Anadolu’nun İlk Aşk Hikayesi: Aşmunikal

aşmunikal

Analar doğurmaz bu topraklarda çocukları, Topraktır doğuran onları.

Sayısız uygarlığa beşiklik etmiş toprakların değişmez yazgısı… Ölümsüz aşkların mukadder akıbeti… İktidar hırsı ve kavgasının aşka galebe çalışının derin ve hazin anlatısı… Ama gerçek aşkın yine de ve her şeye rağmen binlerce yıl var olacağına dair umut…

Hitit saray dünyasıyla günümüz Anadolu’su arasında gidip gelen kitap, iki zaman diliminin kesişme noktasına ulaşan yolu aceleciliğe kapılmadan, usul usul besliyor; merak uyandıran ve bir o kadar da sürükleyici diyaloglarla dinamizmini kaybetmiyor. Diyalogların doğallığı ve sadeliği, metne serpiştirilmiş sürprizlerin abartısızlığı, terminolojinin kahramanların ağzından açıklanmak yerine ölçülü ve yerinde dipnotlarla verilerek akışkanlığın muhafaza edilmesi gibi hususlar, romanda öne çıkan özellikler olarak dikkat çekiyor.

İyiyle kötünün dünya durdukça bitmeyecek mücadelesine binlerce yıldır tanıklık eden bu toprakların yorgun ruhuna -roman kahramanlarıyla aynı coğrafyada doğup büyümüş olmanın getirdiği olağan içsellikle- nüfuz eden yazar, önsöz niyetine de okunabilecek dizelerinde tercihini aşktan yana yapmış cesur ve fedakâr yüreklere selam gönderiyor:

Analar doğurmaz bu topraklarda çocukları,

Topraktır doğuran onları.

Çetindir koynunda yaşam, her ruh ateşle sınanır

Her ırktan melanet, ışığını boğmak için saldırır;

Kılavuzluk eder -ne yazık ki- bu habasete özünü yitirmiş evlatları

İşte tam da bu yüzden ebediyete taşır Anadolu, özü aşk olan çocuklarını.

Derler ki müsebbibidir bunun,

Nesice konuşanların Tavanannası

İnancına ihanet etti Ahura Mazda’nın,

Ahriman’a ram etti bu toprağın yazgısını

Binlerce yıl ötelenen muharebe tekrar başlasın

Melanetin zehirlediği ruhlar, yeniden dirilen aşkla arınsın

Yeniden hayat bulsun İştar’ın müridleri

Tekrar yazılsın Levh-i Mahfuz’a kaderleri

İşte tam da bu yüzden bu borç her birine ödenmiştir. Çünkü bu hikâye;

Anadolu’nun ışığı solan kızlarının, oğullarının hikâyesidir.

NEVRES ARİF