Kesal – Gülşah Demir

kesal

Kesal – Gülşah Demir

Havada toprak kokusu vardı. Yağmur yağdıktan sonra oluşan o bilindik eşsiz koku… Bütün ciğerlerime dolmuştu sanki; ama çok da şikayetçi değildim bu durumdan. Sadece biraz korkutuyordu beni. Çocukluğumun yağmurlu günleri geliyordu aklıma. Kaçtığım, korktuğum yağmurlar… Neden kaçıyordum ki, bu kokuyu duymak varken… İşte şimdi çok yakınımdaydı o toprak. Göremiyordum, sadece duyumsadığım bir toprak kokusu vardı o kadar. Elimde sadece o vardı. Ama daha fazlasını istedim ve başardım da. Artık birbirine karışıp duran kuş sesleri vardı. Canlılığı anlatıyorlardı bana. Bir de yaprak sesleri… Arada şiddetlenen arada azalan sesler. Rüzgar ne derse onu yapıyorlardı. Evet, hissediyordum artık. Islak toprakta boylu boyunca yatıyordum. Hafif bir rüzgar üzerimden geçiyordu. Vücuduma değdiğinde fazlaca ürperiyordum. Üstüm başım sırılsıklamdı, bunu da hissediyordum bir yandan. Esen rüzgar bu yüzden beni bu kadar ürpertiyordu belli ki.

Bu kadarı da yeterli değildi. Görmem lazımdı. O yaprakları görmeliydim. Şansım varsa o şakıyan kuşları… Gözlerimi biraz da olsa açabilmiştim. Belli belirsiz tepemde olan ağaca baktım. Hava nerdeyse kararacak gibiydi. Buraya nasıl geldiğimi düşünmeye çalıştım. Ağaç sayesinde yavaş yavaş hatırlamaya başladım. Evet, Kesal ’a gidiyordum.