O Elektrik Ya Tutar Ya Da Ne Yapsan Tutmaz “Metin Arolat”

Daha telefonda buluşacağımız yerin adresini tarif ederken anladım eğlenceli bir öğleden sonra geçireceğimizi. Metin Arolat ile ilk defa biraraya geldik. Ama bazı insanlar vardır ya sanki uzun zamandır tanışıyormuş hissiyatı yaratır. Metin Arolat’ta da bunu hissettim. Sanki dün beş çayı yaptığım arkadaşımmış da bugün de röportajı bahane edip, tekrar biraraya gelmişiz gibiydi… Kendisinin de dediği gibi; “O elektrik ya tutar ya da ne yapsan tutmaz. Gözler önemlidir, her şeyi açıkça ortaya koyar. Samimiyeti de samimiyetsizliği de…”

Mutfakta çok da başarılı olmadığı kulağıma gelmişti. Ama yumurta bile kırmayı bilmediğini tahmin edemezdim. Buna rağmen ne mi oldu? Gerçekten elmalı tartı O yaptı. Önce malzemeyi karıştırıp tam kıvamında bir hamur elde etti, ardından da merdaneyi eline alıp hamuru bir güzel açtı. Acımadım, elmaları bile O’na soydurup kestirdim. Tartın nasıl olduğunu merak ediyorsanız biraz ama sadece biraz sert olması dışında lezzetliydi.

Tart bahanesi, gerçekten Metin’i tanımak şahaneydi. Metin Arolat; “iyiki tanıdım bu insanları” listeme artı bir olarak eklenmiştir…

Hayatını yönlendirdiğin yıllarda ne yapmak istediğini biliyor muydun? Bilinçli bir yönlenme durumu söz konusu mu?

Hissediyordum galiba ama kesinlikle benimki bilinçli bir yönlenmeydi. Ben ortaokuldayken 8 mm lik kameralar vardı, kendi kendime ufak senaryolar yazar, arkadaşlarımı oynatır, o kamerayla çekim yapardım. Küçük yerlerde büyümüş biriyim. Bir ortaokul çocuğunun bunu yapıyor olması aslında içinde isteği gösteren bir ibare… Üniversite yıllarımda gitar çalıyordum, müzikle uğraşıyordum, besteler yazıyordum. Kimse beni yönlendirmedi. Bu tamamen içimden gelen bir şeydi. Üniversitede işletme bölümünü kazandım. Mutsuzluk içerisinde o okula girdim, ikinci senemde devamsızlıktan okuldan atıldım ve aynı gün geri alındım. İşletmenin sınavlarına girmek yerine, güzel sanatların derslerine girip onları dinliyordum. O arada güzel sanatlar sinema-tv bölümünün sınavlarına girdim ve birincilikle kazandım. Ama o arada trafik kazasında ağabeyimi kaybettim. O sıra bizimkiler çok üzgün olduğu için okulu bırakıyorum, başka bir bölüm okuyacağım diyemedim ve kopyalarla işletme bölümünü bitirdim. Daha sonra tekrar güzel sanatların sınavlarına girip tekrar kazandım. Bu seferde askerlik sorunuyla karşılaştım ve atlayıp İstanbul’a geldim. İstanbul’da ailemden uzak, cebimde para yok zor günler geçirdim. Ama bu yola girmiştim bir kere. Şimdi anlıyorum ki o sıkıntıları çekmiş olmamın bir nedeni varmış. İstanbul’da biraz para biriktirdim, biraz da ailemden alıp Amerika’ya gittim. Amerika’da geceleri çalışıp, gündüzleri reklâmcılık okudum. Bir buçuk sene sonra Türkiye’ye döndüğümde bir reklâm filmi çektim ve çektiğim ilk reklam filmiyle reklamcılığın Oscar’ı olan Altın Aslanı Türkiye’ye kazandırmış oldum. Bu tabiî ki bana çok büyük bir özgüven getirdi.

Sosyal paylaşım ağlarını ciddi alıyor ve takip ediyor musun?

Ciddi alıyorum ve takip ediyorum. Özellikle reklamcılık tarafından dolayı ciddiye alıyorum. Tamamen pazarlama tarafıyla ilgileniyorum. Ayrıca fayda sağladığını da düşünüyorum. Mesela ben çok sık aralıklarla albüm yapan biri değilim dolayısıyla arada belli nesilleri kaçırabiliyorum. Magazinde de çok yer alan biri değilim. Haliyle sosyal paylaşım ağları da kendini hatırlatabileceğin bir alan. İnternet sayesinde artık herkes herkese çok rahat ulaşabiliyor. Senin bu işlere başladığın dönemde her şey için çok çaba sarf etmek gerekiyordu. Ama günümüzde sosyal paylaşım ağları sayesinde işlerinde uzman kişilere ulaşmak çok daha kolay.

[metaslider id=2980]

Sana internet üzerinden ulaşıp yardım isteyen gelen gençlere yardımcı oluyor musun?

Milyon tane mail alıyorum. Bende müzisyen ya da yönetmen olmak istiyorum diyorlar. Birinin gözünden aldığın enerjiyi görmeden o mailler pek bir anlamsız kalıyor ve de çok kolaycı buluyorum. İnsan kendisinde yola çıkıyor. Ben bir mail yoluyla kimseye ulaşıp yürümem gereken yolları atlayarak gitmemiştim.

Melankolik biri misin?

Eskiden öyleydim ama artık değilim, sanırım büyüyorum.

Eğlenceli birisin sanki biraz da fırlama…

Çok eğlenceliyimdir. Eskisi kadar fırlama değilim ama… Eskiden eteğim fır fır hayatım gır gır kıvamında yaşardım ama yaş büyüdükçe ve arkadaş çevremdeki yaş ortalaması da yükselince insana bir ciddiyet çöküyor. O yüzden gençlerle daha fazla vakit geçirmeye gayret gösteriyorum. İnsan, çevresindekiler yaşlanınca yaşlanıyor. İnsan ruhunun coşkusunu kaybetmeye başladığı zamanlarda radikal değişiklikler yapmalı. Bu demek değildir ki arkadaşlarını terk et ama sana tekrar heyecan verecek yeni kişilerle de tanışmak gerektiğini düşünüyorum.

Ruhunda bir yere kök salamamak gibi bir durum söz konusu mu?

Babamın işi dolayısıyla sürekli farklı yerlerde yaşamak zorunda kaldım haliyle bu bir süre sonra insanın ruhuna işliyor. İçimde her an hazırlanıp bir yere gidecekmişim duygusu var. Bu yüzden bir yere bağlanamıyorum. Göçebeliğin getirdiği dezavantajdan dolayı hayatıma giren herkesin kısa süre sonra çıkıp gideceği hissiyatına kapılıyorum, sadece ailem kalıcıymış gibi geliyor.

İlişkilerinde de bağlanma korkusu yaşıyor musun?

Aynen öyle ilişkilerimde de bağlanma korkusu yaşıyorum. Bana göre bütün dünya, her şey değişir. Bu çocukluğumdan kalan bir duygu. Sevgilim olduğu zaman her an gidecekmiş gibi bakıyorum ve bu da ilişkiyi başından bitiren bir şey zaten.

Peki hayattaki en büyük sorumluluğun ne?

Ben sorumluluklardan fazla kaçan biriyim. Aileme karşı sorumluluklarım var ama o sorumluluk bile bir yandan bölünüyor. Anneme olan sorumluluğumu ablamla, ablama olan sorumluluğumu annemle paylaşıyorum. Hiçbir şey için tüm sorumluluğuyla benim, her şeyiyle ben ilgilenmeliyim demedim.

Acaba bir dönem basında yer alan çocuk sahibi olma isteğinin altında yatan hissiyat tam anlamıyla bir şeye bağlanıp, tüm sorumluluğunun sende olmasını istemenle alakalı olabilir mi?

Çoçuk, aile kısmına giriyor. Çok iyi bir baba olacağımı düşünüyorum çünkü çok iyi bir babam vardı. Babamın beni yetiştirirken yapmış olduklarını ve bunların ne kadar doğru şeyler olduğunu yaşım büyüdükçe anlıyorum. Yetiştirilirken aldığım her şey yaşamım boyunca tehlikelerden ve kötü alışkanlıklardan uzak kalmamı sağladı. Burada bir kere daha anlaşılıyor ki önemli olan bir çocuğu dünyaya getirmek değil onu iyi bir şekilde yetiştirebilmek. Çocuk sahibi olmak istememin nedeni aslında zamanla yarış içerisinde girmiş olmam. Yaşım ilerliyor ve çocuğumla aramda çok yaş farkı olmasındansa arkadaşım gibi olmasını isterim. Bir de tabiî ki insan kendi çocuğunun nasıl olacağını, neye benzeyeceğini merak ediyor. Aslında bunların hepsinin ardında da bu dünyaya kalıcı bir şey bırakmak var.

Malum konseptimiz yemek yapmak. Mutfakla aran nasıl?

Yumurta kırmayı bilmem, biraz da yetiştirilmekle alakalı bir şey galiba…

Sana bu gün elmalı tart yaptıracağız. Nasıl olacak?

Bilemiyorum artık ama içimden bir ses başarılı olacağımı söylüyor.

Peki, sizin ailede aynı sofrada yemek yemek önemlimiydi? Aklında kalan herkesin bir arada olduğu kalabalık sofralar mı?

Bir arada olmak güzeldi ama o zamanlar bir arada yemek yemenin keyfinden çok, bir an önce arkadaşlarımın yanına kaçayım düşüncesindeydim. Tek başıma yaşamaya başladıktan sonra gördüm ki tek başına yemek yemek çok da keyifli bir şey değilmiş. Hatta ruhsal açıdan iyi hissetmediğim bir günümdeysem bana üzüntü bile verebiliyor yalnız yemek yemek. Yemek yapmayı bilmediğim için, geçen günkü akşam akşam yemeğim, ekmek arası peynir ve mayonezdi. Belki bir şeyler hazırlamayı bilsem, bundan da zevk alıyor olabilirdim.

Arkadaşlarınla uzun süren kalabalık sofralarda biraraya geliyor musun?

Hayır. Evimde yemek masası bile yok. Sadece kocaman bir sehpam var. Birileriyle bir şey yediğimizde o sehpayı kullanıyoruz. Bazen arkadaşlarımla balıkçıya gidiyoruz ama işin özünde benim için önemli olan doymak. Zaten önüme ne konursa yerim, hiç yemek ayırmam. Arkadaşlarım bu balık iyiymiş dedikleri zaman bir önceki de benim için iyi olduğundan aradaki farkı anlayamıyorum.

Senin için en iyi yemek anne yemeğimi?

Anne yemeği çünkü özlüyorum. Her gün annemin yemeğini yemek gibi bir lüksüm olmuyor. Haliyle en değerli yemek tabi ki anne yemeği.