Ali Şenel – Kuşları Fotoğraflamak Tek Hedefim Oldu

İş hayatının kimileri için konforlu kimileri için sıkıcı olan sistematiğini, fotoğraf tutkusu için terk eden Ali Şenel’in, kuş fotoğrafı çekmek için çamurlarda yuvarlanmaya doğru evrilen hikayesini konuştuk…

Ali Şenel kimdir bize kendinizi anlatır mısınız?
1980 yılında Burdur’da dünyaya geldim. İlköğretim ve lise eğitimimi Burdur’da tamamladım. Sonrasında Dumlupınar Üniversitesi Matematik bölümü bitirdim. İkinci Üniversite olarak İşletme okudum ve İşletme Yönetim Organizasyon üzerine Yüksek Lisans yaptım. Uzun süre kurumsal alanda çalıştım. Özel sektörde yaklaşık 9 yıl Matematik öğretmenliği yaptım. Daha sonra kamuda bir süre görev yaptım. Ancak fotoğraf tutkum beni sürekli doğada olmaya ittiği için kamusal alan beni fazlaca bunaltıyordu. En sonunda fotoğraf galip geldi ve hobim olan fotoğraf, mesleğim oldu.

2017-2018 yıllarında hayalim olan ‘’Kaybolmadan Keşfet’’ projesini gerçekleştirdim. Bu proje ile tüm Türkiye’yi dolaştım ve 54.000km yol kat ederek yaban hayat çekimleri yaptım. Projenin amacı özellikle büyük memeli hayvanların (ceylan, yaban keçisi, ayı, kurt, geyik vb.) fotoğraflanmasıydı ve Çizgili Sırtlan hariç tamamının fotoğraflarını çekmeyi başardım. 300’ün üzerinde kuş türünün fotoğraflarını çektim.

Şu anda fotoğrafçılığın yanı sıra Belgesel film çekimleri yapıyorum. Kurumsal tanıtım, eğitim ve reklam videoları çekiyorum. www.senelfoto.com blog sayfasını yönetiyorum ve Fotoğraf Dergisi’nde yazılar yazıyorum. Fotoğraf ve teknoloji markaları için sosyal medyada içerikler üretiyorum. Ali Şenel Youtube hesabımda Fotoğraf, Teknoloji ve Doğa içerikli videolar paylaşıyorum. Çalışmalarıma sosyal medyada @senelfoto isminden ulaşabilirler.

Fotoğrafla kaç yaşlarında tanıştınız?
Fotoğrafa birden ortaya çıkan bir hevesle 24 yaşında başladım. Yüksek lisans yaparken 2004 yılında ilk fotoğraf makinemi aldım ve fotoğraf maceram başlamış oldu. Daha öncesinde çevremde fotoğraf çeken kimse yoktu ve fotoğrafçılık bilgim de yoktu. Sosyal medyadan ve haliyle Youtube gibi platformlardan bir şeyler öğrenme imkanı da yoktu. Bu sebeple çok fazla fotoğraf çekip bol bol fotoğraf kitapları okudum. Her şeyi deneyerek ve kitaplardan öğrendim. Bir yıl sonra Üniversitede ilk kişisel sergimi açtım. Amatörce ama cesaret veren bir gelişme olmuştu benim için. Sonrası da geldi…

Vahşi doğa fotoğrafçısı olmaya nasıl karar verdiniz?
Fotoğrafa ilk başladığımda her şeyi çekiyordum. Özellikle manzara ve makro ağırlıklı çalışıyordum. Ama sokak ve portre fotoğrafları da çekiyordum. Zamanla doğal akışında manzara fotoğrafları öne çıkmaya başladı. Manzara için doğaya daha çok çıkmaya başladım. Doğada çekim yaparken bir anda sulak alanlarda kuşların peşinde koşarken buldum kendimi. Kuşları fotoğraflamak için uğraşırken zamanı fark edemiyor ve saatlerce fotoğraf çekiyordum. Yerlerde sürünüyor, görünmemek ve kuşları kaçırmamak için olmadık şeyler yapıyordum. Daha sonra kuşları fotoğraflamak tek hedefim oldu diyebilirim.

2008 yılından sonra artık neredeyse sadece kuşları çekmeye başladım. Onları daha yakından çekebilmek için farklı teknikleri öğrendim. Tele objektifler aldım. Kuş fotoğrafçılarının tecrübe ve fotoğraflarını paylaştıkları dijital platform olan Trakuş’a üye oldum ve oradan edindiğim bilgiler ile kuş fotoğrafçılığını daha da ilerletme imkanı buldum. Kuşları tanıdım, isimlerini öğrendim. Artık neredeyse her hafta sonu kuşları fotoğraflamak için göllere ve bataklıklara gidiyordum. Böylece yaban hayat fotoğrafçılığı benim adıma başlamış oldu. 2017 yılından bu yana profesyonel olarak doğa ve yaban hayat fotoğrafçılığı yapıyorum.

Vahşi yaşam fotoğrafçısı olarak karşılaştığınız başlıca zorluklar nelerdir?
Genelde yabani hayvanların vahşi ve tehlikeli olduğu düşünülür ve yaşanacak zorlukların genelde bu hayvanlardan kaynaklı olduğu zannedilir. Ancak ben hiçbir yabani hayvandan zarar görmedim veya ciddi anlamda bir tehlike yaşamadım. Yaban hayvanlarının tamamı biz insanlardan korkuyor ve bizleri gördükleri zaman kaçıyorlar. O nedenle Ayı ve Kurt gibi bizim ülkemizde yaşayan en büyük yırtıcılarda dahil olmak üzere tüm yabani hayvanlar insandan uzak duruyor.

Ancak ben asıl zorluğu -ki birçok yaban hayat fotoğrafçısı benzer şeyleri söyleyecektir- böceklerden yana yaşadım hep. Farklı habitatlarda farklı böcekler bulunuyor ve bazıları gerçekten çok kaşıntı ve rahatsızlık yapıyor. Zehirli olanlar da olabiliyor. Bazı örümcekler ve akrepler tehlikeli olabiliyor. Nereye oturduğunuza veya gizlenmek için nereye uzandığınıza dikkat etmeniz gerekiyor. Günlerce alerji ve böcek ısırıkları yüzünden kaşındığım ve ilaç kullandığım dönemler oldu.

Bir de doğa sizi zorluyor. Doğa her ne kadar şehirden daha güvenli olsa da; bataklık, kayalıklar ve karlı zeminler riskli olabiliyor. Bir defa şelaleden düştüm ve tamamen ıslandığım için epey üşümüştüm. Kısa sürede kurulanma imkanım olduğu için sorun olmadı ama zor bir durumda donmaya kadar gidebilirdi. Bir keresinde de Tunceli’de, Şubat ayında yaban keçilerini fotoğraflamak için dağlardaydım. Her yer karla kaplıydı ve kayalık bir tepeye tırmanıyordum. Buz tutan kaya sebebiyle ayağım kaydı ve yaklaşık 50m yamaçtan aşağıya yuvarlanmıştım. Başka bir kayaya çarpmamış olmam ve aşağısının uçurum olmaması en büyük şansımdı. İyi giyinmiş olduğumdan tekrar tırmanıp çekime devam ettim. Göle ekipmanımı düşürdüm ve objektifim kullanılmaz hale geldi… Bunun gibi kazalar işte…

Fotoğraf çekerken en çok zorlandığınız vahşi hayvan hangisi?
Beni en fazla zorlayan Vaşak oldu. Çok zeki ve gizemli bir canlı. Ormanlarda adeta hayalet gibi yaşıyorlar. Ona Hayalet Kedi diyenler dahi var. Gece aktif oldukları için gündüz görebilmek neredeyse imkansız. Gündüz vakti görebilmek için ormanlarda insan yaşamından uzak alanlarda aramak ve çok şanslı olmak gerekiyor. Bazen yolda hiç beklenmeyen bir anda insanların karşısına çıkabiliyor ama henüz benim karşıma çıkmadı… Sadece fotokapan ile çekebildim.

Şimdiye kadar çektiğiniz en unutulmaz yaban hayatı fotoğrafından ve bu kadar özel kılan şeyden bahseder misiniz?
Aslında her bir canlıyı fotoğraflarken heyecanlanıyor ve çok keyif alıyorum. O nedenle her biri özel. Ama yine de Geyiklerin bende yeri ayrı. Onların peşinde çok koştum. Özellikle Alageyikleri ilk fotoğrafladığım zaman çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Memeli fotoğraflarının paylaşıldığı Tramem platformunda, ülkemizde doğal ortamında çekilmiş 6. fotoğrafını çeken kişiydim.

Henüz görmediğiniz bir vahşi yaşam var mı?
Evet, hem de çok yer var. Çünkü profesyonel olarak başladığımdan bu yana ilk hedefim Türkiye’nin yaban hayatını belgelemek oldu. Bu nedenle de yurtdışına çekim yapmak için çıkmadım. Şu anda sadece ülkemiz özelinde çalışmalar yürütüyorum. Çekilerine devam ettiğim belgeseli bitirir bitirmez yurtdışı planlarım var. En çok da kuzey benim ilgimi çekiyor. Kuzey Kutbu, Finlandiya, Norveç ve Kamçatka gitmek istediğim yerlerin başında geliyor. Sonrasında tabi ki Afrika…

Vahşi doğa fotoğrafçısı olmanın en çok sevdiğiniz yanı nedir?
Tek kelime ile Doğa. Evet, en sevdiğim yanı doğada olmak; o havayı koklamak, toprağa, suya ağaçlara dokunmak, soğuğu, sıcağı hissetmek, rüzgarın saçlarımı okşaması, yağmurun yüzümü yıkaması, yıldızları, zirveleri izlemek…
Biz insanlar doğanın bir parçasıyız. Doğadan koptukça kendimizden de uzaklaşıyoruz. Doğaya zarar vermeden, onu koruyarak doğada zaman geçirmemiz gerekiyor. Bu insan için adeta terapi gibi bir şey. Uzun süre doğaya çıkamazsam huzursuz ve gergin oluyorum. O nedenle yaban hayat fotoğrafçılığı şehirden, gürültüden ve bazen de insanlardan uzaklaşmak için harika bir sebep oluyor benim için… Sessizliği seviyorum.

Kariyerinizin başlarında sizi etkileyen bir fotoğraf/fotoğrafçı var mıydı? Şimdi kimlerin işlerini beğeniyorsunuz?
Evet vardı. Michael Nicholsve Vincent Munier fotoğraflarını uzun uzun izlediğim ve hayran olduğum fotoğrafçılardı. Art Wolf, ve Türkiye’den de Süha Derbent ilham aldığım fotoğrafçılardı. Şimdilerde Tim Laman, David Yarrow ve genç bir fotoğrafçı olan Bence Mate takip ettiğim fotoğrafçılardan…

Fotoğraf çekmeden önce ne tür hazırlıklar yapıyorsunuz? Ekipmanlarınızın çeşitleri, özellikleri ve değerleri hakkında bilgi alabilir miyiz?
Çekim yapacağım alana ve mevsime göre hazırlık yapıyorum. Çadır, gizlenme ağı, kamuflaj, tripod, mat, fasulye torbası, sağlam kıyafetler ve iyi bir bot temel ekipmanlarım. Kamp mutfağı her zaman yanımda. Mevsimine göre çizme, uyku tulumu, kar kamuflajı gibi farklılıklar da oluyor. Doğada kamp kurmayı seviyorum.

Fotoğraf ekipmanı olarak en az iki fotoğraf makinesi kullanıyorum. 150-600mm tele objektifim ve geniş açı yedek objektifim oluyor. Kendi ekipmanım Nikon D7100 gövde ve Tamron 150-600mm objektif. Ayrıca video için de Sony A6400 kullanıyorum. Ancak proje bazlı çalışmalarda Nikon, Canon, Sony ve Sigma farklı yıllarda bana sponsor oldular. 2020 yılında da bir aksilik olmaz ise Nikon ekipman sponsorum olacak.

Yeni başlayan ve vahşi hayat fotoğrafçılığında kariyer yapmayı düşünen genç fotoğrafçılara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Doğayı ve doğada olmayı gerçekten seviyorlar ise bu işe başlasınlar derim. Çünkü tahmin edilenden çok daha fazla zorluk ve zahmet var. Uzun yolculuklar, az uyku, kamuflajda saatlerce beklemek vs gibi hem fiziki hem de duygusal zorlukları var. Ancak doğayı sevince bunlar keyif haline geliyor. Bir de ülkemizde yaban hayat fotoğrafçılığı ile para kazanmak ve sadece bu işi yaparak yaşamak çok zor. O nedenle çok çalışmalı ve gerçekten özel içerikler üretebilmeliler. Tek bir türe odaklanıp çalışmak da o türün uzmanı olmalarını ve danışmanlık, rehberlik gibi işler de yapmalarını sağlayabilir.