BİR YOLCU HİKAYESİ “TAYFUN TALİPOĞLU”

Zordur yolda olmak. Sürprizlidir çokça. Ana yoldan saptığınızda hep bir hikaye karşılar sizi toprak yolun sonunda. İşte Tayfun Talipoğlu yıllardır toprak yolun sonundaki, o insan hikayelerini kovaladı. Adeta mağaranın dibinden gelen etkileyici sesi ile bıkmadan, usanmadan anlattı. Gidilen yol 2.168.000 km ise saygı duymak lazım bu yolcuya… “Bamteli” mize dokunan hikayelerinden mahrum kalsak da; bu aralar “Tayfun Talipoğlu ve Yol Arkadaşları” isimli müzik grubu sayesinde o etkileyici sesinden mahrum bırakmıyor. Tanıdıktan sonra daha çok sevdiğimiz Tayfun Talipoğlu hem en sevdiği yemek olan domates soslu makarnayı (penne pomodoro) yaptı hem de merak ettiğimiz yolcuyu yani kendisini anlattı…

Duruşunuzla, ses tonunuzla, yaptığınız işlerle hep naif bir portre çiziyorsunuz. Tayfun Talipoğlu’nun köşeleri nerede başlar?

Benim köşelerim; çocuklar. Bütün naif yapım çocuklar söz konusu olduğunda yerle bir oluyor. Kısacası köşelerimin başladığı yer de, naifliğimin kaybolduğu nokta da çocuklardır.

Gündelik hayatınızda sakin biri misiniz?

Evet, sakin biriyimdir. Saatlerce insanları dinleyebilirim, sohbet edebilirim, fotoğraf çektirebilirim. Bir gün Kırşehir’e 10 km kala bir akaryakıt istasyonunda uyuyordum. Birden bire adamın biri geldi güm güm cama vurdu. Uykulu halde ne oluyor dedim bastım, gittim. Sonra da pişman olup 40 km yolu geri dönüp, o adamı bulup kusura bakma dedim. Yapım böyle, kırıcı olmayı sevmiyorum.

Çok koşturuyorsunuz, çok yer gezdiniz, çok insan tanıdınız. Bu durumun sizde yarattığı tahribatlar neler?

2.168.000 km gezdik. Çok insan tanımak, insanda güven kaybına yol açıyor. Dinlediğim insan öykülerinin çoğunu yayınlayamıyoruz. Bu hikâyeleri anca mahkeme kararlarından öğrenebilirsiniz.

[metaslider id=4080]

Anlatamadığınız hikâyelerin kesiştiği nokta neydi?

Cinsellik. Bu memlekette her şeyin temelinde cinsel problemlerle karşılaştım.

Biraz daha açarsak…

İnsanlar cinsel açıdan mutlularsa özel hayatında da mutlu oluyorlar. Yaşamımızın birçok bölümü cinsellik üzerine kurulu. Neden evlilik diye bir kurum var? İnsanlar mutlu olsunlar falan diye değil, cinselliği yaşayabilsinler, çiftleşebilsinler, üreyebilsinler diye var. Öbür taraftan bütün kuralların ve bütün hesapların cinselliğin üstüne kurulu olduğu bir ülke düşünün. Kadın cinsel organı üstüne sömürünün olduğu bir ülke. Nedeni belli; aşağılık kompleksi. Kadın cinsel organını sömürüyorlar. Türkiye cinsel açlığını bir türlü aşamıyor. Bu aşıldığı zaman insanlar mutlu olacaklardır. Benim en büyük hayal kırıklığım; bunları biliyordum ama taşıyarak öğrendim. Türkiye’de karılarını döven bütün erkekler cinsel yetersizliğinden dolayı şiddete başvuruyor. İnanılır gibi değil ama mahkeme kayıtları da bunları söylüyor. Çünkü daha saldırgan oluyorlar.

Ben artık sepet ören, gözleme yapan insan görmek istemiyorum dediniz mi gerçekten?

Hayır, tabiî ki de öyle bir şey yok. Bu, Zaytung sitesinin yaptığı mizah haberi. Onlar da açıklama yaptılar burası bir mizah sitesidir diye. En yakın arkadaşlarım bile “sen böyle bir şey demezsin nasıl yaptın bunu” dedi. Mizah sitesinin yaptığı bir şeydir, ben böyle bir şey demedim. Çok başarılı bir mizah sitesi ve okuduğumda çok güldüm.

Bam Teli kaç sene yayınlandı?

Yaklaşık 23 senedir televizyona iş yapıyorum, Bam Teli de 18 sene yayınlandı.

Kaymakam olacaktım olamadım, kargoculuk yaptım, pavyonlarda şarkıcılık yaptım demişsiniz. Tam olarak şansınız nerede döndü?

Ben sekiz ay Milliyet’in kapısında yattım. Mümtaz Soysal’a baskı yapa yapa, gece muhabiri olarak işe girdim. Haftanın üç günü Şeker Müzikolü’nde de şarkıcılık yapıyordum. Diğer gece muhabiri arkadaşım beni idare ediyordu, bende onlara yemek getiriyordum. Anlayacağın buralara gelmem o kadar kolay olmadı.

Hikayenizin kırılma noktanız neresiydi?

Özel televizyonların açılması bizim dönüm noktamızdır. Benim babam çok büyük bir adamdır. Edebiyat konusunda bizi çok güzel yetiştirdi, onu kullandım. O da ses tonumu etkiledi. Bana biri demişti ki; Türkiye’de kadınlar bağırmayan erkeğe hasretler, seni ondan çok seviyorlar. Çok sevmiştim bu sözü.

Hayatınızın çok büyük kısmı yollarda geçti. Anadolu’daki yaşama bu kadar şahitlik edip, hikâyelerine ortak oldunuz. Aslında gerçeğiniz; ait olduğunuz şehir yaşamı ve şehir yaşamına ait sosyal ilişkileriniz. İki kutup size şizofrenik duygular yaşattı mı?

Çocuğun biri geldi ve “bizim ne kadar parayla geçindiğimizi biliyor musun? Aylık 5 TL.” Dedi ve ben öylece baka kaldım. Türkiye’de öyle uç noktalar yaşanıyor ki; birisi aylık 5 bin TL yerken diğeri de aylık 5 TL ile geçiniyor. En alttaki, umudu olmayan adam bunu kader bellemiş. Aradaki bu uçurum farklı duygular yaşamama neden oldu tabii ki.

Neden mutlu hikâyeleri değil de hep o bam teline vuran hikâyeleri kovaladınız?

Mutlu hikâyelerimiz de var. Başarılı çocuklarımızı da anlatıyoruz. Daha doğrusu ben mutlu olduğum haberleri yapıyorum. Mesela bir kız çocuğunu alıyorsunuz köyünden, getirip yatılı okula yerleştiriyorsunuz, iki ay sonra – en iyi kolejde okuyan çocuklar dahil – hepsinden daha iyi duruma geliyor. Çünkü yaşama tırmanıyor. Doğu ve Güneydoğu’da kız çocukları kendini anlatmak zorunda ve sırf kabul edilebilmek için bir çaba sarf ediyor. Erkek babasına benzese yeter, kabul edilebiliyor. Aynı kız çocuğu bir tane elma veriyorsun erkek kardeşime veriyim diyor. Böylesine bir sistem kurmuşsun. Erkekler hep daha iyidir, daha üsttedir. Ben o kız çocuğunu öyle çabalarken görünce mutlu oluyorum çünkü onlara güveniyorum.

Sizce sizin kuşağınız ile yeni kuşağın arasındaki en belirgin fark ne?

Bizim kuşağın problemi “biz” dememizdi. Biz diye yola çıkarak, birilerin adına bir şeyler yaptık. Yeni kuşak “ben” duygusundan yola çıkıp, düşlerinin aynı olduğu noktada “biz” diyor. İki kuşak arasında ki en büyük fark işte bu.

Bu kuşaktan umutlusunuz yani?

Bu kuşak çok güzel bir yere gidecek. Artık eski gazetecilik yok, eski politikacılık yok. Bugün başbakanla görüştün diye gazetecilik yapamıyorsun. Çocuk basıyor düğmeye, her yerden alıyor haberi. Bir şeyler yapıyor bu çocuklar. Herkes çağını yaşar. Sen istediğin kadar başına vur, onlar bir kere gökyüzünü gördüler yere indiremezsin artık.

Siz bu kadar gezerken eşiniz ne yaptı?

Beni bekledi.

Ya oğlunuz?

Bir baktım 25 yaşına gelmiş. Zaman zaman bana kızgınlığı tabiî ki de oluyor ama genel anlamda iyiyiz. Ben ona şuan ki olanaklarının benim çalışmam sayesinde yaşadığını ve her şeyin bir bedeli olduğunu söyledim. Erkekler bu konuda daha anlayışlılardır. Kadınlar isterler ki hem iyi para kazansın, hem sıkıntısız olsun, hem de yanımda olsun yok öyle bir adam eğer bulursanız bana da haber verin. Oğlum büyüdükçe beni daha iyi anlıyor.

Çok gezdiğiniz için terk mi edildiniz?

Hayır, benim yapım evliliğe müsait değil. Yaşamımdaki kadınların hiç bir suçu yok. Tören adamı değilim, töreni sevmiyorum.

Bu aralar ne yapıyorsunuz?

Orkestram var. Grubumuzun adı Tayfun Talipoğlu ve Yol Arkadaşları. Belediyelerde konserler veriyoruz. Röportaja Kuşadası’ndan geldim. Muhteşem bir konserimiz oldu.

Para kazanabiliyor musunuz?

Şu ortamda en azından ekibimizin parasını kazanıyoruz. Sonuçta çok zor bir dönem. Ben 11 ay işsiz kaldım. Prodüksiyonda çok zor durumlar geçirdim. 23 kişiye maaş veriyorum. Çok para kazanıyormuşum gibi gözüküyor ama benim elime çok az para kalıyor.

Müzik yaparken mutluyum diyorsunuz yani?

Hem de çok mutluyum. Özel gecelerde çıkıyoruz. Albümümüz var ama yeni bir albüm daha çıkaracağız.

O kadar yer gezdiniz. Nerenin mutfağı sizin ilginiz çekiyor?

Her mutfakta her şeyi sevmiyorum. Bizim bir tarafımız Azeri’dir. Azeri yemeklerini severim. Çekme pilavını, taş köftesini yemeyi çok özledim. Antakya, Gaziantep Mutfağı’nı, etli olursa çiğ köfteyi, yaşamımın ikinci yarısında tanıdığım Ege Mutfağı’nı çok severim. Ben enginarı, kerevizi falan 25 yaşında gördüm, bizde hep et yemekleri pişer. Bir de Ermeni yemeklerini çok severim.

Mutfağa girer misiniz?

Ben mutfağa hiç girmiyorum. Benim yaşamımda her zaman yapan birileri vardı. Yemek yapmak aslında müzik yapmak gibi bir şey. Bir insana zorla müzik yaptıramazsınız. Benim şuana kadar hiç hevesim olmadı ama herhalde insan yaşlandıkça yavaş yavaş hevesi olamaya başlıyor. Yemek kitaplar falan almaya başladım. Bakalım sonuç nasıl olacak…