Simge Fıstıkoğlu “Erkekler Kadınların İş Dünyasında Başarılı Olmasını Pek Rahat Sindiremiyorlar”

Simge Fıstıkoğlu ile hayatının değişenlerini, yeni düzene olan yaklaşımını, anneliğini, beklentilerini, yeni hobilerini, planlarını konuştuğumuz bir söyleşi gerçekleştirdik.

Mart ayı içerisinde malum “Kadınlar Günü” gündemi var. Spor spikeri olarak daha çok erkeklerin dünyası olarak kabul gören bir platformda kariyer hayatınıza başlamış olmak; bir kadın olarak size beraberinde neler getirdi?
Cinsiyet eşitsizliğini canlı yayında meşhur “kadınlar futboldan anlamaz” tartışmasıyla bizzat deneyimlemiş biri olarak, erkeklerin kadınların iş dünyasında başarılı olmasını pek rahat sindiremediklerini söylemem lazım maalesef.

Kadınların iş hayatına katılmasının önünde “resmi” bir engel yok belki ama, karar verici pozisyonlara gelmeleri erkeklerden çok daha uzun sürüyor. Gelir eşitsizliği ayrı bir boyut. Kadınların evlenmesi, çocuk sahibi olması ise sanki “telafi edilmesi gereken bir handikap” gibi görülüyor maalesef. Çok dertliyim bu konuda, çok. Epey alacaklıyız bence, yüzyıllara sair alacağımız var sistemden…

Yavaş yavaş adapte olamaya çalıştığımız dijital dünya, pandemi dönemine girmemizle birlikte bizleri hızla içine çekti. Bu hızlı dijitalleşme hakkında neler söylemek istersiniz?
Dijitalleşme ve hibrit yöntemler kalıcı olacak bence hayatımızda. Okullar açılacak belki ama “bu koca koca binalara gerçekten ihtiyaç var mı?” diye düşünülecek zamanla. Ya da “çocukları sabahın köründe okul için trafiğe sokmaya ne gerek var” sorgulaması kaçınılmaz. Haliyle “orta yollar” bulunacağı kanaatindeyim. Hayatlarımız Black Mirror dizisindeki gibi mi olacak diye düşünüyorum ara ara…

Sosyal medya hesabınız üzerinden #anlamlısorular başlığı altında söyleşiler yapıyorsunuz. Biraz bu söyleşilerinizden bahsedebilir misiniz?
İkinci eve kapanma süreci, benim için ilkinden daha zordu. İlkinde kızım yeni doğmuştu ve ben zaten lohusa halimle evde olacaktım. Ama ikincide bunaldığımı hissettim, şarkıda dediği gibi “bu hafta sonlarının bir anlamı olmalı” dedim ve fikir öyle çıktı. Televizyonda sakin, bilgi içerikli, söyleşi bulamamaktan yakınıyormuş meğer herkes, başladığımdan bu yana çok güzel geri bildirimler alıyorum. Henüz siyaset konuşmadım hiç, belki bir hafta onu da konuşuruz, sanat, bilim, eğitim, sağlık, aşk… hepsini konuşuyoruz.

Evlendikten sonra hayatınızda neler değişti? Evlilik, aşk, ilişkiler üzerine şöyle beylik bir cümle isteyeyim sizden…
Evlendikten sonra hayatımda neler değişti? Kitap olur bu sorunun yanıtı… Şaka bir yana, ben eşimle tanışana ve onunla ilişkimiz başlayan dek biraz başına buyruktum. Kariyer odaklı, fikir soran ama kendi bildiğini okuyan biriydim. “Sence ne yapayım bu konuda?” diye fikrini sorup verdiği yanıtı dinlediğim ilk insan eşim oldu. Kısacası, akıl almaya başladım ilk kez. Daha geniş perspektiften yanıt vermem gerekirse, evlilik ve 2 çocuğumuzun ardından hepimizi düşünerek karar alıyorum her konuda. Zaten bencil bir insan değildim ama bir çok konuda daha da özverili oldum sanırım.

Dışarıda vakit geçiremediğimiz şu günlerde evde vaktiniz nasıl geçiyor? Yeni hobiler edindiniz mi? Sanırım ev dekorasyonu ile ilgilenmeye başlamışsınız…
Evde çok yoğunum. Eylül ayında “belli ki bu sen evdeyiz” dedim ve yüksek lisansa başladım. Bahçeşehir Üniversitesi’nde Reklamcılık ve Marka İletişimi Yönetimi okuyorum. Hafta içi 3 akşam dersim var. 2 akşam da online dekorasyon kursum var. Gündüzleri de eğitimlerim veya lansman vb. etkinlik sunumlarım oluyor, boş kalan günlerimde online yoga dersi alıyorum.

Taşıdığınız sıfatlara bir de “annelik” eklendi. Annelik ile tanışmanız, çocuklu bir hayata geçmiş olmanız hayatınızda neler değiştirdi. Bir de son zamanlarda çevremde en çok duyduğum argüman “bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorum”. Dünyanın fiziksel ve ruhsal olarak hızla kirlendiğini gözlemlerken, çocuk sahibi olmak sizde nasıl duyguları da beraberinde getirdi? Belirttiğim gibi düşünenlere, bir anne olarak neler söylemek istersiniz?

Dünyaya çocuk getirmeyi istemek de, istememek de kişilerin kendi tercihleri, her ikisine de saygı duyarım. Haliyle anne-baba olmak istemeyenlere, bir şey söyleme hakkım olduğunu sanmıyorum. Onlar bana “çocuk yapma” dese bunu ayıp kabul ederdim, haliyle benim onlara da “harika bir şey, kesin yapın” demem ukalalıktan başka bir şey olmaz. Bir de ben bu “çocuk yapma” kalıbını biraz sığ buluyorum. “Kek yapmak” der gibi… yapmak kolay, yetiştirmek zor. O nedenle bu sorumluluğu almak istemediğinin bilincinde onlara saygı duymak lazım. Benim anneliğim ise mevut empati ve vicdan yetilerimi artırdı. Bir de doğaya zaten saygılı bir insandım ama kaynakların boşa tüketilmemesi konusunda çok daha hassas oldum. Gerçekten çocuklarımızın payından çalıyormuşuz gibi hissediyorum çünkü.

Bu aralar size iyi geldiğini düşündükleriniz içinden; bir film, bir dizi, bir albüm, bir kitap önerisinde bulunabilir misiniz?
Albüm çok uzun zamandır almadım, ama her akşam bir film veya dizi izliyoruz. Yakın zamanda izlediğim diziler arasında “The Undoing” ve “Your Honor” var, ikisini de öneririm. Film ise “Can Dostum” adıyla Türkçe’ye çevrilen “The Intouchables” dostluk üzerine eğlenceli ve sıra dışı bir film. Kitap önerim ise Jose Saramago – Körlük, müthiş bir kitap. Kitaptan uyarlanan filmler genelde kitabın gölgesinde kalır, enteresandır, bunun filmi de iyi. İkisini de öneririm.

Dışarıda rahatça dolaşabileceğimiz günlere geçiş yaptığımızda; dışarıda yapmak istediğiniz ilk üç şey ne olacak? En çok neyin özlemini çekiyorsunuz?
En çok sinemaya gitmeyi özledim. Her akşam bir film veya dizi izliyoruz eşimle, çocuklar uyuduktan sonra ama kesinlikle sinema salonunun yerini tutmuyor. Bir de kalabalık masaları çok özledim. “ortaya söyleyelim” cümlesi ne kıymetliymiş, pandemide anladım. Çılgın hayallerim yok, çok basit şeyleri yapabilmek istiyorum, maskesiz yürümek, sinemaya gidebilmek ve sevdiklerimizle rahatça yan yana yemek yiyebilmek. Dilerim, en kısa sürede hepsini yapabiliriz.