ÜNLÜLER MUTFAKTA “GRİPİN”

Güneşli ve enerjik bir Eylül günüydü ama içimden hiç de çalışmak gelmiyordu. Bir gece önce sabahın ilk saatlerine kadar süren çilingir sofrası röportajı ve sabah yataktan belimin tutulması sürpriziyle kalkmak yine bende yukarıdan göz kırpıldığı hissiyatını yarattı. Gripin ile sözleşmiştik ve saat 14.00’da Taksim Meydan’da buluşacaktık. Yola çıkar çıkmaz İstanbul sakinlerinin kürkçü dükkanına geri döndüğünü farkediverdim. Trafik inanılmazdı. Neyse ki zamanlamamız tuttu ve Birol, İlker, Murat, Arda ve Gripin ile tanışmamıza vesile gezi yazılarımızın tam gezgin hep gezgin yazarı Özge (Lokmanhekim) ile buluştuk. Çekimimizin yapılacağı Elektrolux’ün mutfağına doğru sohbet ederek yürüdük. Hala üstümdeki uyuşukluğu atamamış olsam da Gripin grubunun enerjisi beni kendime getirdi. Röportaj öncesi konseptimiz gereği kendilerini mutfağa soktuk. Mış gibi yapmadılar. Hakikaten tüm yemekleri onlar yaptı.

Gripin üyeleri ortama ısındı, kolları sıvadı, ortaya muhteşem bir yemek ve tatlı çıktı. Grup arasındaki uyum bir tek müzik konusunda değilmiş onu anlamış bulunduk. Onlar bir aradayken güzel müzik, güzel yemek, güzel sohbet vs. her bir şeyi yapabiliyorlarmış. Bunun özünde sanırım işin profesyonelliği dışında öncelikle iyi anlaşan arkadaşlar olmaları yatıyor. Buyrun size iyi müzik yapan, eğlenceli arkadaşların sorularımıza cevapları…

Yollarınız nasıl kesişti?

Birol: Murat ve Arda adına da konuşabileceğimi düşünüyorum. Aramızda olmayan Evren’le birlikte ortaokul lise yıllarında zaten müzik yapmaya başlamıştık. Lise festivalleri, üniversite festivalleri derken müziğe 1 yıl kadar ara verdik. Sonra bir araya gelip müzik yapalım dedik. 5 kişiden oluşan bir grup kurduk. Gruba isim koymamız gerektiğinde de Gripin ismi ortaya çıktı. Murat iç mimar, İlker iktisat okudu, Arda işletmeyi bitirmek üzere, ben mühendisim. Yani aslında baktığında müzikle alakamız yoktu ve bu duruma gelmeyi hayal etmiyorduk. Daha doğrusu hayalimiz vardı ama hedefimiz yoktu. 2001 yılında bir şekilde o beşli değişti. Bugüne varmamızdaki en büyük sebep o değişikliğin gerçekleşmiş olmasıdır. İlker ve Murat aramıza katıldı. Arda benim yan komşum maalesef. O da sonra bize katıldı ve bu grup bir araya gelmiş oldu. 2001’de bir araya geldik.

Kendi mesleklerinizi bir kenara koyup tamamen müziğe konsantre olmaya ne zaman karar verdiniz?

Birol: Askerlik esnasında alınmış bir karar. Biz bugün bunu yapmazsak ne zaman yapacağız diyerek, 30 sene sonra pişman olmak istemedik. Sadece müzik yapmaya karar verdik. Bu karar 3. albümün yapım aşamasına denk geliyor.

[metaslider id=3220]

Yeni albüm yolda sanırım biraz onunla ilgili konuşabilir miyiz?

İlker: Stüdyoya girdik. Planladığımızdan biraz geç oldu ama sonunda girebildik. Hızlı bir şekilde devam ediyoruz. Her şey planladığımız gibi giderse şubat gibi albümü çıkartmak istiyoruz.

Müzik yapmak dışında bir araya geliyor musunuz?

Birol: Tabi geliyoruz. Çok ilginç biri bana dese ki mayıs ayında 7/24 bir arada olacaksınız yok ya derim. Ama konserlerimiz vardı, hep bir aradaydık ve mutluyduk. Beraber yaşadığınız şeyler birlikte geçirdiğimiz vakit aramızdaki bağı da güçlendiriyor. Farklıyız ama zevkleri, espri anlayışları bir noktada buluşan insanlarız. Egolarımız da ön planda olmadığı için iyi anlaşıyoruz. Tabi ki fikir ayrılıklarımız oluyor ama şiddetli bir durum söz konusu değil.

Ortak hobileriniz var mı?

Birol: Var. Halı saha maçı yapıyoruz, nargile içiyoruz, playstation oynuyoruz, yemek yiyoruz ki bu en büyük hobimiz. Mesela doymadık birbirimize birde üstüne birlikte tatil yaptık.

Yemek yemek hayatınızın ne kadarını kaplıyor?

Birol: Büyük bir kısmını. Yemek yemeği çok seviyoruz. Konser için gittiğimiz yerlerde hemen nesi meşhursa sorar yeriz. Yeni lezzetler keşfetmeyi seviyoruz.

 Mutfakla aranız nasıl yemek yapıyor musunuz?

İlker: Yemek yaparız mutfakta zaman harcamayı severiz.

Ailelerinizde kalabalık sofralar hatırlıyor musunuz?

Arda: Mesela bayramın ilk günü bizde önemlidir. Bir tek bayramlarda değil annemin anlattığına göre daha eskiden haftasonları da tüm aile bir araya gelip birlikte yemek yermiş. Tabii sonraları bayramlar tatile dönüşünce herkes yazlıklara gider oldu. Kalabalık sofralarda biraraya gelmelerimiz de azaldı.

İlker: Ailem Adapazarı’nda yaşıyor. Her bayram gidiyorum ve o kalabalık sofraların tadını çıkarıyorum.

Murat: Ben geniş aile ortamını seven bir insanım ama yakalamak zor. Konser vs. olunca bir araya gelmekte zorlanıyorum. Küçüklüğümde hatırlıyorum 3 ay yazlığa giderdik. Ben öğlen ve akşam yemeklerinde sofrada olmak zorundaydım. Dedem paşaydı, o açıdan evde bir otorite bulutu vardı. Dedemden sonra sofraya oturmak söz konusu değildi. Böyle bir aile yapısı vardı ama o insanlar bir şekilde gidince o yapı da kalmadı. Kalabalık sofralar için toparlayıcı bir otoritenin olması gerekiyor sanırım.

Birol: Türk kültüründe son zamanlarda ailelerin sofrada biraraya gelemesi önemi kaybetti.  Bizde bir tek bayramlarda devam ediyor bu sofra geleneği ama bize yakın ülkelerde yaşayan arkadaşlarımdan bildiğim hala sofrada bir araya gelmek ve yemeği birlikte yiyor olmak önemli bir şey.

Sahne sanatlarıyla ilgilenenlerin genellikle evliliklerinin ya da ilişkilerinin sağlıklı yürüyemediğine dair bir kanı vardır. Mesela 27 gün turne yaptık dediniz eşleriniz bunu nasıl karşılıyor?

Arda: Karşı tarafın anlayışlı olması gerekiyor zaten bunu bilerek bu yola giriliyor. Saygı olduktan sonra orada sıkıntı çıkmıyor.

Birol: Güvenilmeyecek adam da değiller. Uzaktan sevmek biraz daha zor ve güzel bir şey. Uzaktan sevebilmek bence bir boyut ötesi. En azından Murat ve Arda’nın eşi bu konuda on numaralar, onların anlayışı gruptaki herkesin maddi – manevi durumlarını etkiliyor, onların anlayışlı olması önemli.

Murat: Bizim yaptığımız işi yapıp mutlu evlilikleri olan insanlar var. Çok zor bir şey karşı taraf açısından ama olmayacak bir şey değil.

İlker: Bu işle alakalı, hayat tarzıyla alakalı bir şey değil. Bu daha çok karakterle alakalı. Daha doğrusu karakter uyumu ve güvenle ilgili.

İstanbul’da anlaşmalı olduğunuz, sürekli çıktığınız bir mekan var mı?

İstanbul’da bir tek Jolly Joker Balans’la bir anlaşmamız var bir tek orada sahne alıyoruz. Birde üniversite festivalleri yada özel gecelerde sahne alıyoruz.

Sahne almaktan en keyif aldığınız mekân neresi?

Çok var ama bir numara kesinlikle Harbiye Açık Hava Tiyatrosu.

Yakında konserleriniz var mı?

Ekim ayında Çanakkale, Berlin, Eskişehir, Ankara’da konserlerimiz olacak. Yeni güncellediğimiz facebook sayfamızdan takip edebilirler.

Sosyal medyayla aranız nasıl?

Murat: Twitter ve facebook kullanıyoruz. Yeni albümle birlikte internet alemine biraz daha ağırlık veriyor olacağız.

Konserlerinizi sahne gösterileriyle süslüyor musunuz?

Birol: Yok. Biz çalıyoruz ve iniyoruz. Sahne Showlarına karşı değiliz kesinlikle ama ortada yapılan müzik ve onun kaldırabileceği şeyler de belli aslında.

İstanbul sizi ne kadar besliyor?

Birol: İçinden İstanbul geçen üç şarkımız var. Bir tanesinde sensiz İstanbul’a düşmanım diyoruz. Durum şu İstanbul’u o kadar çok seviyorum ki; sensiz İstanbul’a bile düşman olabiliyorum diyoruz aslında.

İstanbul ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Birol: Çok isterdim 60- 70’lerde İstanbul’da yaşamayı. Çok merak ediyorum o dönemleri. Belki bir önceki yüzyılın sonlarında da İstanbul’u görmeyi arzu ederdim. İstanbul aşk gibi işte hem çok sevip hem de çok nefret edebiliyorum. Bodrum Urla’ya yerleşeceğim diyip 3 gün sonra vay be şimdi İstanbul’da rakı içiyor olsaydım diyebiliyorum. Bence dünyanın en güzel şehri ama biz dünyanın en güzel insanları mıyız? O’na ne kadar zarar veriyoruz? Biraz da bu tarafını düşünmek lazım.

Murat: Eski dönemleri ben de gerçekten merak ediyorum. İstanbul’un ruhu bana göre Taksim’dir. İstanbul zor bir ilişki gibi. Devamlı kavga ediyorsun ama ayrılamıyorsun. Burada doğup, büyüyen ve yaşayan biri olarak buradan vazgeçebileceğimi düşünmüyorum.

Arda: Konser için birçok yeri geziyoruz ama kendi adıma İstanbul’u bırakıp burada yaşayabilirim diyebildiğim bir yer olmadı.

İlker: Her yaşta İstanbul’un bana hitap edebilecek bir yer olduğunu düşünüyorum. İstanbul’un tarihi, kozmopolit yapısı, renkliliği, çeşitliliği gerçekten büyüleyici.

 

Bir Pazar günü hep birlikte zaman geçirmeye karar verdiniz ve sabahtan attınız kendinizi İstanbul sokaklarına. İstanbul’da nerelerde vakit geçirirsiniz?

Murat: Birol’un arkadaşı Dimitris Atina’dan geldiğinde O’na İstanbul’u gezdirmiştik. O gezi bizim gezmekten keyif aldığımız lokasyonlardan oluşuyordu. Onu anlatalım. Sabah önce Emirgan Sütiş’te kallavi bir kahvaltı ettik. Tıka basa doyana kadar tam bir Türk kahvaltısı yaptık. Daha sonra hemen tekneyle Kanlıca’ya geçtik. Kanlıca’da yoğurt yedirdik ve manzaranın tadını çıkardık. Sonrasında Arnavutköy’e döndük kahve içirdik. Boğaz turu yaptık. Akşamüstü de Cihangir’e gelip, küçük bir masa kurarak keyif yaptık. İstanbul’un o kadar güzel yerleri var ki; kısa sürede gezmekle bitmeyen bir yer.

 

Birlikte takıldığınızda ayak alışkanlığınızın olduğu mekânlar var mı?

Birol: Mihrimah Sultan var. Orası bizim buluşma yerimiz oldu gibi. Çok severek gittiğimiz bir yer. Aslında o kadar çok yoruluyoruz ki sakin ortamlarda evlerimizde bulunmak istiyoruz.

 

Sokaktan masaların kaldırılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Birol: Sebep aslında mantıklı değil ama evet ben rahatsızdım kalabalık ortamdan. Yürümesi bana çok zor geliyordu ve gitmiyordum. Aslında oranın dokusunu kaybettirdi. Gelen misafirlerim burası ne kadar güzeldi neden böyle oldu diyorlar ki onlar hafta içi sakin halini görüyorlardı.

Murat: Bizlere verilen hakları doğru kullanamıyoruz. Bize bir masalık hak verildiyse tamam ben bunun yanına beş masa daha koyayım diyoruz. Verilen haklar kötüye kullanılıyor. İnsanlar bilinçli değiller izinli olmadan kullananlar da var tabi ki. Bu yapılan uygulama mantıklı bir çözüm değil. Umuyorum ki en kısa zamanda ortak bir yola girilecektir.

Arda: Bu uygulama bir çözüm değil. Verilen tepkilere hazırlıklı olmalılardı ve bir ortak yol bulunmalı.