Ali Atıf Bir Her Şeyin Özünde İnsan Var

İletişim ve İşletme Bilimleri Enstitüsü Kurucusu ve İletişim Profesörü Ali Atıf Bir ile yeni dünya düzenine, teknoloji – insan geleceğine, İstanbul’a ve “Uzak ama daha yakın” temasıyla 24 Ocak’ta açılış oturumu gerçekleşecek olan Human Week’e dair uzun uzun sohbet ettik.

Ali Atıf Bir kimdir, biraz anlatır mısınız?

Uzun yıllar devam eden akademik kariyerim sonrasında 2015 yılında Bahçeşehir Üniversitesi’nden emekli oldum. Bahçeşehir ve Anadolu Üniversiteleri’nde yüksek lisans ve doktora derslerini yarı zamanlı hoca olarak vermeyi sürdürüyorum. Bu süreçte AABİR Yayıncılık AŞ’ni kurdum. Yayınevinde, “The Kitap” markasıyla, iş dünyası kitapları ve diğer sosyal bilim alanlarında ağırlıklı çeviri kitaplar yayınlanmaya başlandı ve yayın yelpazesi “The Roman” ve “The Çocuk” markaları eklenerek genişledi.

Artık bilinen yayınevleri arasına girmiş olan AABİR Yayıncılık, şu anda 300 kitaba ulaştı. Mayıs 2021’den itibaren, enstitü bünyesinde dijital pazarlama, finans, istatistik, araştırma, insan kaynakları ve liderlik konularında online eğitimlerimiz başladı. Eğitimlerimiz tam kapasite ile online ve offline olarak devam ediliyor.

Human Week zirvesinden bahseder misiniz? Böyle bir zirveyi düzenlemeyi neden faydalı buluyorsunuz?

Covid-19 pandemisi ile birlikte tüm dünyanın davranış kalıpları değiştiği gibi çalışan davranışının da değiştiğini gözlemliyoruz. İşte bu nedenle kurduğum ‘İşletme ve İletişim Bilimleri Enstitüsü’, bu zihniyet değişikliğini gerçekleştirmek için yapılacakları belirlemek, yapılanları tartışmak üzere insanı odağa alan bir zirve düzenliyor. Bir hafta boyunca sürecek, konusunda çok sayıda yerli ve yabancı uzmanın konuşmalarıyla katılacağı, atölyelerle konuşulanların deneyimleneceği online etkinlikte amacımız değişimi gerçekten hissettirmek ve yapılacakları öğretmek.

İnsanları yalnızca bir kurumun çalışanları veya liderleri olarak değil, aynı zamanda pandemi sonrası yeni düzende dünyayı anlamlandırmaya çalışan bireyler olarak ele alan Human Week zirvemiz 24 Ocak 2022 tarihinde başlayacak. Temasını New Employee(r) Experience: Remote But Closer olarak belirledik. Çıkış noktamızı, uzaktan çalışmanın zorunlu olarak hayatımıza girdiği pandemi dönemine atıfta bulunan, ‘uzak ama daha yakın’ sloganı oluşturdu.

5 gün boyunca devam edecek olan zirve kapsamında bütüncül bir yaklaşımı benimseyerek insan kaynakları, psikoloji, sosyoloji ve iletişim alanlarından uzmanları etkinliğimizde bir araya getirerek “çalışan deneyiminin” yakın gelecekte nasıl şekilleneceğini ve gelecekte İnsan Kaynakları’nın (İK) hangi rollerde görev alacağını tartışacağız.

Bu değişim sürecinde çalışmanın ve yaşamanın yeni yollarına uyum sağlamaya çalışan bireylerin sağlıklı ve zinde olduklarından nasıl emin olabiliriz? İş-yaşam dengesini nasıl sağlayabiliriz? Kendilerine değer katmayı başaran oluşumların sahip olduğu iç görüler nelerdir? Yeni işyerleri tasarlamak, ekipleri etkili bir şekilde yönetmek için insanı yeniden tanımlamaya ihtiyacımız var mı, yoksa zorunluluktan yapacağımız birkaç pratik düzenleme ile sorunları çözebilir miyiz? Human Week Zirvesi boyunca ağırlayacağımız profesyoneller ile birçok soruya cevap arayacak, birbirimizden ilham alarak kendimizi ve yaşadığımız dünyayı geleceğe hazırlayacağız.

Etkinliğin 24 Ocak 2022’de açılış oturumu gerçekleşecek. Human Week her yıl aynı dönemde farklı konu ve konuşmacılarıyla insan kaynakları alanının vazgeçilmez bilgi kaynaklarından biri olacak. Zirve hem Türkiye’den hem dünyadan katılımcılara açık olarak yürütülecek.

Her şeyin özünde insan” olması ne anlama geliyor?

Yetenek yönetimi dediğinizde bir kuruluşun sürdürülebilir rekabet avantajına farklı şekillerde katkıda bulunan kilit pozisyonların tanımlanması, bu rolleri doldurmak için potansiyeli yüksek insanlardan bir yetenek havuzu oluşturulması gerekir.

Şirketlerin önemli pozisyonlara potansiyeli yüksek insanlarla doldurabilmesi için İK yönetiminin buna yönelik teknolojilerle ve mimari yapıyı oluşturulması gerekiyor. Potansiyel yetenekli insanların da şirketlere bağlılıklarını devam edebilmesi için şirket yönetiminin birtakım etkinlikler, işyerinde rahat bir çalışma ortamının sağlanması gibi uyarlamalar yapması gerekiyor. Bir şirketi amaç ve hedeflerine ulaştıracak olan o şirketin entelektüel sermayesi olan çalışanları, yani insanlardır.

Bu zaten böyleydi ama içinde bulunduğumuz dönemde artık her şeyin özünde insana geri döndüğünü tekrar görüyoruz. Human Week’i tasarlamaktaki ana çıkış noktamız da her şeyin özünde insanın olduğunun daha anlaşılır olması ve insanın yeteneklerinin fark edilerek daha değerli bir şekilde konumlandırılmasının altını çizmek aslında.

Teknoloji çalışma yaşamını nasıl etkiliyor?

Teknolojik gelişimlerin baş döndürücü olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bir yanda aslında bu yapay zekâ teknolojileri insanların işlerini ellerinden alır mı gibi korkular da var ama ben bunun suni bir korku olduğunu düşünüyorum.

Çünkü bu teknolojik dönüşüm tek başına teknoloji ile ilgili değil. İnsan ve teknolojinin birlikteliği ile ilgili aslında. Teknoloji, artık hali hazırda yapılan işleri kolaylaştırmak için kullanılmıyor. Teknolojiyi iş üzerindeki etkisini artırmadan ziyade, dönüştürüp iş potansiyeline odaklanmak ve insanların yetkinliklerini daha ön plana çıkartabilmek için kullanmanın şu anda daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Sonuçta İK süreçlerinde dijital dönüşümün gerçekleşmesi ve bunların daha çok kullanılması ile artık insan kaynakları daha etkin ve verimli bir şekilde kullanılacak. İK’nın teknoloji kullanımı işe alma süreçlerinden insanların performans değerlendirmelerine veya insan deneyimlerini nasıl daha üst düzeye taşınabileceği noktasında dijital dönüşümün gereği oldu.

Tabi insan kaynaklarına yeni roller de vermekle beraber hem veri analizini anlatmak hem de bu teknolojileri yakından takip etmek gibi bir baskı da oluşturuyor. Pandemi sürecinde insan buna bir anda uyum sağlaması ve bu süreci tamamlaması çok kolay değil ama şu an içinde bulunduğumuz dönemde teknolojiyi en verimli olarak nasıl kullanacağız? Bu dönüşüme insanı katarak nasıl bir ivme kazandıracağız bu çok önemli.

Covid-19la birlikte iş yaşamı ve çalışan davranışı nasıl değişti?

Bu süreçte insan kaynakları uygulamalarında teknolojiden daha çok yararlanılmaya başlandı. Zorunlu olarak başlayan evden çalışma ve hibrit modelleri kalıcı hale gelmeye başladı. Artık insanı gerçekten odağa almayan, mış gibi yapan şirketlerin başarılı olmaları mümkün değil. Çünkü çalışanlar artık daha anlamlı bir iş ortamında kendilerine, insana ve çevreye değer veren şirketlerde çalışmak istiyorlar. Belki bu her çalışanın talebi değil ama talebi olanların zor bulunan yetenekli çalışanlar olması insan kaynakları yönetiminde zihniyet değişikliğini zorunlu kılıyor.

Evden çalışma ve hibrit çalışma hakkında bilgi verebilir misiniz?

Geçmiş yıllarda adını duyduğumuz evden çalışma ve hem evden hem işten çalışma sistemi dediğimiz hibrit çalışma artık çoğu çalışanın kullandığı bir sistem oldu. Pandeminin bize getirdiği zorunluluklardan bir tanesi olarak görülüyor. Evden çalışma çoğunlukla beyaz yaka dediğimiz plaza çalışanlarının kullandığı bir sistem. İşlerimizi şirketten uzakta bilgisayar ve telefon yardımıyla yapmamıza olanak tanıyor.

Çalışma arkadaşları birbirlerini belki de hiç görmeden uzun yıllar çalışabiliyor. Şirketler de masrafları azalttığı için bu sisteme artık daha sıcak bakıyorlar. Aynı durum hibrit çalışma için de geçerli. Hibrit çalışma, haftanın belirli günleri uzaktan belirli günleri de şirketten çalışma sistemidir. Uzaktan halledilemeyen işleri yüz yüze şekilde çözülebiliyor. Dünyada bazı küresel şirketler hibrit çalışmaya olumlu bakıyor ve orta ve uzun vadeli bu sisteme geçmeyi düşünüyorlar. Ama çalışanları bu sistemlere uygun mu henüz bilmiyorlar.

Doğru bir İK yönetimi şirketlere ne gibi faydalar sağlar?

Artık insan kaynağını yönetmenin yönetim kurullarında üst seviyede yönetilmesi gerekiyor. Yani ben bir strateji geliştiriyorum, bunu uygulayacağım, şu kadar pazar payı gibi durumlar 2019 yılından itibaren ruhu çok farklı yerlere kayan “Ne yapacağım? Ne çalışacağım? Amacım ne? Ailem nerde? Nasıl bir dünyanın içinde olacağım?” diyen insanlarla yapacak, şirketler.

Bu yüzden zihniyet olarak artık mutluluğu öne koyan bir yaklaşımla hareket edilmesi ve İK yönetimlerinin teknolojileri, işleri ve motivasyon programlarını hayata geçirmesi gerekiyor. Şirket yöneticilerinin “Şirkette sadece patronun düşüncesi önemlidir”, “Karlılık önemlidir”, “Yönetim kurulumuz böyle istiyor” gibi düşüncelerden ayrılıp işlerin artık bu şekilde yürüyemeyeceğini anlamaları gerekiyor.

O yüzden dünya Covid-19’la birlikte tüm işletme uygulamalarında neredeyse 20 yıl sonrasını yaşamaya başladı. Ama insan kaynaklarının çoğu hala 10 yıl öncesini yaşıyor. Bunu bir an önce öne çekmemiz gerekiyor. Yoksa birçok yetenekli insan Türkiye şirketlerinde kendilerine yer bulamayıp yurtdışında gidecekler.

İK yönetiminde yeni trendler nelerdir?

İş dünyasına yeni katılan Z kuşağının teknoloji, dijitalleşme, 3D, sanal gerçeklik, metaverse gibi yeni teknolojiyi çabuk öğrenmeleri sayesinde hayattan beklentileri değişti. Gençler dünyada çok pasif bir şekilde yaşıyorlar ve kendilerini yormak istemiyorlar. Şimdi Alfa kuşağı da geliyor ve onlar Z kuşağına göre daha da rahatlar. Dünyadan daha fazla zevk almak istiyorlar. Bizim kuşaklarımız gibi çok çalışmak istemiyorlar.

İşyerlerinde de onları baskı altına alacak, strese sokacak işlerde çalışmak istemiyorlar. Ayrıca gençler çalışacağı şirketin dünyaya saygılı olmasını, kötü işler yapmasını istemiyorlar. Ve hayatlarını hazlarıyla birleştirerek mutlu bir hayat sürmek istiyorlar. Yeni kuşakların iş dünyasına entegresini sağlamak İK yönetimlerindeki yeni trendlerin başında geliyor.

Covid döneminde en başarılı bulduğunuz pazarlama stratejisi ne oldu?

Tek bir olay ya da stratejiden söz edemeyiz. Ancak kanal stratejilerini değiştirerek dijitalleşen her marka/işletme doğru yaptı. Omnikanal’a dönen her firma da doğru yaptı.  Aynı zamanda platformların fiyat indirimlerine yeniliklerle meydan okuyan ve marka olmaya devam eden ve geleceğe yatırım yapan markalar da kazanıyor.

Artık yeni bir dönem var, her şey dijitalleşecek, uzaktan kumanda yönetilecek, hepimizi çipleyecekler söylemleri arasında; insanın duygusal olarak, hayatta 5 duyusuyla var olma halini nereye oturtturacaklar? Örneğin; ileride AVMler kapanacak mı, artık hepimiz internetten mi alışveriş yapacağız? Dokunma, görme, deneme alışkanlıklarımız bir zaman sonra yok mu olacak? Yeni dünya düzeni ile ilgili öngörünüz nedir?

Pandemi nedeniyle dijitalleşme öne çekildi. “zorunluluk” hali yeniliğin yayılma süresini kısalttı. İnsanlık, dijitalin getirdiği faydaları daha çabuk keşfetti ve işlerine geleni de istedikleri gibi kullanmaya başladı. Burada insan beynini “kısa yoldan” çalıştığını unutmamak lazım. Her şeyi en kısa sürede yapmak isteyen beyin dijitale çabuk uyum sağladı.  Bu durum tabi ki devam edecek.

İnsanın 5 duyusu tanımlanmış duyulardır. Daha fazla duyusu olduğunu söyleyen çok fazla araştırmalar da bulunuyor. Örneğin ağrı, bildiğimiz 5 duyu ile hissetmediğimize göre ağrıyı hissettiğimiz başka bir duyu organımızın olması lazım. Öncelikle bu tür ezberleri gözden geçirmeliyiz.

AVM’’ler bir şekilde devam edebilir. Sosyalleşme ihtiyacını karşılayacak şekillerde farklı ölçekte evrilebilir. İnternet alışverişi piyasayı tabi ki çok daha fazla domine edecek ama burada alışveriş platformları asıl nasıl evrilecek ve markalar onların içinde nasıl kendilerine yer bulacak bu önemli. Çünkü kasanın kazandığı bir dünyada markalar farklı çıkış yolları arayabilir.

Biz bir şehir dergisiyiz ve sizin İstanbulunuz nasıl bir yer, en çok nerelerde vakit geçirmeyi seviyorsunuz?

Dünyanın çoğu büyük şehrini gezdim. Yine İstanbul’da karar kıldım. İstanbul’u çok seviyorum. Beykoz, Ömerli, Riva, Polonez en sevdiğim yerlerin başında geliyor. İstanbul Boğazı’nı sevmemek mümkün değil. Boğazda yer alan lokantalar da hala eski İstanbul’u hatırlatıyor bana. İstanbul tiyatrolarını çok seviyorum. Favori alanlarım arasında Das Das da yer alıyor.

Bize 1 restoran, 1 kitap, 1 albüm ve 1 film tavsiyesinde bulunur musunuz?

Restoran olarak Zennup1884’ü tavsiye ederim. Kitap olarak Mikael Krogerus tarafından yazılan Karar Kitabı’nı herkesin okumasını tavsiye ediyorum. Son dönemde müzik platformları müzik gruplarının en iyi şarkılarını liste halinde yayınlıyor. Ben de Coldplay’in bu listesini tavsiye ederim. Film olarak da Tim Robbins, Elizabeth Pena ve Danny Aiello’nun oynadığı, Adrian Lyne tarafından yönetilen 1990 tarihli bir Amerikan psikolojik korku filmi Jacob’s Ladder’ı tavsiye ederim.