayrıcalığına sahip olmak üçün para ödemiştik.
Bu tür bir koruma-odaklı proje gönüllü turizm örneklerinden yalnızca bir tanesidir. Son yıllarda revaçta olan ve gelişen bu seyahat sektörünün ne kadar büyüdüğü veya boyutu bilinmemektedir; çünkü gerçek gönüllü işin tanımını yapmak ve bunu kategorize etmek güçtür.
Earthwatch bu alanda en uzun süredir faaliyet gösteren en büyük isimdir ve kurulduğu 1971 tarihinden bugüne kadar 100 bin insanı yaklaşık 1400 proje için göndermiştir. Dünyada yedi ofisi bulunan Earthwatch belirli bir süre içerisinde gönüllüleri 50-60 projede dağıtmaktadır. Bu projelerden birçoğu doğal yaşam veya iklim değişiklikleri üzerinedir, ama bazı projeler arkeoloji veya kültürel alanlara odaklanır.
1970’lerden beri bu alan iyice büyümüştür. Earthwatch gibi geçici personel çalıştıran fedakar kurumlara benzer hareket eden ve bir grup motivasyon sahibi ve ödeme yapan kişileri vasıflı projelerle birleştiren kültürlü ve kapsamlı organizasyonlar dışında daha binlerce küçük kapsamlı, kendini işine adamış kurum vardır. Belirli konulara veya topluluklara odaklanan bu kurumlar çevre korumadan yoksulluk azaltımına ve afet yardımına kadar pek çok alanı bünyesinde bulundurur.
Buna benzer örneklerden bir tanesi ise Kamboçya’da Song Saa Vakfı’nın yürüttüğü Deniz Koruma programıdır. Proje koordinatörü Ben Thorne şunu söylüyor: “Koh Rong Archipelago çevresindeki yerel toplulukları ve alanları destekleyen projeler yürütüyoruz. Gönüllülerimiz yerel deniz kaynaklarını korumada yardımcı olurken, çocuklara eğitim, organik tarım, sağlık ve sahil temizliği gibi topluluğu programa dahil eden etkinlikler düzenliyor.”
Rimbang Baling’te edindiğim deneyim Biyosfer Keşifleri sayesinde gerçekleşmişti. Bu organizasyon koruma-temelli seyahatler düzenliyor ve genellikle bölgeden bir ortakla birlikte çalışıyor, yani bu durumda WWF-Endonezya ile. Biyosfer Keşifleri’nin kurucusu Matthias Hammer şunu söylüyor: “Piyasa kendisini ikiye ayırmış durumda: bir yandan yıl boşluğu olan gençler, diğer yandan deneyim kazanmak isteyen iş sahibi yetişkinler.”
Her iki grup da kendi yetilerini ve bağlılıklarını en yüksek dereceye çıkartan bir yaklaşıma sahip bir organizasyon seçme konusunda zorluk çekiyor. Hammer genellikle başka gruplar ile seyahatlere katılmış olan insanlardan sorular geldiğini söylüyor. “Bazısı seyahatlerinin harika geçtiğini çünkü oradaki bilim insanının çok başarılı olduğunu söylüyor; bazısı ise genellikle ‘Keşke gitmeseydim çünkü aslında bana hiç ihtiyaçları yoktu, yaptığım katkının farkında bile değildim ve bence kurum aslında benim paramın peşindeydi’ diyor.”
Buradaki bilgi kirliliğinden gözü korkanlar için, Biyosfer gelecekte gönüllülük yapacaklara elindeki en iyi 10 ipucunu paylaşıyor. Hammer: “Bana göre bu içgüdüsel bir şey” diyor. “Biz bir şirket değiliz, bir sivil toplum örgütüyüz. Bu İlk 10 listesinin başında geliyor: kurumun temeline bakın. Bu bir STK mı? Kar amacı güdüyor mu yoksa gütmüyor mu? Elde ettikleri sonuçları yayınlıyorlar mı? Web sitelerinde hayvanlara sarılan, ve sizin yapmamanız gereken insan fotoğrafları var mı? Şeffaflar mı? Paranın nereye gittiğinden bahsediyorlar mı?”
Haftada 1000 Pound’a mal olan pek çok gönüllü turizm projesinde dönen paralar doğru şekilde aktarılırsa dönüştürücü olabilir. Ama yüksek bir fiyat gördüğünüz zaman sakın kanmayın. Leeds Metropolian Üniversitesi’nin Sürdürülebilir Turizm Dergisi’nde yayınlanan, 2014’ün başında yapılan bir çalışmada karşılaştırılabilen gönüllü turim ürünleri günlük fiyat üzerinden incelenmiştir ve daha pahalı olan ürünün daha az sorumluluk kaygısı taşıdığı ortaya konmuştur.
Çalışmanın baş yazarlarından Victoria Smith, bir vakfın STK olmasının o kurumun bütünlüğünü garanti etmeyeceğini söylemiştir ve şu uyarıyı yapmıştır: “Bir hayır kurumunun otomatik olarak daha iyi uygulamalara sahip olacağı veya kar amacı güden bir kurumun otomatik olarak kötü olacağı varsayılamaz. Bu piyasada etik bir işletme olmanın yaratacağı güven son derece kuvvetlidir; bu yüzden kurumlar kendilerini bu şekilde lanse etmeyi sever, ancak bu onların hakikaten güvenilir olduğu anlamına gelmez.”
Gönüllü turizm ile sadece gönüllü olma arasındaki fark ise her zaman olmasa da genel olarak uygulama süresinin uzunluğu ile ilgilidir. Gönüllülüğü bir tür “ seyahat ” ile gerçekleştirmek, her ne kadar tatilde çalışmak anlamına gelse de genelde aylar süren bir çalışma yerine birkaç günden veya haftadan ibarettir. Gönüllü turizmi eleştirenlere göre, bu söz konusu akımın en büyük problemidir: gerçekleştirilen gönüllülük süresi çok kısadır, yani aslında gönüllülük yerine tatile vakit ayrılır ve aslında otelde kendi havlunuzu asmak veya birkaç gün yatak çarşaflarınızın değişmemesi dışında pek de işlevli değildir.
Bu tür bir eleştiriye maruz kalmamak için, organizasyonlar “gönüllü tatil” kavramını kullanmayı tercih etmiyor. Tıpkı Biyosfer gibi, Coral Cay Conservation (Mercan Adalarını Koruma) Vakfı su altı yaşamının korunması konusunda bilgi toplama işlemini “vatandaşların gerçekleştirdiği bilim” olarak adlandırır. Coral Cay’in gönüllü koordinatörü Tessa Dawson şunu söylüyor: “Gönüllü tatil kavramı çok geniş kapsamlı bir etkinlik alanını kapsıyor. Ayrıca, gönüllü faaliyet gerçekleştirme ile turistik aktiviteler arasındaki denge her bir kurum için farklıdır…Coral Cay Conservation’ın kendi misyonu ve projeleri vardır ve bunları gerçekleştirmek için biz bilim insanlarını işe alıyoruz…Başlangıç tarihlerini belirlemiş olsak da, gönüllüler istedikleri kadar bize katılabilir.”
Bu meselenin özünde ise gönüllülerin gereken işleri gerçekleştirmek için ne tür yetilere sahip olması gerektiği yatıyor. Song Saa’ya göre en az dört haftalık bağlılık koşulu aranıyor: “Böylece gereken mercan adası ekoloji eğitimi araştırma
dalışlarına geçmeden önce tamamlanmış oluyor” diyor Thorne. Biyosfer’in Sumatra’da gerçekleştirdiği araştırma için ekipmana aşina olmaktan biraz daha fazla koşul aranıyordu; bu da sabah gerçekleştirilen giriş seansında öğretiliyordu ve iki haftalık bir katılım anlamlı bir katkı sağlamak için yeterliydi.
Bazen öyle durumlar oluyor ki gönüllü turizm yerine hiçbir şey yapmamış olmak çok daha iyidir. Doğal afet durumlarında genellikle yardıma koşmak isteyen iyi niyetli fakat başarılı olmayan sosyal reformcuların soru yağmuru baş gösteriyor. Ancak bu kişilerin yetileri duruma uygun olmayabiliyor. Mesela şöyle örnekler var; bir grup gönüllü yoksul bir bölgede okul ve ev inşa etmeye veya bu binaları onarmaya gidiyor, ancak yardım edeyim derken iyi bir iş çıkartamadıkları veya bu işlem bölgenin ihtiyaçlarına uymadığı için söz konusu binalar tekrar yıkılıyor.
İnsanları, özellikle de çocukları ilgilendiren hallerde bu durum son derece önemlidir. Örneğin yetimhanelerde gönüllü olmaktan kaçınılmalıdır. Terk edilmiş çocukların en son ihtiyaç duyacağı şey hayatlarına yeni insanların girip çıkmasıdır. Ancak bu çocuklar için bir şeyler yapma isteği öylesine güçlü ki ilkesiz kurumlar sahte yetimhaneler inşa etmiştir. 2010’da yaşanan büyük depremin ardından yetimhane ihtiyacı bulunan Haiti buna örnektir. Bölgedeki girişimciler dışarıdaki insanların ebeveynsiz kalan binlerce çocukiçin gösterdiği tepkiyi keşfettikten sonra, burada yalandan kurumlar açtı ve hatta anne-babası olan çocukları bile buraya kaydetti. Konuyla ilgili bir diğer örnekse Kamboçya’dır. Buradaki STK’lar ve çocuk esirgeme kurumları gelen turistlere “yetimhane turizmi” ile bağ kurmamaları gerektiğini söylemeye başladı.
Örneğin benim Sumatra’daki deneyimimi ele alacak olursak, bir yazar ve editör olarak sahip olduğum yetenekler yüksek talep görmüyordu. Görevimiz ise basitti: WWF-Endonezya’nın habitatla ilgili bilgilerini artırmak için ormanlık tepelerde bir aşağı bir yukarı çalışmak.
Biz orada gönüllü olarak çalışıyorduk; birkaç yıllık çalışmanın en başında iş yükü belli olmuştu. Arazi zordu ve oraya ulaşmak öyle uzun sürdü ki genellikle günde yalnızca 2×2 km’lik bir alanı inceleyebiliyorduk.
İşte bu nokta bir başka soruya işaret ediyor: projenin uzunluğu ölçülebilir sonuçlara erişmek için yeterli mi? Vahşi doğa araştırmaları pek çok yönüyle, özellikle de insan nüfusunun az olduğu yerlerde en dolambaçsız araştırmalardan biridir, ama yine de yıllar süren bir çalışma gerektirir.
Coral Cay’den Dawson şunu söylüyor: “Tek seferde en fazla üç kalıcı alanda çalışıyoruz ve bunlar yaklaşık beş yıl süren uzun vadeli projeler oluyor.”
Biyosfer’den Hammer Polonya’da bir projeden örnek veriyor: “Ulusal parkta kaç kurt olduğu konusunda avcı lobisi ile biyologlar arasında bir anlaşmazlık vardı. Avcılar yaklaşık 120 kurt olduğunu ve 50 tanesini avlarsak geriye daha bir sürü kalacağını iddia ediyordu. Biyologlar ise bu sayının 50 olduğunu söylüyordu. Biz de araştırma yapmak üzere bağımsız bir organ olarak devreye girdik. Araştırmamız iki yıl sürdü ve en sonunda belki 30 tane bile olmayacağı sonucunu elde ettik; dolayısıyla av izni çıkmadı. Tüm bu süreç üç yıl sürdü ve bu gerçekten hızlı çıkan bir sonuç oldu.”
Bu yıl Mayıs ayında Biyosfer 2015 sezonuna ilişkin detaylar veren bir rapor yayınladı. Merkeze en yakın olan erişilebilir arazi incelendi ve ne bir kaplan ne de kaplan dışkısı bulundu. Ancak parkın birkaç köyünde yaşayan kişilerin veya palmiye ekim alanında ve kauçuk plantasyonunda çalışanların anlatıları kaplanlarla ilgiliydi. Bu da bir sonraki aşamanın iki gruba ayrılacağına işaret ediyor; bir grup derinlemesine araştırmalar gerçekleştirirken, diğer grup toplulukların ihtiyaçlarını daha iyi anlamak ve yerel okullarla çalışmak için topluluklarla güven ilişkisi kurma üzerinde duracaktır.
Sumatra’da kaldığım zamanı sık sık düşünüyorum ve bir gün Rimbang Baling’e dönmeyi umuyorum. Gelişime ihtiyaç duyan böylesine kalabalık bir ülke, kaçak avcıların, baltacıların ve diğerlerinin baskısı altında. Burada gönüllü faaliyetlere katılmak bana daha önce okuduğum şeyler hakkında yüz yüze görüşmeler yapma fırsatı verdi. Bu deneyimden kesinlikle çok şey kazandım.
Ancak temel olarak gönüllü olduğunuz topluluğun ve menfaat sahibinin iyiliği ve çıkarı için gönüllü olmak gerekiyor. Siz de bir noktaya kadar çıkar sağlayabilirsiniz ancak “bir fark yaratmak” kendinizi iyi hissetmek demek değildir, ve bu ölçülebilir olmalıdır. Gönüllü seyahati bir tatilden ziyade, kendi işvereninizi seçmek olarak düşünün.
Sorulacak sorular
Para nereye gidecek?
Mali durumları konusunda web sitelerini inceleyin ve şeffaflık olup olmadığını anlayın; ayrıca katılmak istediğiniz bir proje hakkında detaylı bilgi edinin. Genellikle yol ve barınma masrafları size ait olur, ancak kurum ne kadar büyük olursa büyük ihtimalle siz de genel maliyetlere o kadar katkıda bulunacaksınız. Bu büyük bir olumsuzluk olmasa da, bilmenizde fayda var.
Ev sahibi topluluk bundan ne kazanacak?
Bu yalnızca finansal bir getiri olabilir, ama ideal olarak faydalı bilgilerin veya yetilerin aktarıldığı bir durum da olabilir. Bazı durumlarda ise sizin katılımınız daha büyük bir fayda sağlayabilir: dünyada bir yerlerde birilerinin önemseyeceği bir yarar.
Daha önce gerçekleştirilen projelerin başarıları nedir?
Kurumlar paylaşmak üzere raporlar hazırlamalıdır ve ayrıca kurumlarım sosyal medya kanalları aracılığı ile geçmişte gönüllü olmuş kişilere sorular sorabilirsiniz.
Projenin amaçları nedir ve etkileri nasıl ölçülecektir?
Sağlanacak faydalar uzun vadeli ve sürdürülebilir mi? Burada projenin ev sahibi ülkede bağlılık mirası bırakıp bırakmayacağı veya gönüllülerin yaptığı işlerin bölge halkı için daha az ücretli çalışmaya sebep olup olmayacağı belirtilmelidir.