Ünlüler Mutfakta: Bülent Parlak, Şahin Irmak

Bülent Parlak ve Şahin Irmak ile geçirdiğimiz birkaç saatin sonunda, onları neden bu kadar çabuk hayatımıza kabul ettiğimizi, televizyon ekranından evimizdeki koltuğa neden bu kadar çabuk geçiş yapabildiklerini daha net anladım. Çünkü samimiler. Çünkü “ben oldum, buradan yürürüm” gömleğini giymeyi tercih etmemişler. Çünkü hayatla ilgili düsturları var. Ve kabul edelim komik ve eğlenceliler.

Yeni filmleri “Git Başımdan” vizyona girdi. Biraz filmden, çokça da hayattan konuştuğumuz sohbetimiz ve mutfakta terapi tadında yemek yapıp, bol bol güldüğümüz eğlenceli hallerinden yansıyan kareler bu ayın ünlüler mutfaktasında sizlerle…

Buaralar hayat nasıl gidiyor?

B. P.: Hayatla ilgili her zaman umut var. Hiçbir zaman umudumu kaybetmem. Son zamanlarda genel olarak ülkemiz kötü günlerden geçiyor ve bu durum hepimize yansıyor. Biz toplum olarak mutlu olmayı, gülmeyi, eğlenmeyi seven insanlarız. Ama ben umutluyum ve sıkıntılı dönemleri atlatacağımıza inanıyorum. Kişisel olarak hayatımdan memnunum. İşimi yapıyorum ve hayattan keyif almaya gayret gösteriyorum.

Ş. I.: Genel olarak Bülent’e katılıyorum. Umudumuz her zaman var ama sabahları acaba bugün ne yaşayacağız diye korkarak uyanıyorum. Bizim işimiz aslında mutlu etmek. Mutlu etmemiz için mutlu olmamız lazım. Ama şu sıralar şaka yapmaya utanır hale geldim. Hep yapalım mı, yapmayalım noktasında takılı kalıyoruz. Yanlış anlaşılmaktan korkar hale geldik, kendimize otosansür uyguluyoruz. Bazen biz de kaldırmakta zorlanıyoruz. İşimizi yaparken, yeterince özgür ve geniş hareket alanlarımız kalmadı.
5E2A5038

Komedyen olarak kendinizi özgür hissetmiyor musunuz?

Ş.I.: Çok değil. Az önce dediğim gibi şaka yapmaya utanır hale geldik. Bu durum haliyle işimizi de etkiliyor. İnsan olarak da etkiliyor ama ben de umudunu kaybetmeyenlerdenim. Ben buna gerçekten inanıyorum.

Yaşadığın yerle barışık mısın?

Ş.I.: Sokağa çıksak bin türlü şikayet duyarız. Ben de bu toplumda yaşayan bir birey olarak benim de canımı sıkan bir süre şey var. Genel olarak neşemiz kaçtı. Eskiden dert ettiğimiz şeyler o kadar küçükmüş ki; şimdi çok büyük sebeplerimiz var.
5E2A5063

Türkiye komedi anlamında sizi besleyen bir yer mi?

B.P.: Komediden beslenme koşulları her ülkenin kendi sosyolojik yapısıyla doğru orantılı bir şeydir. Komedi yokluktan beslenir. Mualiftir, bir yerde kötü birşeyler oluyorsa onunla dalga geçebilme yeteneğidir. Türkiye’de çok fazla bununla ilgili örnek var. Türkiye’de bir kiracı ve ev sahibiyle ilgili şaka yapabilirsiniz ama İngiltere’de bir kiracı şakası yaptığın zaman anlamayabilirler çünkü orada kirasını ödeyemeyen adam sayısı azdır. Onlar için çok komik bir şey değildir.

Biz biraz drama gülmeye mi alıştık?

B.P.: Ağlanacak halimize gülmek komedinin temeleinde var olması gereken bir şey. Bunu yozlaştırmaya alıştık. Biz ağlanacak halimize gülmekten ders çıkartmıyoruz. Türkiye komedi açısından çok geniş yelpazeye sahip. Sokağa çıktığımız zaman güleceğimiz çok şeyle karşılaşabiliriz. Bunu söyleme yeteneğini kaybettik. Alıngan bir toplum olduk. Kimse kimseye birşey söyleyemiyor. Herkesin abuk subuk öğretilmiş değerleri var.

Ş.I.: Biz içselleştirmedik, içselleştirmek zorunda bıraktılar. Toplum olarak içselleştirdik normalleştirdik ve yoksaydık.
5E2A5067

En son neye mutlu oldunuz?

Ş.I.: Bir iki tane haber aldım ama şuanda onu söyleyemeyeceğim. Şuanda film giriyor ben gerçekten ona çok heycanlıyım. Bu durumda bile lan insanlara birşey ürettik yaşaşın deyip çocuk gibi heycanlanıyoruz.

B.P.: aynen bu aralar tek mutluluğumuz film. Sürekli Şahin’le telefondayız film yazarıda yönetmenide bizim çok yakın arkadaşımız yapımcılarıyla kardeş olduk onlarda çok tatlı iki arkadaşımız. Sürekli telefonda yaşıyoruz işte mutluluğumuz bu.

Film projesi ne zaman geldi, nasıl şekillendi, kimler var, ne zaman vizyona girecek genel olarak insanlara ne sunmayı hazırlanıyorsunuz?

Ş.I.: 29 Ekim’de vizyona girdik. Şahin Altuğ filmin senaristi ve yönetmeni. Bizim de çok eski arkadaşımız. Bülent’le ortak arkadaşımız beraber birçok da iş yaptık. Biraz kaderimiz de paralel gidiyor. Birgün Bülent’le beni aradı, ofise gelsenize görüşelim dedi. Gittik aynı anda ikimize filmi teklif etti. Aklımda bir hiyake var, bunu çekeceğiz dedi. Düşünmeden, hemen kabul ettik. Filmi izlerken biraz üzülebilirsiniz ama içiniz parlanmayacak. Bülent benim iç sesimi oynuyor. Biraz üzerken, güldüren bir film çektik. Senaryo gerçekten orjinal.

BKM oyuncularını birarada görmeye aşinayız ancak Bülent Parlak ve Şahin Irmak ismi sürekli yanyana anılmaya başlandı. “Git Başımdan” filmi de durumu pekiştirdi. Zeki Alasya, Metin Akpınar ikilisi durumuna doğru mu yol alıyorsunuz?

B.P.: Estafurullah, keşke öyle birşey olsa. Bunun hayalini kurarız zaten ama dürüst olmak gerekirse 40 fırın ekmek yememiz lazım. Bu benzetme bize gurur veriyor. Bunu duyduğumuz zaman da evet şuanda öyle olmadığımızı biliyoruz ama insanların aklında böyle bir fikir mi oluşuyor, bu ne kadar güzel bir şey, bizi oraya mı yakıştırıyorlar diyip bundan çok mutluluk duyuyoruz. Çok mutluluk duyduğumuzu da çaktırmamaya çalışıyoruz.
5E2A5079

Gündelik hayatınızda da çok iyi anlaşan iki arkadaş mısınız? Sahnede o profesyonelliği bizlere geçirebilmeniz için ikinizin gündelik hayatta da çok iyi anlaşıyor olması gerekli midir?

B.P.: Evet, hatta bir de komşuyuz. Kesinlikle gündelik hayatta da iyi anaşıyor olmak çok önemli bir etken.

Ş.I.: Bence de evet. Atıyorum Ahmet’le (Kural) Murat (Cemcir) çok iyi arkadaş olmasalardı o kadar iyi yansıtamazlardı. Aynı şeye gülmesek de, ortak bir kafada olmamız gerekiyor. Ben onun ne yapacağını, huyunu, suyunu biliyorum. Sahnede ne yapacağını, neye, ne tepki vereceğini biliyorum. O da benimkini biliyor. Biz birbirimizi biraz ezbere biliyoruz. Dün tanıştığın biriyle biraz zor.

İlk ne zaman size birileri komik olduğunuzu söyledi?

B.P.: Oyunculuk yapan insanların geçmişini sorun, hep senden oyuncu olur denilen insanlardır. Eser, Oğuzhan, İbrahim, Şahin, ben hepimiz farklı ortamlardan geliyoruz ama hepimizin geçmişimizde yaşadığımız ortak şey; “sen var ya sen” denilen adamlar olmamız. Etrafımızın bize bunu söylüyor olması yeterli miydi? Tabii ki hayır, bunun bir de yetenek kısmı var. Israrcı olman ve enstrümanlarını iyi kullanıyor olman gerekiyor.

Ş.I.: Ailenin en küçüğüydüm hep bana gülerlerdi, onların maskotu gibi bir şeydim. Mahallede büyüdüğün çocuklarla da öyleydi. Sonrasında ben böyle birşey mi yapsama gidiyor kafa, büyümeye başlayınca, ısrarcı da olunca, sevince de devamı geliyor. Güldürmeyi seven insanlarız.
5E2A5087

Çok güzel şaka yaptığınızda kendinizi karizmatik hissediyor musunuz?

Ş.I.: İyi hissediyorsun tabii ki. Ama kötü şaka yaptığımızda da acımasızca birbirimize söyleyen insanlarız.

Çok kız tavlamışlığınız var mı şaka yaparak?

B.P.: Var. Hanımlar kendilerini güldüren erkekleri çok severler. Bu klişedir ama çok doğrudur. Bir de zeki olursa, işte o zaman tadından yenmez.

Ş.I.: Oluyordu. Erkek içinde aynı şey geçerli çok dünya güzeli bir kadın ama içi bos bir kadını tercih etmem yani.
5E2A5103

İstanbul’la aranız nasıl?

B.P.: Benim gayet iyi çok mutluyum. Benim annem Ankara’lı, babam Elazığ’lı. Ben 5 yaşına kadar Ankara’da yaşadım. Daha sonrasında İstanbul’a geldik. Yazları 2-3 ay Ankara’ya gittik geldik. İstanbul aşığıyım. İstanbul’da fırsatım oldukça gezmeye gayret ederim. Geçen gün Ankara’dan dayım geldi. Ya beni Topkapı Sarayı’na götürsene dedi, çok iyi olur hadi kalk gidelim dedi. Topkapı Sarayı, Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı, Sultanahmet gittik, gezdik. Evet, işimiz gücümüz var, çok çalışıyoruz ama yaşadığımız yeri aslında çok da bilmiyoruz, gezmiyoruz. İstanbul’u ne kadar biliyorsun diye sorsan, çok da bilmiyorum derim. İstanbul zehirli bir şehir. Bir yere gittiğim zaman kalabileceğim gün sayısı 10. Sonra dönmek istiyorum. Ben İstanbul’u şarkıcı Bergen’e benzetiyorum. Aslında güzeldir ama yüzünün bir tarafını saçıyla kapatıyor çünkü yüzüne kezzap atılmıştır. İstanbul beni her defasında hüzünlendiriyor. Dünyanın gerçekten en güzel şehri. İnsanlara en kötü yerleri vermişler, pislik yerlerden nasıl güzel yerler yapmışlar. Bize en güzel yer verilmiş, biz de elimizden geldiğince kötü yapıyoruz. Her yerini hor kullanıyoruz. Adı üstünde Tarihi Yarımadamız var ama kıymet bilen yok.

Ş.I.: Ben de çok seviyorum. İzmir’den geldim. İstanbul’la çok başka yerler. Oranın yaşayış biçimiyle, buranın yaşayış biçimi çok farklı. Ege insanı biraz daha rahat. Bir restauranta gidersin,  siparişin 1 saatte gelir ama bundan kimse şikayet etmez. Başlarda buna alışmak bana zor geldi çünkü İstanbul çok hızlı. Ben de, ailem de çok rahatızdır. Buraya geldiğim zaman ilk başta bir aptallaştım. Ne oluyor, nereye yetişiyoruz, bu ne hız, insanlar ne yapıyorlar, inanamadım yani. İlk geldiğim zaman Tarlabaşı’nda oturuyordum. Gece Taksim’e çıkıyordum, şaşkınlıkla bakıyordum. Bu kadar insan, bu saatte nereye gidiyor diyordum. İzmir öyle değilki, akşam 9 olunca bitiyor. Belirli mekanlar var, insanlar oralara gidip oturuyorlar. Daha sonrasında buraya alıştığım için İzmir’e gittiğimde o yavaşlıktan sıkılmaya başladım. 5E2A5113

Şahin sen İstanbul’a sonradan geldiğin için sana soruyorum bu soruyu; İstanbul sana ilk merhabasını nasıl dedi?

Bavulumu alıp İstanbul’a gelmiştim. Bir ajansa kaydoldum. Hiç bilmediğim için Taksim’e yakın olsun diye Tarlabaşı’nda ev tuttum. Malum İzmirli’nin kafasında İstanbul demek, Taksim demek. Bir emlakçıdan möbleli ev tuttum. Bir gece evde oturmuş bir arkadaşımla televizyon izlerken, “fare mi o” dedim.  Evet, ben de gördüm dedi. Yağmur yağmıştı, birden evde 20 tane fare oldu. Gece yarısı ben bu evde kalamam diyip, Gümüşsuyu’ndaki otobüs firmalarından birinden biletimi alıp, sabaha karşı 04.00 – 05.00 gibi ilk otobüsle İstanbul’u terkedip, İzmir’e kaçtım. Döndüm, taşınacağım dedim, ev sahibi sizinle görüşmek istiyor dediler. Gittim evinde, takım elbiseli 3 abi duruyor. Taşın ama eşyalarını veremeyiz dediler. Baya aldığım eşyaların üzerine kondular. Niye vermiyorsun falan da diyemiyorsun. Çocuktum, daha 22-23 yaşındaydım. Takım elbiseli 3 adamı görünce zaten elim ayağım titredi. Anlayacağın Tarlabaşı’nda bana çöktüler. İstanbul da güzel bir merhaba demiş oldu.

Mutfakla aranız nasıl?

B.P.: Benim aram çok iyi değil. Çok başarılı değilim ama çalışmalarım devam ediyor. Yeni evime taşınırken, şeklini çok beğendiğim için bir fırın aldım. Hevesim var. Şimdi yavaş yavaş fırında balık,  tavuk yapmaya başlayacağım. Yemek yapmamayı bilmemenin çok ayıp olduğunu düşünüyorum. Neticede insan yiyeyerek ayakta kalıyor. Yemek yapmak heves işi, istek işi.

Ş.I.: Ben de çok iddialı değilim ama aç kalmam, yaparım. Misafir ağırlamayı, servis yapmayı severim.
5E2A5122

Kariyer planlarınızda neler var? Mesela komedi oynamaktan biraz uzaklaşıp, daha farklı rollerde yer almayı düşünüyor musunuz?

B.P.: Bence hiçbir  oyuncunun şunu oynarım dememesi gerekiyor. Oyuncu, mesleğiyle ilgili bazı mekanizmalara sahip, bazı argümanları çözmüş insana denir. Ülkemizde o kalibreye sahip gerçekten çok az oyuncu var. Oyuncunun bir tarzı olmalı. Komedide, dram ile tarzı farklı olsa da disiplini aynı. Aslında komedi oynayabilen, her şeyi oynayabilir. İki kulvar kıyaslanabilir bir şey değil. Hadi zorlaık, kıyasladık, komedi bir tık öndedir çünkü zordur.

Ş.I.: Bize Yılmaz Abi’nin (Erdoğan) ilk öğrettiği şey; komedi oynarım, dram oynarım gibi ayrımlar yapmamamız gerektiğiydi. “Benim tarzım var diyen kişi, koluna kelepçeyi vurmuş demektir.” Der. Oyuncuysan, bir ayrım yapmamalısın.

 

Oyunculuğunuz dışında yeteneğinizin olan birşey var mı?

Ş.I.: Şu alanda çok iyiyim diyebeileceğim bir şey yok. Öyle dersem, o işi gerçekten iyi yapanlara ayıp etmiş olurum. İlgi alanlarımızın olduğu şeyler var. Aslında müzisyen bir aileden geliyorum. 3 kardeşiz, abilerimin ikisi de müzisyen. Bir sürü enstrüman çalabilen kişiler, şuanda devam etmiyorlar ama profesyonel olarak yaptılar. Benim bütün çocukluğum öyle geçti evde sazından, bağlamasından, davuluna, klavyesine her şey vardı. Uzunca bir süre onlardan nefret ederek büyüdüm. Benim o kadar müzikle ilgili bir durumum yoktu, onlar sürekli evde gürültü yapıyorlardı. Benim için müzik o zamanlar gürültü demekti. Ama müzikle aşinalığımız ikimizin de kardeşleri müzisyen olduğu için var.

B.P.: Herkes bağlama çaldığımı zannediyor ama çalamıyorum, sadece biraz tıngırdatabiliyorum. Müziği gerçekten çok seviyorum. Bolca dinlerim, müzik yelpazem geniştir. Her tarz müziği dinlerim. Evde kendi kendime çalabilmek için bağlama dersi alacağım. Bir dönem atış merakım vardı, tekrar başlayacağım. Beni Şahin’in yiğeni çalıştırıyor. Çok güzel ata biniyor, ben de tekrardan başlayacağım. Benim kardeşim de müzisyen, konservatuar mezunu, profesyonel müzisyenlik yapıyor. Babam bir ara bu çocuklardan gerçekten bir şey olmayacak diye düşünüyordu. Evde kardeşim sürekli mızıka çalıyordu, kafa şişiriyordu, benim hiç bir şeyle alakam yoktu. Acaba oyunculuk mu denesem diyordum, babam git birşeyin ucundan tut da diyordu. Şahin de, ben de yazıyoruz, çiziyoruz. Şimdi benim bir senaryom var. İkincisini bitirmek üzereyim, şimdi bir tiyatro oyunu yazacağım. İnşallah tiyatro kurup kendi tiyatromu yapmak istiyorum.

5E2A5158 

Hayalperest misiniz?

Ş.I.: Hayal kurmazsak olmaz. Zaten hayallerimizin peşindeyiz. Etrafımda gördüğüm sıkıntılardan bir tanesi de; insanların hayal kurmuyor olmaları. Hayal kurmaktan kimse vazgeçmesin, herkes hayal kurmalı. Dünyada ne kazanıyorsak, ne elde ettiysek hepsi hayal ettiğimiz şeyler. Her şeyi hayal ederek yapıyoruz, etmezek bittik zaten. O zaman umudumuzu yitiririz.

B.P.: En sevdiğim şey hayal kurmak. Yalnız kalmayı da çok severim. Bazen iki gün evden çıkmam. Benim bir hayal dünyam var, orada her şeyi yaşıyorum. Orası bana yol açıyor, cesaretlendiriyor. Sahaya çıkıyorum, ne kadar zor olduğunu görüyorum, sonra yine hayallerime geri dönüp, daha iyi nasıl yapabilirimi hayal ediyorum.

Yılmaz Erdoğan sizin hayatınızda nerede duruyor? Ondan en çok neyi öğrendiniz?

B.P.: O bizim ustamız. Ondan gerçekten kıyas yapmamayı öğrendim. Hiçbir şeyi ve hiç kimseyi kıyaslamıyorum çünkü herkesin DNA’sı farklı. Bazen bizim kafamız bulanır, Yılmaz Erdoğan’ın yanına gideriz, kafamızdaki bulanıklığı alır. O her anlamda bizim ustamız.

Ş.I.: Bizim ufkumuzu açtı. BKM’deki eğitimimiz sadece mesleki bir eğitim değildi. Bize aslında hayatı öğretti. O projenin içinde olmak bizim için çok önemliydi. Hayatı öğrendik, işimizi namusluca yapmayı öğrendik. Namus nedir diyecek olursan; bir insanın işini iyi yapmasıdır. Namusuz nedir diye sorarsan; işini iyi yapmayan insandır. İşini iyi yapmayan muslukçu da, oyuncu da namusuzdur.
5E2A5170

Ben herkesin hayatını yöneten baskın bir duygu olduğuna inanıyorum. Biri gerçekten her şeyde aşkı arar, biri her şeyde vicdanı sorgular, biri her şeyde mantığıyla hareket eder. En güçlü olduğun nokta en zayıf olduğun noktadır ya aslında; sizin o noktanız nedir?

B.P.: Benim için vicdan ve eşitlik duygusu. Biz doğulu toplumuz, batılı değiliz. Biz kalbimizin sesini dinleriz. Bizde hep “yazık ya” meselesi vardır. Biz o duyguyu kaybettiğimiz için, ülke olarak zor günlerin içerisinden geçiyoruz. İnsanlar vicdanlarını kaybettiler, kimse kimseye üzülmüyor, kimse kimseye yardım etmiyor, el uzatmıyor. Benim hayatımı vicdanım yönlendiriyor ve birçok yerde de frene basmamı sağlamıştır. Belki biraz daha vicdanını ötelemiş bir adam olsaydım, vay be adam mevzuyu çözmüş noktasında konuşulan insan olabilirdim. Ama hiç önemli değil, yastığa kafamı rahat koyuyorum ya, bana yeter. Kaybettiğim zamanlardan da memnunum

Ş.I.: Benim için de vicadan. Adalet mekanizmasını işleterek, doğru cevabı alacağın tek yer vicdanındır. Meseleyi vicdanında hallettiysen, kimin ne düşündüğünün de bir önemi yoktur. Vicdanımızla hareket edelim lütfen, yaşama sevincimizi kaybetmeyelim.

Opsesif taraflarınız var mı?

B.P.: Var, olmaz mı. İnanılmaz düzenliyimdir. Her şey jilet gibi olacak. Tabloları düzeltirdim, çizgilere basmazdım vs. Ama baktım ki bu durum hastalığa doğru gidiyor, bir dönem bilinçli olarak dağınık yaşamaya çalıştım . Şimdi daha disiplinli olma noktasında kendimi sabitledim. Disiplin benim için çok önemli. En yakın arkadaşımla disiplin konusunda tartışmamız olmuştur. Ne yapayım, ben de böyle bir adamım.

Ş.I.: Benim de, dur bakıyım  diyerek viladayı elime alıp, bütün her yeri temizlediğim, şu bulaşıklar kalmasın dediğim zamanlar oluyor. Mesela mutfakta çalışırken, mutfak dağılabiliyor ama o mutfağın günün sonunda temiz olması gerek.