ÜNLÜLER MUTFAKTA: ERDİNÇ GÜLENER

BABAMA HAYIR DEMESEM MUHASEBECİ OLACAKTIM

Annem, inat da bir murattır der. Erdinç Gülener’in hikayesi de biraz böyle. Muhasebeci olacakken, oyuncu olmuş. Nasıl mı? Tabii ki çok isteyerek, isteklerinin peşinden koşarak, en çok da hayatın getirdiklerine karşı inat ederek. İzmit’te başlayıp, Devlet Tiyatroları sahnesinde oyuncu olmasından kaynaklı yaşadığı farklı şehirlerden sonra, bugün hayatımızda tanıdığımız bir sima olmasına dek dayanan bir hayat hikayesi var. Hikayesinin ayrıntıları ise röportajımızda.

İzmitlisiniz. Babanız esnaf ve ailede de sahne yolunda sizin önünüzü açacak kimse yok. Sohbetimize oradan başlayalım…

Tiyatro ile ilkokul yıllarında tanıştım. İlk tiyatro izlemeye gittiğimde, büyülendim. Lise yıllarımda espriler yapan, arkadaşlarımın güldüğü bir tiptim. O aralar Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın “Beyoğlu Beyoğlu”, “Müdür Yasaklar” gibi oyunlarını izledim. Kasetler satılırdı, alır izlerdim, tüm repliklerini ezbere biliyordum. Ama ticaret lisesinde okuyordum. Muhasebeci olacaktım. Babam da beni o şekilde yönlendiriyordu.

Kalabalık bir ailen mi var?

5 kardeşiz. 4 erkek, 1 kız. Ben sondan birinci çocuğum. Abilerim bana hep çok şanslı olduğumu söylerler. Babamın bütün kahrını biz çektik, sen sefasını sürüyorsun derler.5E2A3641Ama baban oyuncu olmanı istemedi.

Evet. Oyuncu olmayacaksın, esnaf olacaksın dedi. Orada hatlar koptu. Hangi dükkanı istiyorsan, açayım, araba alayım dedi. Hayatımda ilk kez babama başkaldırdım. Babam, otoriter biridir, hayır derse, olay bitmiştir. Babama ilk kez hayır dedim ama çok korktum elim ayağım titredi. Konservatuar sınavları için tüm başvurularımı yapmıştım. Sınav Ankara’daydı. Babama ben gidiyorum dedim, gidersen bu eve bir daha giremezsin dedi. Uzun süre de eve almadı zaten.

Baba desteği kesince, maddi olarak nasıl ayakta kaldın?

Annem sağ olsun. Konservatuardayken, devlet tiyatrolarında figüran olarak çalışmaya başladım. O zaman yasaktı ama, bölüm başkanına durumu anlattım, kiramı ödeyemiyorum, okuyamıyorum dedim. Hocam hayır dedi, bende o zaman beni siz okutacaksınız dedim. O zaman git oyna dedi. 3 oyunda birden figüranlık yapmaya başladım. Kendimi geçindirmeye başladım. Arada eve gidiyordum, babam beni görünce, ‘sen ne yapıyorsun burada, çık dışarı’ falan diyordu. Sonradan arayı düzelttik.

Bence, tiyatro yapmak, şartları itibarı ile biraz deli cesareti istiyor. Başa dönsek yine de eziyetine katlanır mıydınız?

Oyuncu olurdum ama memur olmazdım. Yani Devlet Tiyatroları’na girmezdim. Okuldan mezun olduktan sonra yurtdışına giderdim. Orada da eğitim alıp, oyunculuk akımlarını, tarzlarını öğrenip, oralarda çalışırdım.5E2A3701Ankara Devlet Tiyatroları’nda uzun yıllar kaldınız. Ankara’nın izleyici bana biraz daha farklı gelir. İstanbul daha büyük olmasına rağmen Ankara’nın adabı başka. Farklı olarak Ankara’da ne öğrendiniz?

Evet, Ankara’nın farklı bir izleyicisi var. Sanırım Ankara’da usta – çırak ilişkisinin önemi büyük. Eğitim aldığın insanlar önce okulunda hoca, sonra sahne arkadaşın oluyor. Sahnede eşit olsan da, ustanın sana yan gözle bakmasından bile kendini toplarsın. Belki de bundan dolayı Ankara’dan gelen oyuncuların daha oturaklı olmaları. İstanbul’da kimse kimseyi görmeden piyasaya giriyor, bu bir rahatlık sağlıyor. Sahne arkası ve sahnedeki disiplinin bir şekilde seyirciye geçiyor. Şimdi cep telefonları icat oldu, mertlik bozuldu. Oyunda cayır cayır çalıyor.

Ankara’nın en çok nesini sevdiniz?

Dönüşünü çok sevdim. Denizin dibinde büyümüş bir biriyim. İlk Ankara’ya gittiğimde nefret etmiştim. Hatta okulu bırakıp dönesim gelmişti. Zor dayandım. Daha sonrasında arkadaş çevremle birlikte Ankara’yı sevdim. 8 sene yaşadım.

Ankara, Trabzon, tekrar Ankara ve geldiğiniz son durak İstanbul. Sizin için son durak nasıl bir yer?

İstanbul beni güzel karşıladı ve hemen kabul etti. Ben gerçekten İstanbul insanıymışım. Burada yaşadığım için çok şanslıyım. Yorucu bir şehir ama İstanbul’un trafiğini bile seviyorum.5E2A3761İstanbul’da nerede yaşıyorsunuz?

Ortaköy’de yaşıyorum, oranın dokusunu seviyorum. Hala mahalle olgusu olan bir yer. Bir hanımefendi çok rahat, pijaması ile bir şeyler almak için dışarıya çıkabilir, kimse de dönüp bakmaz. Benim için selamlaşmak, merhabalaşmak çok önemli. İnsanların gözünün içine bakmayı seviyorum. Gözünün içine bakınca o enerjiyi alınca mutlu oluyorum. Ve orada ki insanlarla o enerjiyi alıyorum ve mutluyum.

Televizyon ile olan ilişkiniz nasıl, televizyonda bir figür olmaya alıştınız mı?

Televizyonda aktif olarak yaklaşık 5 yıldır varım. Peş peşe dizilerde oynadım, haliyle görünüyoruz ve tanınıyorsunuz. Tanınmak da güzel bir şey, 20 yıllık profesyonel tiyatro hayatımda hiç kimse gelip, Erdinç Bey Fotoğraf çektirebilir miyiz demedi.

Erdal Beşikçioğlu 60 dakikalık bir dizi çekiyor, dizinin süresi açısından düşünürsek ne söylemek istersiniz?

Biliyorum, izledim, çok da güzel bir şey yapıyor. Aslında bütün dizilerin süresinin kısa olması lazım.5E2A3835Biraz dizi sektörü hakkında konuşalım mı? Siz oyuncular set saatlerinin uzunluğundan yakınıyorsunuz. Biz izleyiciler ise fon müziği ile her dizi içerisinde 3 klip çekilerek, bizlere izlettirilmesiyle suretiyle aptal yerine konulmaktan. Ne olacak bu işin sonu?

Senaryo bazında konuşursak, Türkiye’de düzgün senaryo yazılmıyor. Zengin kız, fakir oğlan, aldatma, intikam, genel duygular dışında başka bir şey yok. İkincisi süreler çok uzun. Bir şekilde emek sömürücülüğü söz konusu. İnsan dışı bir tempoya maruz kalınıyor. Haliyle kalite düşüyor. Seyircinin daha fazla bizi aptal yerine koymayın demesi gerek. Artık öyle bir şey ki; çekilmeyen diziler yurtdışına satılıyor.

Allah aşkına şu reyting ölçerler kimlerin elinde? Bir tane bile evinde reyting ölçer olan kişi tanımıyorum, duymadım. Siz tanıyor musunuz?

Valla bende merak ediyorum. Benim de hiç öyle tanıdığım birisi yok. Neye göre ölçülüyor, nasıl denetleniyor ben de merak ediyorum.

Hep oyuncu kaşeleri konuşuluyor ya, bu kaşeler hangi limitlerde dolaşıyor? Bu kadar uzun süreler çalışmaya değecek kadar büyük kaşeler alıyor musunuz?

Alıyoruz ama öyle aman aman büyük rakamlar da değil. Sektörde toplasanız 20 kişi yüksek kaşe alıyor. En düşük 1000 TL, bir baş rol oyuncusunun aldığı rakam da 25.000 TL olabiliyor ama bunu genelleyemeyiz, projesine göre değişkenlik gösteriyor.5E2A3947Uzun süre oynadığınız karakterden dolayı, o karakterin reflekslerine kaptırdığınız oldu mu?

Aslında olmaması gerekiyor. Ben öyle bir şey yaşamadım. 8 yıl Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Kerbela diye bir oyunda oynadım. Hz. Hüseyin’i canlandırdım. Nasıl olacak şimdi? Ama haklısın, bunu yaşayanlar var. Sonuçta ben bir karakter canlandırıyorum, o kadardır yani. Yaşayanlar var, ben de gördüğümde dehşete düşüyorum, acaba dalga mı geçiyor bu diyorum.

Mesela siz biseksüel birisini oynadınız…

Ben bir oyuncuyum. Beni geniş bir yelpaze olarak düşünün ve o yelpazede renklerim var. Ben beni zorlayan rolleri seviyorum. İşin en kolayı kötü adamı oynamaktır. Kafamı yoracak rolleri seviyorum.

Oyunculuğunuz ile ilgili aldığınız en güzel söz, cümle neydi?

Bir tiyatro seyircisi kadın; o kadar iyi oynuyorsunuz ki, sahne karakterinizle yatmak istiyorum demişti.

Oyunculuk matematiksel bir zeka mı ister, sosyal bir zeka mı?

İkisini de. Sosyal zekayı ister çünkü gözlem yapmayı gerektirir. Matematiksel zeka ister çünkü sahnede duruşun, oyunun bir matematiktir.

Gerçekten, çalışan herkes oyuncu olabilir mi?

Çalışmak gerek. Gerçekten çalışmak gerek.

Eğitim şart mıdır?

Eğitim almak şarttır diye bir şey söyleyemiyorum. Alsan iyi olur. Çok yetenekli olmak da durumu kurtarmaz. Oyunculukta cepten yemek diye bir şey vardır. Yetenekli olsa da; çalışmazsan cepten yersin.5E2A3951Şuan tiyatroda hangi oyunu oynuyorsunuz?

İstanbul Devlet Tiyatrosu Muhteşem Gatsby.

Ne kadar vaktinizi alıyor? Dizi ile eş zamanlı yürütebiliyor musunuz?

Programa girdiği zaman Pazartesi günü hariç her zaman matinesi var. Oyunum olduğu haftalarda uyumuyorum. Anca yollarda gidip gelirken uyuyabiliyorum.

Tabi siz de hızlı hareket edebilmek için motor kullanıyorsunuz. Ne zamandır motor kullanıyorsunuz?

3 yıldır kullanıyorum. Hep motora binme sevdam vardı. Önce annem karşı çıktı daha sonra ben korktum. Korkmalısın da zaten. Gerçekten korkmazsan, olmaz. Sonra bir motor sahibi oldum. Motorcu bir grubumuz var. Yakında motorla Yunanistan’a gezmeye gideceğiz.

Motosiklet kullanan biri için İstanbul nasıl bir şehir?

Zor. Gerçekten çok zor. Niye zor? Tahammülsüz ve saygısızız.

İyi tarafından bakalım. Mesela şehrin bizim keşfedemediğimiz yerlerini motosikletle keşfettiniz mi?

Her yer. Yolun olması  önemli değil. Engebeli bir zemin de olsa, dağlık yer de olsa, ormanlık bir alan da olsa o motorla her yere girebiliyorsun. Yani yol aramıyorsun, asfalt aramıyorsun.5E2A3959Doğayla aranız nasıl?

Toprakla aram çok iyi. Muhakkak toprağa basmam lazım. Toprakla uğraşıyorum, ekiyorum, biçiyorum, yetiştiriyorum. O, benim için büyük bir tutku. Kendi domatesini yetiştirmek, gül yetiştirmek, onu budamak, meyve yetiştirmek o kadar zevkli bir şey ki. Bozcaada’da bağ evim var, bu saydıklarımın hepsini orada yapabiliyorum.

Bence siz babanıza tepki olarak dünyaya gelmişsiniz.

Evet, evet.

Siz nasıl bir babasınız?

Kızımla feci arkadaşız. Kızımın en büyük dostu benim. Zaten ben onun ilk aşkıyım.

Kızınız size benzeyen biri ile birlikte olsa…

Bilmem ki. Biraz aksiyim, dik başlıyım. O bakımdan çok da benim gibi olmasın. Gerçi ben yumuşatır, kulak memesi kıvamına getiririm elemanı. Babalık bunu gerektirir.

Madem mutfaktayız, adet yerini bulsun. Mutfakla aranız nasıl?

Yemek yemeyi çok seviyorum. Güzel patlıcanlı musakka, kurufasülye, börek yaparım. Rahmetli annem bizi hiç mutfağa sokmazdı ama Ankara’ya gittiğimde aç kaldım. İlk yemek denemem bulgur pilavı olmuştu. Lapa gibi bir şey yapmıştm. Sonra annemden pilav yapmayı öğrendim. Şimdi pilavlarım pek meşhurdur.