Ahmet Tansu Taşanlar – Seçimlerim Vefa Ve Dostluk Üzerine Kuruludur

Ahmet Tansu Taşanlar, Hercai dizisi çekimlerinden dolayı uzun bir süredir Mardin’de yaşıyor. Dizi çekimlerinden fırsat bulup, güneşin nadiren yüzünü gösterdiği, bir İstanbul gününde, biraraya gelip, Eminönü, Mısır Çarşısı turladık. Önce Hamdi Restaurant ‘ta sohbet ettik. Sonra da kalabalığa karışıp, fotoğraf çektirmek isteyenlerden fırsat buldukça, röportajımız için çekimimizi gerçekleştirdik.

Seni tanımayan insanlara biraz kendinden bahseder misin?

Hayatı planlar yaparak yaşayan biri değilim. Osmangazi Kültür Merkezi’nde 1996 yılında oyunculuk kursuna başladım. Tiyatroya tamamen tesadüf eseri başladım diyebilirim. Kız kardeşimi, Bursa Osmangazi Kültür Merkezi’ne oyun izlemeye götürdüm. Kurs vardı, hoşuma gitti enteresan geldi… Belediye Konservatuarı olarak da geçer. Orada çok kıymetli insanlarla tanıştım ve çalışma fırsatı buldum. Konservatuara ilk girdiğimde “ben zaten her şeyi biliyorum” gibi geliyordu. Tabii yaş 17. Her yaş aldığımızda ve geriye dönüp baktığımızda, noktaları tamamlayarak, hep yeni bir şey katarak yolumuza devam ediyoruz. Şuan gerçekten, başka ne yapabilirdim diye düşünüyorum, 23 senedir oyunculuk yapıyorum, başka bir iş yapmayı hiç düşünmedim.

Kaç yaşındasın?

35.

Nerelisin?

Annemin, babamın doğum yeri Merzifon. Ama babam memur olduğu için ben doğduktan sonra Ankara, İzmir, İstanbul, Bursa gezdik. Aralarda hep Ankara git gelim oldu. Son olarak yerleştiğim yer Ankara.

Eğitimine hep oyunculuk üzerinden mi devam ettin?

Dört sene belediye konservatuarı üzerine özel tiyatrolarda çalıştım. 2002’de Selçuk Üniversitesi Devlet Konservatuarına girdim, 2006’da mezun oldum. 4 yıl devlet tiyatrolarında çalıştım. Ardından askerlik yaptıktan sonra yol beni İstanbul’a savurdu. Devlet Tiyatrosu’nda beklentilerimin karşılığını tam hayal ettiğim gibi  bulamadığım için; televizyon ve özel tiyatroda oyunculuğa devam ettim.

Senin usta olarak kabul ettiğin kişi kim?

Çok var aslında. Bir tanesini sayıp diğerlerini es geçemem. İdol olarak gördüğüm; Şener Şen, Haluk Bilginer, Çetin Tekindor ve daha birçok usta var. Bu insanlarla bir kare beraber oynamayı çok isterim. Hoş heyecandan ölürüm herhalde.

Kariyer yolculuğunda kararlarını neler  şekillendirir?

Vefa. Hayat seçimlerim vefa ve dostluk üzerine kuruludur. Hayat zaten sizin için planını yapar. Evet, binlerce olasılık, seçenek var. Bugün bir adım eksik attığınızda hayatınız bambaşka şekillenebilir. Evet, en büyük amacım iyi bir oyuncu olabilmek ama önce iyi bir insan olabilmelisiniz ki; sonra iyi bir oyuncu olabilesiniz. Babamın en büyük öğüdü: “makam, mevki gelir geçer, insanlara bıraktığın ismindir.” 22 yaşında İstanbul’a geldim. Babam bir de İstanbul’da çıkarı olmayan kimse, kimseye selam vermez demişti, doğru demiş. Gerçekten İstanbul’un öyle bir durumu var.

Memur çocuğu olmak, tayinlerle birlikte sürekli yeni bir yer ve yeni insanlara alışmaya çalışmak nasıl bir duygu?

Lise bitene kadar 14 tane okul değiştirdim. Tabii 14 okul değiştirmiş olmak beni daha sosyal biri yaptı. Arkadaş edinmekte zorluk çekmem. En kötü huylarımdan biri insanlarla hemen samimi olmam. Fazla içimi açıyorum. 14 tane okul değiştirince bin tane arkadaş ediniyorsun. Ve geriye sadece 3 tanesi kalıyor. Yani arkadaşlık çok oluyor dostluk az.

Kariyer yolculuğunda bir kırılım var mı birisi tarafından söylenilen bir cümle bile olabilir?

Bir tane değil o kadar çok dönüm noktası var ki… Bir işi seçmek yerine diğer işi seçmek de bir dönüm noktası. Ama her ne olduysa oldu ve ben şuan geldiğim yerden memnunum. Hayatta eğer ki seçme şansım varsa; hep inandığım şeyi tercih ediyorum.

İstanbul’dan bahsedelim biraz şuan Mardin’de yaşıyorsun. İstanbul’da en çok neyi özlüyorsun?

Denizi. Bir de maçlara gidemiyor olmak can sıkıcı.

Neyi özlemiyorsun?

Trafiği. Ankara’lı olduğum için deniz olmadan da yaşayabiliyorum.

Hangi takımı tutuyorsun?

Fenerbahçe. Yürürken insanların üzeride sarı-lacivert şeyleri görünce mutlu olanlardanım. 7 yıldır kombinem var. Maçlarını kaçırmamak için elimden geleni yaparım. 1 yıldır Mardin’de olduğumuz için stada gidip izleyemiyoruz.

Diyelim ki Kız arkadaşının doğum günü ve  o gün  derbi maçı var…

Net maçta oluruz, hayatınıza bir kişiyle devam ederken karşılıklı birbirinizi nelerin mutlu ettiğini anlıyorsunuz ve bu öncelik mevzusu olmayıp birbirini mutlu eden şeyleri yapmak oluyor. Eğer kız arkadaşınız da futbola ilgisiz değil ve aynı takımı tutuyorsanız o da işin bonusu.

Nasıl bir set ortamınız var?

Hepimiz aynı apartmanda yaşıyoruz. Gerçekten aile gibi olduk. Mesela; setten geldin, yemeğin yok, yazıyorsun gruba, menüler yağıyor. 1 yıl oldu sette hiç sorun yaşamadık. Şehirdışı işlerde 7/24 birarada olduğunuz için zorlayıcıdır ama ben inanılmaz mutluyum. En çok şükrettiğim noktalardan bir tanesi bu.

Üzerinde çalıştığın farklı bir proje var mı?

Çok uzun yıllardır bir şeyler yazıyorum. Bir gün belki çekerim umuduyla… Bazen cahil cesareti ile yazıyorum ve okuyunca “aaa bu  zayıf bir hikaye olmuş” diyorum kendi kendime, bir zaman sonra  tekrar yazmaya motive oluyorum ve  yazıyorum. Tabii herkes kendi işini yapsın ama ben yazmaktan zevk alıyorum.. Bir gün hayata geçirme planın var mı diye sorarsan; ego denilen şey var ya, içten içe bazen dürtüyor. Şimdilik yazıyorum, eğleniyorum.

Oyuncu olmak isteyen, oyunculuk okuyan genç bir kitle var. Onlara neler söylemek istersin?

Artık birçok şey eskisi gibi değil, Nerdeyse her semtte  tiyatro ve oyunculuk üzerine eğitim veren yer var. Bence bu hem avantaj hem dezavantaj.. İnsanların amacı çok önemli. Beyaz yakalılar, iş hayatında kendimi daha iyi ifade etmek istiyorum, bunun için drama dersi almak istiyorum diyorlar. Bu kesimi ayrı tutarak konuşuyorum. Bir de oyuncu olmak değil, meşhur olmak için kestirme yollar arayanlar var. Dert, ben bir diziye nasıl girerim… Herkesin sosyal medyasında, canlı yayın yapma takıntısı da bu yüzden… İnsanlar ünlü olmak istiyor. Ama gerçekten oyuncu olmak isteyen arkadaşlarıma, meslektaşlarıma tavsiye edebilecek yaşa geldiysem söyleyebileceğim şey şu: “Başka bir şey yapamam, sadece bununla mutluyum.” diyorlarsa, vazgeçmesinler! Mutlaka bir yerde, bir şey olacak, buna inansın.

Hiç karaktere girip çıkamadığın oldu mu?

Değer verdiğim, çok iyi bir oyuncu, mafya babası gibi bir şey oynuyordu, silahla gezmeye başladı. 14 yaşında, 4 çocuktan dayak yedi. Oturduğu mahalleden, evini satıp, taşınmak zorunda kaldı. Sen bu karaktere, neden bu kadar giriyorsun? Şükür ki, bu anlamda  hala sağlıklı bir noktadayım; bu benim işim; canlandırdığım karakter “kayıt” dediğinde ortaya çıkar ve “kestik” dendiğinde ben yine benim..

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Bu aralar, dizilerde şiddet ile ilgili çok konuşuluyor. “Çoluğumuz çocuğumuz etkileniyor” diyorlar… Dizilerde, şiddet uygulayan kişi çoğunlukla kötü karakter olarak adlandırdığımız karakter oluyor, biz onu “kötü örnek” olarak ilan ediyoruz. İnsanların bundan etkilenmemesi için; dizileri kaldırmak çözüm değil. Biz kurgu çekiyoruz, belgesel değil. Çözüm; eğitim seviyesini yükseltmektir. Bu, Türkiye’de ciddi bir sorun. Misal dünyayı kasıp  kavuran “La Casa De Papel” dizisini izleyip, darphaneyi mi bastık? İnsan iyiye ve güzele özenir, kötüye özenmez. Dizi izlediğinizde genelde kahramanı örnek alırsınız, kahramana aşık olursunuz, bu da bizim iyi olan karakterimiz olur. Bu bir savunma değil yanlış anlaşılmasın, ama kurgu olan şeylerle mücadele etmek yerine, gerçekle mücadele edip şiddeti hayatımızın her alanından çıkaralım…