Berna Tanverdi ile Mimarlık Üzerine Sohbet

Başarılı projeleriyle tanıdığımız Berna Tanverdi’yi kendi anlatımıyla tanıyabilir miyiz?
Mimarlık eğitimimi ODTÜ’de tamamladıktan sonra yüksek lisans eğitimim için Amerika’ya gittim; Miami Üniversitesi’nin kentsel tasarım yüksek lisans programı kapsamında, bir sömestr Roma, bir sömestr de Almanya, Bauhaus’ta tasarım stüdyolarına katıldım.
Master eğitimimi tamamladıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve BT Mimarlık adıyla tasarım ve proje ofisimi kurdum, o dönemde bazı yarışmalara katıldım.

Yalnız ve farklı ekiplerle birlikte katıldığım bu yarışmalarda bazı ödüller kazandım. Akademi ile bağım hiç kopmadı, aynı zamanda önce ODTÜ’de daha sonra Bilkent Üniversitesi’nde mimari tasarım stüdyosu dersleri vermeye devam ettim. Bununla birlikte, ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde devam etmekte olduğum doktora çalışmalarımda, mimarlıkta kuram ve pratik konuları üzerine hem çalışıyorum, hem de kendi hayatımda bunu birebir yaşıyorum.

BT Mimarlık’ın kuruluş hikayesinden ve ardından gelen projelerinizdeki yönelimlerinizden kısaca bahseder misiniz?
1998’de kurduğum BT Mimarlık bünyesinde ağırlıklı olarak konut ve ofis projeleri üretiyoruz. Yapıları, ait oldukları kentsel doku içinde, çevresi ile bütün olarak ele alan, üst ölçeklerdeki bağlamının değerlerini ön plana çıkartan, alt ölçeklerde ise insan faktörü üzerine duyarlı detaylar üreten bir firmayız.

İnşaat sektörünün kar/hız döngüsü içinde yer almak yerine, son kullanıcılarla birlikte çalışmayı, onların “hayaller”inin gerçeğe dönüştüğü, bireysel yaşam koşullarını yakından tanıyarak, yaşam felsefelerinin mimariyi şekillendirdiği yapıların, ‘kent-mimari kabuk-iç mekan’ üçlü bütünlüğü içinde ele alarak tasarlanması ilkesi ile sayıca az ve nitelikli işler üretme hedefiyle çalışmaktayız. Bu inançla uzun soluklu projelerde, işverenlerle çoğunlukla dostluğa dönüşen yakın temas çalışma süreci sonucu ‘kişilere özel’ mekanlar yaratmak temel prensibimizdir.

Projelerinizdeki temel yaklaşımlarınızı ve farkınızı ortaya koyan tasarım çizginizi nasıl özetlersiniz?
İşverenlerimizden gelen talepler doğrultusunda ve bizim de tercihimizle, çoğunlukla mimari ile başlayan proje süreci, iç mekan tasarımları ve detayları ile devam ederek, mobilya imalat aşamalarına kadar sürekliliğini koruyor. Çoğunlukla inşaat kontrolörlüğünde de devrede olduğumuz için, tasarımlarımızın kağıt üzerinde kalmayıp, gerçekleşme aşamalarında da olası değişikliklerde karar süreçlerine dahil olabiliyoruz. Bu bizim için olduğu kadar işverenlerimiz için de avantaj sağlıyor, onların talep ve beklentilerini anlamış, ortak noktalarda buluşmuş oluyoruz.

BT Mimarlık olarak küçük ölçekli fakat özel projelerde yer alıyoruz. Hız, kar, maliyet sıkışıklığında yapmak ve satmak üzerine kurulu bir sistem içinde değil de, daha çok bir bakıma hayaller gerçekleştirmek, ofis veya konut hangi proje olursa olsun, son kullanıcının beklentilerine, yaşam felsefesine uygun mekanlar, objeler, yapılar tasarlamak beni heyecanlandırıyor. Bu bakış açısıyla çoğunlukla konut ve ofis yapıları ve iç mekan tasarım projeleri üzerinde çalışıyoruz.

Akademisyenlik ve mimari projeleriniz arasından nasıl bir denge sağlıyorsunuz?
Mimarlık mesleğinin çok yönlü, çok boyutlu ve multidisipliner yapısından dolayı, ofise kapalı bir sistem içinde proje üretmeyi yeterli bulmuyorum; teknolojinin, bilginin çok hızlı üretildiği ve tüketildiği günümüzde, sürekli gelişim sağlamak zorundayız. Bunun en iyi yolunun eğitimin ve araştırmanın içinde olarak ve aynı zamanda farklı alanlarda da üreterek zenginleştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Benim için bu araçlardan en önemlisi olan akademi ile öğretim görevlisi olarak bağımın devam etmesi. Bu nedenle Bilkent Üniversitesi, Mimarlık Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak tasarım stüdyosu derslerini yürütüyor, ODTÜ’de doktora çalışmalarıma devam ediyorum.

Ayrıca, TSMD veya üniversiteler bünyesinde çeşitli sergiler düzenlemeye, atölye çalışmaları, konuşmalar, seminerler vb. mimari pratiğin dışında ama aslında onu besleyen etkinliklerde de görev almaya, bu alanlarda işler yapmaya, üretmeye de her zaman devam ediyorum.

Evini yenilemek isteyenlere 2022 trend öngörüleriniz ve sizin vazgeçilmezlerinizle kısaca neler önermek istersiniz?
Trendlerin gelip geçici olduğu düşüncesindeyim, ev ise, yaşam alanımız olarak bize en ait olan, kendimizi en iyi hissettiğimiz sığınaklarımız, o nedenle, trendleri takip etmek yerine aslında ihtiyaçlarımıza göre dönüşebilen, kendimizi yansıtan mekanlar yaratmak gerektiğine inanıyorum. Özellikle son dönemde tüm dünyada etkisini gösteren pandemi ile birlikte pek çok şey değişti; mimari de bu dönüm noktasında payını aldı. Çoğunlukla sabah çıkıp akşam döndüğümüz, daha sınırlı kullandığımız evlerimizle ilişkimiz çok değişti. Sadece kullanım süresinin ve işlevlerin artması değil, kurduğumuz bağ da değişti.

Farklı eylemlere ve aktivitelere ayrı ayrı mekanlar tasarlamak ve inşa etmek daha kolay bir yol olsa da, doğaya dönüşün, sürdürülebilirliğin de ön planda olduğu bu zamanlarda, aslında daha zor ve güzel olan, her işleve ayrı mekan yapmaksızın, yaratıcı çözümler, dönüşebilen mekanlar, esnek planlama, ihtiyaçların iyi tanımlanmasına göre değişen/dönüşen mekanlardan oluşan evler tasarlamak esas çözüm olmalı.

Bu yaklaşımı genel yapıdan en ince detaylara, hatta mobilya tasarımlarına kadar uygulayabiliriz. Standart yerine kişiye özel, ihtiyaçlara özel, kısaca yaşamlara özel, bu özelliğin tüm değişebilme kapasitelerine cevap verecek esneklikte, özetle adapte olabilen evler kurgulamalıyız.

Sonuçta “En mutlu eden ev nasıldır?” sorusunu sormalıyız, en büyük ev mi, en güzel ev mi? belki de “en iyi adapte olabilen ev” artık bu sorunun cevabı olacaktır.

Şu anda hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?
Son dönemde ağırlıklı olarak Ankara, İstanbul ve Bodrum’da devam eden projelerimiz var. Konut ve ofis ağırlıklı tasarımlar üretiyoruz. Projelerimizin çoğunda mimari ve iç mekan tasarımlarını bütüncül bir yaklaşımla ele alarak, proje ve yapım koordinasyonunu üstlenerek, tüm sürece dahil oluyoruz.

Son olarak geleceğe yönelik hedefleriniz neler?
Mimarlığın yanında ve eğitimin dışında, seramik çalışmalarım, eskiz çalışmalarım -sanatsal diyemeyeceğim- ama tam olarak teknik de olmayan, teknikten ayırmak adına, bir parça keyfilik ve kişisellik barındıran konularla da hobi seviyesinde ilgileniyorum. Geleceğe yönelik hedefim, bu çalışmalara daha fazla zaman ayırabilmek, ‘geri dönüşüm’ konusunu sadece bireysel ölçekte değil, daha geniş ve katılımcı platformlarda yaygınlaştırılabilecek atölye çalışmaları, obje üretimi gibi tasarımlar yapabilmek. Mimari ile mobilya ölçeği arasındaki alanda, atık maddeleri değerlendirerek, tasarımcı olmayan ama tasarım dünyasına katılmak isteyenleri de kapsayan bir kurguda, kar amacı gütmeyen üretimler yapmayı hedefliyorum.