Alt Yapısı Olmayan Şöhret İnsanı Zehirler “Anıl Çelik”

Bu ay “Ünlüler Mutfakta” bölümümüzün konuğu, oyuncu Anıl Çelik oldu. Çalışırken aynı zamanda eğlenebilmenin bir şans olduğunu düşünüyorum. İyi insanlarla karşılaşmak da, her geçen gün, her şeyin sanal ve yapay bir yere doğru gittiği günümüzde muhteşem hissettiriyor. Anıl Çelik, bence son zamanların, televizyonlardan göz kırpan en yetenekli oyuncularından… Yolu hep açık olsun…

Eğlenerek, gülerek gerçekleştirdiğimiz çekimimize ev sahipliği yapan, Türk Lezzet Müzesi’ne ayrıca bir teşekkür… Yöresel mutfakların bir çatı altında toplandığı, Türk Mutfak kültürüne dair birçok farklı lezzeti, farklı restoranlarda bulabileceğiniz, kolektif bir lezzet noktası. Bize mutfağını açan ve mantı açmamıza vesile olarak, havamıza hava katan “Makule” çalışanları ve tatlı sahibesi Gülay Hanım’a da selam olsun…

Birçok tiyatro oyunu ve dizide rol almışsın. Ödülün var. Ama bu işlerin handikabı, bir işle fark edilmeyi umarak yola devam edebilmek… Umudun peşinde koşarken yorulduğun oldu mu?

Umudun peşinde koşturmak da delilenebilir, yaptığın işin taçlanması da denilebilir. İşin taçlandırıldığında, başarılı bir oyuncuyken, tanınan bir oyuncu oluyorsun. Tutan bir dizi aracığıyla, daha çok insana ulaşınca, geri dönüşleri de sana daha güzel oluyor.

Çevre baskısı ile baş edebilmek ne zordur…Ah, o maaşlı bir işe mi girsen diye dolanan teyzeler…

O insanın motivasyonun düşüren bir şey. Ben en çok,“şimdi sırada ne var?”sorusu soran arkadaşlarıma cevap verirken zorlandım. O soru karşısında insan, bir şey yok deyince kendini başarısız hissediyor. Aslında öyle değil. Her şeyin bir zamanı var. Öyle karamsar olduğum zamanlarda oldu. Bana bu işin başından beri en çok destek olan ailemdir. Sen işine ve yapacağın şeye odaklan, iyiysen mutlaka başarılı olursun dediler.

Ailende başka oyuncu var mı?

Yok. Biz ailece, haftasonları, operaya, tiyatroya giderdik. Benim sahne heyecanım zaten orada oluşmaya başladı. Sahnedeki insanları izleyince salonda değil, sahnede olmak istedim. Lisedeyken, temsillerde yer alıyordum ama ciddi adımım Ankara Sanat Tiyatrosu ile olmuştur. Benim için çok büyük bir okuldur.

Nerelisin?

Ankaralıyım.

Her ailede, enerjisi yüksek, gelse de eğlensek denilen birileri vardır. O sen misin?

Evet, bir de küçük teyzem. Onunla kıyafetler giyinip, kostüm yapıp, kendi ailemizin içinde temsiller yapardık. O zamanlar oyunculuğu, meslek olarak hiç düşünmüyordum. Dershanede tarih hocam vardı. O zaman bana hep geleceğin tiyatrocususun, görürsün bak derdi. Ben, yok derdim hukuk okumak istiyorum derdim. Hukuk bölümünü kazandım da ama gitmedim. Sonuçlar geldiğinde, Cunda Adası’ndaydım. Babamla bir konuşma yaptım ve tiyatro istiyorum dedim. O da bana “o zaman neden bu kadar puan aldın” dedi. Sonra, nasıl istiyorsun öyle dedi.Ailemin üzerimdeki emeği çok büyük. Abim edebiyat öğretmeni. Babam da öğretmen. İnanılmaz eğlenceliyiz. Bizim evde, espriler havada uçuşur. Mizah bizim bütün sülalede vardır. Evde sürekli ince espriler döner yani.

Şimdi seni izleyince nasıl hissediyorlar var mı bir yorumları?

Hoşlarına gidiyor ama çok alıştılar. Beni de çok rahatsız ediyor aslında. Normal bir şeymiş gibi davranıyorlar.

Dizini izlemedikleri zaman oluyor mu?

Evet, oluyor bence çok hissediyorum. Nasıldı diye sorduğumda; iyiydi, yani, şey, güzeldi diyorlar. Olmayan sahneye şu sahne nasıldı diyorum, güzeldi diyorlar.

Komedi oynuyorsun. İnsanlar sana gülüyorlar. Genelde oyuncular, üzerine yapışacak şeylerden korkarlar. Böyle bir kaygın var mı? Bir de hangi oyuncuyla röportaj yapsam soruyorum. Oynamayı hayal ettiğiniz bir rol var mı diye… Yüz kişiden 90’ı ya psikopat birini ya da bir fahişeyi oynamak isterim diyor. Nedir bu fahişe / psikopat merakı?

Belki, uç noktalar olduğu için öyle diyorlardır. Oyunculuğu en iyi o rollerde gösteririz diye… Dişi karakterler olduğundan dolayıda olabilir. Benim,aman üstüme yapışacak, ne yapacağım gibi bir korkum yok açıkçası. Şener Şen, yıllarca üst düzey komedi yaptı. Bence oyuncuların, gelen rolü nasıl çıkaracağım kaygısı olmalı. Komedi gelir, beğenmezsen oynamayabilirsin. Zorla kimse kimseyi oynatmaz. He, öyle roller mi geliyor, olabilir, oda bir süreçtir. Bundan da zevk almak lazım.

Herkesin tanınmış kişi olmakla ilgili bir fantezisi var. Herkesin ünlü olma isteğini nasıl yorumluyorsun?

Aslında popüler olma güdüsü bu cihazlar yokken de herkeste olan bir istekti. Okulun popüleri olayım, bilmem bir şeyin popüleri olayım gibi şeyler vardı. Fakat teknolojiyle çok daha kolaylaştı.Değişik bir şey yaptığında mantıklı olsun yada olmasın insanlar izliyor ve popüler olmaya başlıyorsun. Alt yapısı olmayan şöhret, insanı zehirler. Benim de beğendiğim youtuber’lar var. Ama altta, herhangi bir konu hakkında bilgisi olmayan, sadece ünlü olmak isteyen tehlikeli bir jenerasyon var. Bu tarz şeylere çok fazla prim sağlamamak gerekiyor. Süreç de bunu gerektiriyorsa, yapacak bir şey yok açıkçası.

Kaç doğumlusun?

87 Aralık.

80 doğumlular, 90’lılara göre biraz daha romantik kaldılar gibi geliyor. Sokakta oynarken, bir ekrandan dünyaya ulaşabilme yolculuğuna tam adapte olamadık sanki… Sen adaptasyonunu tam anlamıyla yapabildin mi? Ne bileyim, bu kanaldan para kazanma taktiklerini falan öğrenebildin mi mesela…

Tamamen çağa adapte olamadım aslında… Cep telefonun çıktığını bilen bir nesiliz ve bütün bu süreci gözlemledik. Sokakta da oynadık. Telefonu da elimize aldık, bırakmadık. Ama çağa tamamen adapte olmak, biraz android olmak gibi geliyor. Sokakta oynamış olmaktan kalan bir romantizm kaldı benim içimde.

Sosyal medya hesaplarından reklam alıyor musun?

Hayır almıyorum. Bunu çok iyi kullananlar var, ben çok iyi kullanamıyorum. Karşıda değilim kullanabilirim. O da bir ticaret sonuçta.

Sokakta aldığın ilginç tepkiler var mı?

Çok sıcak kanlı davranıyorlar. İnsanlarla ilişkimiz güzel.

Tiyatro devam ediyor mu?

Tiyatro devam edemiyor.

Var mı yeni planlar?

Tiyatroya devam etmek istiyorum. Fakat şu7, 8 ay çok mümkün durmuyor. Şuan için dizi devam ediyor.

Sen oyunculuğu nasıl tarif edersin? Bana şizofrenik bir yanı varmış gibi geliyor. Sen oyuncuların ruh hallerinin normal olduğunu düşünüyor musun?

Çocukluğumdan beri kurduğum hayallerdir. Oyunculuk hayal kurma gücünün yüksek olmasıdır. Oyunculuk metotları vardır. Doğru bir şekilde yaptığın zaman,role girip çıktığında bundan etkilenmezsin. Fakat  dediğim gibi eğitim, bilgi burada önemli oluyor zaten. Yani bunu kaptırdığın anda, karıştırabilir, kendi karakterini yitirebilirsin…

Var mı öyle arkadaşların?

Ankara döneminde, Hamlet’e hazırlanan bir arkadaşım vardı. Zor bir dönem geçirdi.5, 6 ay ciddi çalıştıve çıkamadı, bunun için psikolojik destek aldı. Alt metin çalışması yaptığı için onu kendine o kadar inandırdı ki,o karakter ona kök oldu. Çok normalmiş gibi anlatıyorum da, öyle değil tabii.

Aşk hayatında ilişkilerini nasıl yürütüyorsun? Bir oyuncunun ilişkisinin yürümesi zor bir şey mi?

Sektör dışından biriyse, ona gerçekten bu camiayı, çalışma ortamına iyi anlatmak gerekiyor. Çünkü aslasaat 22.00’da bitecek şeyin, nasıl sabah 03.00’da bittiğini anlatamazsın. Mesela; 1 saatir telefonunu hiç mi eline almadın diyen var. Böyle olunca o ilişki ilerlemiyor. Sektörden biriyse ki, genelde öyle olur çünkü çevren bu insanlardan oluşuyor. Orada da egolar devreye giriyor. Ben başaramadım açıkçası…

Evlenmeyi düşünüyor musun?

Tabii. O bir süreç, öyle bir şey gelişirse evlenirim. Karşı değilim. Kalabalık bir ailede büyüdüğüm için bende isterim tabii ki. Tek başıma yaşayıp gitmek istemem.

Set ortamı nasıl? Eğleniyor musunuz?

Sette çok eğleniyoruz. Ekip gerçekten harika. Yönetmenimiz o kadar alan sağlıyor ki oynarken, serbest bırakıyor, onun da çok büyük katkısı var.Çok doğaçlama var. %40 %50 doğaçlama diyebilirim. O anda olmasa da öncesinde çalışıp ‘şurada şöyle bir şey yapayım’ diye düşünüp yönetmenimizle konuşunca, o da ‘tamam o zaman şurayı da şöyle yap’ diyor. Zaten Ceycey de, birçok durum doğaçlayarak ortaya çıktı.

Bir Ankaralı’nın gözünden İstanbul nasıl bir yer? İlk geldiğinde seni korkuttu mu? Sanırım bir hikayen var, bir dizi iki sezon devam edecek denmiş, beşinci bölümünde kaldırılmış.

Evet, beşinci bölümde kaldırılmıştı. O zaman Fox Tv yeni açılmıştı. Reyting gözetmeksizin proje yapacağız diye söylenmişti. 19 – 20 yaşındaydım. İstanbul’a tek başıma geldim. İstanbul’a adapte olmakta çok güçlük çektim.

Ankara ile İstanbul’un nesi farklı?

İstanbul farklı diyemem de, insanlar çok yüzeysel gelmişti. Herkes birbiriyle çıkarı için görüşüyor gibiydi. Samimiyet, dostluk yakalayamamıştım o zaman. Ve geldiğimde burada tanıdığım kimse yoktu.

Dönmeyi düşündün mü?

Dönmeyi hiç düşünmedim. İnat edip ‘ben seni yeneceğim’ gibi hırslarım yoktu ama bir şekilde burada yapacağım dedim.

İstanbul’un en çok neresini seversin?

Tarihi Yarımada bana çok mistik geliyor. Çok severim. Oranın enerjisi çok değişik geliyor bana. Bazen geceleri arabayla çıkar, gezerim.

Seninle ilgili bilmediğimiz bir şey? Bir takıntın var mı mesela?

İş ile ilgili var. İşe başlarken bir karakteri daha kolay bir şekilde çıkarabilecekken zorlaştırıyorum, daha sarmal hale getiriyorum daha iyi olsun diye. Ama bu benim bazen uykularımı kaçırıyor. Orada kendime çok gol atıyorum.

Biraz da yemek konuşalım. Sofra, yemek yapmak, yemek yemek senin hayatında ne kadar yer kaplıyor?

Lezzeti çok severim, yemek yemeyi çok severim. Kırmızı ete bayılıyorum. Yemek yemek hayatımda üçüncü sırada diyebilirim, o kadar çok seviyorum.

İlk iki?

Bir aile, iki oyunculuk. Üçüncü de yemek. Biraz acayip oldu gerçi ama yemek yemek ilk beşte diyebilirim.

Aşk kaçıncı sırada?

Aşkta ilk üçte.

Yapmayı planladığın, hayalini kurduğun bir şey var mı?

Tiyatroya, sahneye dönmek istiyorum. Onun dışında bu işe başladığımdan beri – tabii bu benim ütopyam – bir tiyatro köyü kurmak istiyordum. Çocukları çok seviyorum. Çok saf ve temiz baktıklarını biliyoruz zaten. O yüzden, gerçekten çocuklarla tiyatro yapmak istiyorum. Onları sahnede izlemek, onları bilebildiğim kadarıyla yönlendirmek, eğitim vermek isterim. Ve bir ücret karşılığı olmadan. Bunun için çok çalışmam gerekiyor tabii ki. Umarım yapabilirim.