Sanırım ilk İstanbul ile merhabalaşmanız Beyoğlu Ağa Camii’nin önünde olmuş. Şuan da Ağa Camii’nin çok yakınındayız. Hadi oradan başlayalım…
Antakya’da, “Beyoğlu Piliçleri” diye bir film izlemiştim. Kendi kendime Beyoğlu İstanbul’da çok ünlü bir yer herhalde diye düşünmüştüm. Elimde küçük tahta bavulumla Kabataş’ta otobüsten indim. Daha güneş doğmamıştı. Dolmuş durdu önümde, Beyoğlu neresi diye sordum. Atla dedi. Beni tam Ağa Camii’nin önünde indirdi. Ormanda, dağ başında kaybolmuş gibi hissetmiştim. Bir ezan sesi geldi, abdestimi aldım, namaz kıldım. Allah’ım bir iş bulayım, şarkıcı olayım, anneme, babama bakabileyim diye dua ettim. Oraya buraya girdim, iş var mı diye sordum. Sonunda Beyoğlu Şato Otel’de iş buldum.
15 yaşındayken Antakya’dan İstanbul’a göz dikmek hayli cesaret işi…
Ankara, Adana, İskenderun’da şarkıcı olunmaz, bunun için İstanbul’a gitmem lazım dedim. Sanki ödül kazanmışım gibi, iyi ki İstanbul’a gelmişim dedim. İstanbul’a aşık oldum. Mutlaka iş bulmam gerekiyor dedim ve aynı gün iş buldum.
Peki içinizde neye inancınız daha kuvvetliydi? Şans, kader, kısmet, sesiniz, kendiniz… Kısaca İstanbul’a gelirken en çok neye güvendiniz?
Anne baba terbiyesi çok nemli. Rahmetli babam, “Başımı öne eğecek bir şey yaparsan, benden olduğundan şüphe ederim. Lütfen arkadaşlarına, yol yürüyeceklerine dikkat et. Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.” demişti. Ben en çok sesime inandım.
Sanat yolunuz nasıl başladı?
Nota bilmiyordum. Unkapanı o zaman tarlaydı. Sirkeci’de, Doğu Bank İş Hanı, zemin katta plakçılar vardı. Oraya gittim. Ankara’lı Recep Dengin ve ortağı büyük besteci İrfan Özbakır’ın yanına gittim. 1966 yılının ilk aylarıydı. İrfan Özbakır’ın elini öpüp, amca benim sesim çok güzel bana 45’lik yapar mısın dedim. Yüzüme baktı, okul okudun mu, nota biliyor musun diye sordu. Yok dedim, hikayemi anlattım. Şarkı söyletti, şarkının yarısında ayağa kalktı. Bu nasıl bir ses, rüya mı, hayal mi diyerek, hemen Avni Anıl’ı aradı, sana bir delikanlı gönderiyorum dedi. Avni Anıl bana şarkı okuttu, sonra kalktı alnımdan öptü. “Sen çok büyük bir ses sanatçısı olacaksın” dedi. Ben 17 yaşıma girerken ünlenmeye başlamıştım.
O dönemin efsane isimleri kimlerdi?
Genç Osman, Dursun Salkım, Suat Sayın, tabii ki Zeki Müren bir kraldı, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Gönül Akkor gibi isimler stardı.
Hayalinizde Zeki Müren ile aynı masada oturmak var mıydı?
İlk günkü hayalim şarkıcı olmaktı. Bestecilik hayalim 1968 yılında başladı. Sonra, ah Zeki Müren benim bestemi okusa diye hayal kurdum.
Zeki Müren’in okuduğu ilk besteniz hangisiydi?
“Aç Kapını Gardıyan” (Mapushane) birde “Yaprak Yeşili Gözllerin”.
Yolda ilk tanınmanızı hatırlıyor musunuz?
O zamanlar televizyon yok, sadece TRT Radyo vardı. Ünlenmek çok zordu. Hiç unutmam, Sirkeci’deki iş hanından çıktım, yaşlı bir anne – baba ‘bir dakika evladım, seni bir yerden tanıyorum ama nereden onu düşünüyorum’ dedi. Ellerini öptüm. Ben plak yaptım, şöhret oldum dedim. “Aaa bir dakika 3 tane 45’liğin var evde, ben müzik hocalığı yaptım bıraktım. Hayran kaldım sesine o çocuk sen misin?” dedi. Evet dedim, sarıldı. 45’lik resimlerden tanıyor. Daha bıyıklarım, sakalım hiç yok. Hangi okul dedi, ilkokul mezunuyum nota bilmiyorum anne dedim. Evladım dedi farzetki İngiltere’de veya Amerika’da yaşıyorsun, hayatını sürdürebilmen için mutlaka İngilizce bilmen lazım. Hayatını sürdürebilmen için nota öğren dedi. Ders alma imkanım yoktu. Kendi kendime notayı öğrendim.
İnsanların önünün açıldığına dair çok umutlandığı anlar vardır ya; sizin de “Yırttın oğlum Selami!” dediğiniz bir an var mı?
Altın Kelebek Ödülleri gecesinden sonra sanırım.
İlk kazandığınız para ile ne yaptınız?
Ben Allah’tan sonra anneme, babama taptım. Bütün hedefim ünlü olmak ve maddi durumumu iyileştirerek anneme, babama iyi bir yaşantı sunabilmekti. Hayalimi hayata geçirdim. İskenderun’da annem ve babama bahçeli bir ev aldım. Eve telefon taktırdım. Onlara para gönderebileceğim bir banka hesabı açtırdım. 1970 yılında da onları hacca gönderdim. Kral ve kraliçe gibi yaşattım onları. İstanbul’a ilk geldiğimde de, kiloduma içlik dikmiştim, soğan ekmek yiyip, onlara para gönderiyordum. Ben gerçekten Tanrı’dan sonra onlara taptım. “Sen Tapılacak Kadınsın” şarkısını da anneme yaptım.
Hiç onları üzdüğünüz bir an oldu mu?
Yok. Hep, onlara hakkınızı helal edin derdim. Annem senden bir ricam var; öldüğüm zaman, mezarımın başına geldiğinde, başımın olduğu tarafa çık, ayaklarınla bas, seni yüreğimde hissedeceğim.” Dedi. Günah, olmaz dedim. Günahın benim olsun dedi. Şimdi vasiyetini yerine getiriyorum. Hüngür hüngür ağlayarak, mezarına basıyorum.
50 senelik sanat yaşamınız var. Geçen yılların kutlanacak değerde olması da farklı bir önem teşkil ediyor. Şimdi gözünüzü kapatıp, geçen 50 seneyi düşünmenizi istesem. Neredesiniz, ne yapıyorsunuz, yanınızda kim var?
Zaman su gibi akıp gidiyor. Müziğe aşığım. Bu kadar yıl gündemde kalmayı hayal bile etmemiştim. Bir yere gelmekten daha önemlisi, geldiğiniz yerde kalabilmek. Bazen, Selami sen ne yaptın diyorum. Türkiye’de gelmiş, geçmiş, yeni, eski ne kadar sanatçı varsa %90’ı bestelerimi okudu. 200’e yakın hit şarkım var. Bazen stüdyodayken geçen yılları düşünüyorum. Çalıştığım yerlerin önünden geçiyorum, anılarım canlanıyor. Ama gözümü kapattığımda gelen ilk sahne; Yenikapı, Çakıl Gazinosu’nda, Altın Kelebek Ödülleri gecesindeyim. Resimleri var, duruyor. Beni de çağırmışlardı, şarkı söylemem için çağırdıklarını zannediyordum. 10’dan 1’e doğru geri sayarak ödüller veriliyor. Birincilik ödülü Selami Şahin – “Sen Mevsimler Gibisin Değişirsin Sevgilim” dediler. Ben ağlamaktan teşekkür bile edemedim. Şarkının ancak ikinci bölümünü söyleyebildim. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Kim derdi ki, buralara gelebileceğimi, aklıma geldikçe, gözlerim bulutlanıyor.
İnsan evlatlarını ayıramaz ama sizin için en özel besteniz hangisi?
Bir kaç tane var. “Özledim”, “Ben Sevdalı Sen Belalı”, “Alışmak Sevmekten Daha Zor Geliyor”, “Benim En iyi Dostum İçkim Sigaram”, “Kasımpaşalıyım Eli Maşalıyım”. Bu şarkılar sanki yeni çıkmış gibi hala herkesin ağzında.
Türkiye’de bir gazinolar gerçeği var. Siz o ekolden de geliyorsunuz. O dönemleri biraz anlatsanıza…
Her gün çalışıyorduk. Hep doluydu. İnanılmazdı. Pazar günleri umuma, Çarşamba günleri kadınlara özel matine yapılırdı. Haftada 9 konser yapardık. Bütün gazinolarda çalıştım ve assolistlik yaptım. Oradaki resimlerim hala duruyor, anısı yeter bana.
Orada eğlence dışında başka bir kültür var. Efsane dönem olarak anılmasına neden neydi, arka tarafta bizim bilmediğimiz ne vardı?
Başka bir rüzgar esiyordu. Anlatılmaz, yaşanır. Daha eskisi de var ama 1965 yılında başladı, 1990 yıllarında bitti.
Siz kimlerle birlikte sahne alıyordunuz?
Gönül Akkor, Behiye Aksoy, Emel Sayın, Sezen Aksu.Ünlü olunca çok assolistle çalıştım. Sayamadığım bir sürü insan var.
Kadınlar sizi seviyor muydu?
Çooook. Ben çok modern bir insanım ama örf ve adetlerimize bağlıyım. Efendiliğiyle, duruşuyla Selami Şahin’i izledikdedirtmek var birde ya ne biçim adam dedirtmek var. Ben, bana yapılmasını istemediğim bir şeyi karşımdakine yapmam. 50 senedir varsam,o halkın sevgisiyle varım. Ne kadar beste yapsam, ne kadar şarkı söylesem onların hakkını ödeyemem. Allah dinleyenlerimi başımdan eksik etmesin.
O zamanlar gazinoda çalışan kadın assolistlere çiçek içinde tek taş göndermek modaydı,erkek soliste ne yapıyorlardı? Kısaca kadın hayranlarınız sizi nasıl zorluyorlardı?
Saat hediye eden oldu. Kulise giremiyorduk. Sanki bir olay olmuş da toplanmış gibilerdi. Selami Bey diye bağıran bağıranaydı, size aşığım, öpebilir miyim vs. Eşimi öyle tanıdım.
Eşinizle tanışma hikayenizi biraz açalım o zaman. Nasıl başladı?
Hayranımdı benim. Yenikapı’da Gar Gazinosu, Kadınlar Matinesi, Çarşamba günü, geldim kapının önü nasıl kalabalık anlatamam. O zamanlar imzalı resim veriyorduk. Olacakmış işte, doğacak çocuklar varmış. Selami Bey size hayranım imzalı resim alabilir miyim dedi, içimde o anda bir şey oldu. Adın ne senin dedim. Didem dedi. İçinde“ğ” yok değil mi dedim. Evet, Didem dedi. Öpebilir miyim yanaktan diye sordum. Hayır annem kızar dedi. Halbuki yanında annesi yok. Sevgili Didem’e sevgilerimle Selami Şahin imzamı attım. Arkasınada Unkapanı’ndaki şirketin telefon numarasını yazdım. Beni arasan sevinirim dedim, bilmem ki dedi. Sahneye çıktım, ara ara gözlerim onu gördü. Ailece gelmişlerdi, annesi durmadan dürtüyor, bakma o tarafa, önüne bak diye. Neyse aradan 4-5 gün geçti Unkapanı’na bir telefon. Merhaba Selami Bey’le görüşebilirmiyim dedi, buyurun benim dedim. Ben Didem dedi. Hangi Didem ne bileyim, ben unuttum arayan çok, bekar bir adamım. Hani öpmek istedinizde ben hayır dedim ya Gar Gazinosu’nda diye kendini hatırlattı. Buluştuk Caddebostan’da çay, kahve içtik. Onlar Kartal’da oturuyorlardı. İkinci buluşmamızda yine bekliyorum, yok. Sonra bir baktım, bir kadın geliyor. Selami Bey 5 dk oturabilir miyim sizinle birşey konuşacağım dedi. Oturdu, kızımdan uzak durun, ben Didem’in annesiyim, babası sanatçıya kız vermez, duyarsa senin için kötü olur, odasında plakların, resimlerin kızımın durumunu iyi görmüyorum lütfen kızımdan uzak dur dedi. Ne desem ikna olmadı. Neyse biz Didem ile yine buluştuk. Kartal’a yakın bir yerde buluşmak istedim ki evini öğrenebileyim. Arabayı park ettim, uzaktan gizlice takip ettim. Sonra 3 kere istemeye gittik, vermediler. En sonunda rahmetli kayınpederim Didem’i çağırıp “bu adamı seviyor musun” diye sordu. Didem cevap vermedi, yine sordu, baktı Didem cevap vermiyor, cevap vermediğine göre seviyorsun, verdim gitti dedi. Dediğim gibi doğacak çocuklarımız varmış.
Sahnede olmak isteyen, sahne sanatları ile hayatını devam ettirmek isteyen çok kişi var. Onlara söyleyebileceğiniz bir şeyler var mı?
50 senenin özetini veriyorum; yapılmamışı yapmak, yazılmamışı yazmak çok önemli. Beste çok önemli. Şarkı, şarkı, şarkı sonra şarkıcı bu unutulmamalı. Yaratıcı olacaksın. Eser sözcüğü kalıcı demek. Mevsimlik şarkı yapmasınlar. Yıllarda geçse unutulmamalı. 1974 yılında ‘Senin Olmaya Geldim’, ‘Sensiz Olmuyor’ yaptım ama 7-8 yaşındaki çocuklar benimle birlikte şarkıyı okuyorlar. Eskiden Avrupa ülkelerinden müzik alınırdı, üzerine söz yazılırdı. Türkiye’de ilk batı müziği besteciliğini ben başlattım. Tanju Okan okudu, ‘Ya Seninle Ya Sensiz’. Taklitler sadece aslını yaşatır. Ben hala İstanbul’a şöhret olmak için geldiğim zamanlardaki heyecanımı yaşıyorum. Büyük konuşmak istemiyorum ama yeni albümümdeki şarkılar da yine esip, kavuracak.
Yeni nesilde taktir ettiğiniz ve bu başkadır dediğiniz isimler var mı?
Anneler doğurdukça mutlak çok güzel, değerli sesler çıkacak. Güzel sesli, güzel besteler yapan çok değerli seslerimiz, sanatçılarımız, bestecilerimiz var. Sayarken eksik sayarım, ayıp etmiş olurum. Önemli olan halkın sevmiş olması.
Oğlunuz Lider de müzikle ilgileniyor. Destek oluyor musunuz?
Lider albüm yapacak. Her zaman destekliyorum. Kendisi beste yapıyor, albümünde belki benden de iki beste olabilir. Şarkıları beraber seçiyoruz.
Zengin misiniz?
Değilim. Başka bir ülkede olsam özel uçaklarım olurdu. Orta halliyim. Ne zenginim, ne de fakir. 200 kadar bestem hit olmuş. Avrupa ülkelerinde olsam; bugün 10 lira kazanıyorsam, 10 milyar kazanıyor olurdum. Ama yine de çok az insana nasip olacak bir şey yaşıyorum. Çok şükür.
Toplam kaç besteniz var?
370 civarında, 200’ü hit.50. yıl özel albümü yapılacak mı? Sanatçılar şarkılarınızı seslendirecek mi?
Yapılacak, inşallah.
Hayatınızda sizin için önemi büyük birkaç isim var. Onların isimlerini sıralasam; onlarla yaşadığınız ilginç anlarınızı anlatsanız…. Mesela; Tanju Okan.
1970’lerin başı. Rahmetli Tanju Okan ile haftanın iki üç günü buluşurduk. Bir gün, ‘ya iyi ki tanımışım seni Selami kardeşim, gerçek dost çok az’ dedi. Rakımız, balığımız, elimizdeki sigaramız. Benim en iyi dostum; içkim, sigaram, birde Selami Şahin dedi. Hadi şerefe… Söylediklerini hemen kaydettim kafama. O gece besteyi bitirdim. “Benim En İyi Dostum İçkim Sigaram”. Ertesi gün aradım, mutlak görüşelim, önemli bir haberim var dedim. Buluştuk, şarkıyı okudum, Allah bu ne, bunu kimseye vermiyorsun, benimdir dedi. Zaten sana özel yaptım dedim.
“Alışmak Sevmekten Zor” bestenizin hikayesi de Müjdat Gezen ile ilgiliydi galiba…
Evet, ikimiz de bekardık. İki-üç sene aynı evi paylaştık. Onun evinde kalıyorduk. Neyse birisi var sevgiliydik, bekarlık zamanında tabii. Ayrıldık, evi arıyor Müjdat’la konuşuyor. Ya Selami’yi unutamıyorum, ona alıştım. Çok kötü, alışmak sevmekten zor diye anlatıyor. Müjdat da bana bunu söyledi, ben de kalktım yazdım. Aslında şarkıda sanki ben onu özlemiş gibi anlatıyorum. Müjdat da bana takılır, oğlum ne kadar yalancısın, sanki sen kızı unutamamış gibi yazmışsın, kız seni unutamamış der. Müjdat ile çok anılarımız var, en eski dostum.
Gel gelelim Zeki Müren’e…
Çok anımız var. Ona eser verdiğim zaman “Gitme Sana Muhtacım” ı kasete çektim. Selami’cim ben bunu ne zaman okumuşum dedi. Çünkü ben şarkıyı verirken o sanatçının taklidini yaparak veriyordum. Ay benim sesim bu, bir dakika dur ben ne zaman okudum bunu ayol? dedi. Dedim ki bu benim sesim. ’’Helal olsun sana. Yani sesim kısılırsa birşey olursa sen benim yerime gir oku Zeki Müren derler.” Dedi.
Kelimelerle oynayabilen biri ile kelime oyunu oynayalım mı? Ben size bir kaç kelime söyleyeceğim, siz de aklınıza ilk geleni söyleyeceksiniz…
Gözüm Kapalı – Sevdiğimi düşünürüm.
Asla – Yanlış yapmam.
Olmadan olmaz – İnsan sevdikleriyle olmadığı zaman hiçbir şeyin tadı olmaz.
Ölsem unutmam – Aşkımı.
Hayallerimin şurasındayım – Gerçeklerindeyim.
Kadın – Tanrı’dan sonra tapılacak olan.
Aşk – Çift taraflıdır, tek taraflı değildir. En güzel duygudur, insanın ömrünü uzatır.
Sevilmeden de severim – Olmaz. Dengesizleştirir.
İstanbul– Canımdan bir parça.
Antakya – İlk göz ağrım.
Vazgeçemem – Müzikten, şarkıdan, besteden, bir de sevdiğimden vazgeçemem.
Yaptığım en çılgınca şey – 14 yaşında tek başıma İstanbul’a gelmek.
Keyif – Dostlarla olmak.
Zaman – Su misali değil, rüzgar misali akıp gidiyor. Zamana küsüyorum niye bu kadar acele ediyor?
Özledim – Annemi, babamı, eski çocukluk yıllarımı özledim.
Benden geriye – Eserlerim ve çocuklarım kalır. Hep anılacağım bunu biliyorum.
Şans –Allah sana akıl vermiş, şansını kendin yaratırsın.
Yemek – Lezzeti güzelse, ayrım yapmam.
En kısa zamanda yapacağım – 16 Nisan’da Bostancı Gösteri Merkezi’nde Selami Şahin’in 50. Sanat Yılı konseri yapacağım. Büyük sürprizlerimiz var. Bir de hit olmuş şarkılarımdan karma albüm yapacağım.
Keşke: Keşkelerim çok olmuştur hayatta. Keşke kendimi daha fazla sağlama alsaydım, keşke çok çabuk güvenmeseydim.
Garanti – Acı tecrübelerimden sonra gelen tavır.
Güven – İyi tahlil etmeden bir doktor hastasına yanlış ilaç verirse ölümüne neden olur. Tecrübe konuşur, çok iyi tahlil etmeden yola çıkmam.
İyi ki – İyi ki seni tanıdım. İyi ki 2 oğlum 1 kızım olmuş. İyi ki 14 yaşında Antakya’nın Yayla Dağı’ndan ayrılmışım. İyi ki Selami Şahin olarak dünyaya gelmişim. İyi ki o acı dolu günlerimi yaşamışım.
Hayat – İnsan hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor. Her şey, her an olabilir. Kimseye borçlu kalmayarak için rahat olacak. Hayat bir rüya. Şuanda gördüklerimiz gerçek değil. Ben bazen diyorum ki; insan öldükten sonra yok oluyor, nerede? Gıyabı Allah’tan başka kimse bilemez. Hayat bir rüya bunu çözmek mümkün değil.