Chloe Loughnan Ortaç ‘Nazardan Çok Korkuyorum’

Chloe Loughnan Ortaç

Nazar diyor, tahtaya vuruyor, İngilizce konuşurken birden kendini Türkçe bir deyimle ifade ediyor. Hem de tam yerinde doğru kullanıyor. Şaşırtıyor. Türkiye’ye sonradan yerleşmiş, farklı kültürden gelen birinin, dil hakimiyeti ve gündelik hayata adaptasyonu tebriği hakediyor. Malum, milletçe yabancı insanların Türkçe konuşması bize sempatik gelmiştir. Zorla, bir kelime de benden öğrensin derdine düşeriz. İnanmazsınız, bir taraftan kendime gülüp, bir taraftan çok da anlam veremediğim bu durumu yaşıyorum. Bu arada karar veriyorum, Türkçe Serdar Ortaç’tan öğrenilmiş, net.
Güzellik konusuna gelince, yengemiz su gibi arkadaşlar, üzerine bir de aklı selim cümleler edip, kolları sıvayıp mutfağa da girince, balık etli Türk kadınlarına harika birer örnek olarak, şahane bir takım oluşturduğumuz dergi ekibi, çekimi yapıp olaysızca dağıldık diyebilirim.

İrlandalı olduğunu biliyoruz. Türkiye’ye geldiğinde kaç yaşındaydın?
İlk geldiğimde 19 yaşındaydım.

Buraya gelmeden evvel İrlanda’da ne yapıyordun? Yine modellikle mi meşguldün?
Buraya gelmeden önce de aynı işi yapıyordum aslında. Modellik yapmaya başladığımda 14 yaşındaydım. Hem okula gidiyor, hem çalışıyordum. Okulu bitirdikten sonra Paris’e gittim ve artık Avrupa’da çalışmaya başladım. Bu esnada sadece modellik değil, reklam filmlerinde de oynuyordum, kısa film de çekmiştim. Buraya geldikten sonra da aynı şekilde devam ettim.

Anlaşılıyor ki her zaman hayalin sahnede, spot ışıkları altında ve göz önünde olmaktı, öyle değil mi?
Küçüklüğümden beri hep istediğim bir iş kadını olmaktı ama aynı zamanda da bir şekilde moda sektöründe kariyer yapmaktı.

Şu anda zamanının büyük bölümü modayla dolu ve hatta stilistlik de yapıyorsun sanırım…
Geçtiğimiz sene kendi markama ait plaj ürünleri tasarlamaya başladım. Ve henüz ilk koleksiyonum olduğu için şimdilik ufak bir koleksiyon hazırlamak istedim çünkü bence bir işe yeni başladığında daha ölçülü ve kontrollü büyümen lazım. Ama kafamda devamlı olarak sonraki aşamaları kurgulayıp duruyorum. Ve bu sezon, çantalar, güneş gözlükleri ve plaj aksesuarlarını da ekleyeceğimi umuyorum.

Markanın ismi nedir?
Bikini koleksiyonum için, MYLK SWIMWEAR ismiyle yola çıktım.

Mağazalara yayılmayı da düşünüyor musun? Ya da kendi markana ait mağaza açmayı?
Aslında şu an için kendi markama ait bir mağaza açmak istemiyorum çünkü asıl işim için çok fazla seyahat etmem gerekiyor ve bana göre, eğer bir şey yapıyorsam, bütünüyle ona odaklanabiliyor olmam gerekir. Fakat şu anki koşullarımdan ötürü, tüm zamanımı mağazada geçirebilmem imkansız. Dolayısıyla da ürünlerimi başkalarının butiklerinde veya büyük bir mağazada ve de internet üzerinden satmak istiyorum. Fakat birgün mutlaka kendi mağazamı da açacağım.

Bildiğimiz kadarıyla, dünyanın birçok yerinde modellik yapıyosun. Dünyada tanınan bir model misin?
Şu an için ilk etapta Amerika’da modellik yapmaya başladım. Ve adımı orda duyurmaya çalışıyorum çünkü bir yerden başlamanız lazım, kendiliğinden olmuyor hiçbir şey. Ve açıkçası, bu çok büyük bir yarış ve çok fazla model var. Fakat sonuçtaki hedefim elbette tanınmış bir model olmak.

Bu, tüm kariyerini modellik üzerine kurduğun anlamına mı geliyor?
Hayır, küçük yaştan beri oyunculuk da yapmak istiyorum. Ve bir açıdan bakarsanız, modellik de bir tür oyunculuk. Özellikle fotoğraf çekimleri sırasında gerçekte sizi yansıtmayan bir role veya tarza bürünmeniz de gerekebiliyor.

Türkiye’de hiç oyunculuk teklifi aldın mı?
Evet, hatta çok teklifler aldım. Geçen sene bir sinema filminde oynadım da. Ayrıca çok sayıda dizi teklifi de alıyorum. Gerçekten bir projede rol almak istiyorum ama sadece teklif geldi diye de kabul etmek istemiyorum. İçinde yer almak istediğim projeye ve canlandırmak istediğim role en uygun olanı değerlendirmek isterim. Ve ayrıca öncelikle Türkçe’min mükemmel olması lazım.

Genelde nasıl bir kadındır Chloe? Günlük hayatında ruh halin nasıldır? Neşeli, komik, içine kapalı vs…?
Sanırım ben oldukça pozitifim. Her şeyle mutlu olmaya çalışırım. İçe kapalı olduğumu söyleyemem ama kesinlikle kendine özeli olan bir kadınım. Her şeyimi herkesle paylaşmam, sadece en yakınımdakilerle belki… Ve yakın arkadaşlarım bilir ki her şeylerini bana anlatabilirler ve bunlar sadece bende kalır, kimseye anlatmam.

Büyük olasılıkla da bu Serdar’la anlaşamadığınız konu, değil mi?
Evet, ben daha filtreleri olan biriyim ama Serdar değil. Ama bu, onun karakteri ve aslında insanlar onu bu özelliğiyle seviyorlar. Önceleri kızıyordum ve suçluyordum Serdar’ı, bunu niye söyledin, şunu niye anlattın diye ama artık onu olduğu gibi kabul ettim.

İrlandalı kadınlar çok mu güzel oluyor? Şöyle de diyebiliriz; sen Türkiye’de güzellğinle öne çıkıp, çok dikkat çekiyorsun. İrlanda standartlarına göre de aynı oranda güzel ve dikkat çekici misin?
Öncelikle, bence Türk kadınları gerçekten çok güzel. Ve İrlandalılar daha farklı. Biz çok daha beyaz tenliyiz, ki aslında ben de çok da tipik İrlandalı kadınlara benzediğimi söyleyemem. Ailem için de aynı durum geçerli. Ailemdeki kimsede bembeyaz ten ve kızıl saç yoktur mesela.

Güzelliğinin ilk ne zaman farkında vardın ve model olmaya karar verdin?
Aslına bakarsan, model olmamın en büyük sebebi yaşıma göre boyumun çok uzun olmasıydı. Ve insanların bana model olmamı söylemesinin en temel sebebi de buydu… Dolayısıyla benim için en mantıklısı buydu. Hep istediğim moda sektöründe ve oyunculuk dünyasının içinde olmaktı ve birgün böyle bir şey yapacağımı biliyordum. Ama hiçbir zaman aynaya bakıp, “Allah’ım ben çok güzelim, mutlaka model olmalıyım,” demedim.

Güzel bir kadın olmak zor mu?
Ben kendime devamlı güzel bir kadın olarak bakmıyorum. Ve aslında biliyor musunuz; siz birini güzel bulduğunuzda gerçekte o kişinin içinde kendiyle ilgili çok problemleri olabilir. Ben de mesela modelliğe başlamadan evvel kendine güveni olan biri değildim. Ne zaman ki televizyondaki bir modellik programı için seçildim, o zaman kendime güvenim geldi.

Uyguladığın özel beslenme kürleri veya bakımlar var mı? Ve hazır yaz da gelmişken, kadınlara vermek istediğin küçük güzellik sırları?
Şimdi öyle bir şey söyleyeceğim ki ve eminim kimse inanmayacak ama benim en büyük sırrım, “su içmek”tir. Bu çok basit bir şey biliyorum ama bana güvenin. Ve aslında ben de su içmekten hiç hoşlanmıyorum ama kendimi zorluyorum ve günde tam 3.5 litre su içiyorum. Kulağa çok fazla geldiğinin de farkındayım ama inanın bana, buna değer. Geçen hafta bir fotoğraf çekimim olacaktı ve ben buna hiç hazır değildim. Bu sebeple iki gün boyunca bir meyve ve sebze suyu detoksuna girdim. Bu iki gün boyunca yalnızca taze sıkılmış meyve ve sebze suları içtim. Aynı zamanda da günde 3.5 litre suyumu içmeye de devam ettim. Üçüncü gün geldiğinde, sadece ızgara sebzeler yedim. Ve bu sürenin sonunda herkes şok geçirdi ve cildime ne yaptığımı sordular çünkü cildim inanılmaz parlıyordu. Tabii ki hiçbir şey yapmamıştım, sadece çok su içtiğim için böyleydi. Size yemin ederim, benim en büyük sırrım bu. Bana güvenin ve bilhassa yazın bol su içmeyi hiç ihmal etmeyin çünkü cildiniz kurudukça daha da yaşlı gözükmeye başlıyorsunuz. Bir şey daha var söylemem gereken; aloe vera bitkisi. Bir dolu kremler alacağıma, ben aloe vera bitkisi almayı tercih ettim. Bir dalını elimle kırıyorum ve içinden çıkan jöle kıvamındaki sıvısını her yerime sürüyorum. Cildimin her yerine ve yüzüme de.

Bunu ne sıklıkla kullanabiliriz?
İstediğiniz her zaman kullanabilirsiniz. Ben genellikle yatmadan evvel sürüyorum. Hatta saçlarımda da kullanıp, saç diplerime kadar ovuşturuyorum, çok iyi geliyor.

Ülkeni özlüyor musun? Ülkenden ayrıldığında çok küçüktün. Ailenin buna –ve bu konuya bu şekilde girmek istemesem de işin gerçeği bu olduğu için sormak durumundayım- senden yaşça epey büyük bir adamla ve Türkiye’de evlenmene tepkisi nasıl oldu?
Her şeyden evvel, ailem ve ben çok yakınız. Annem benim kız kardeşim ve en yakın arkadaşım gibidir. Çünkü ben doğduğumda annem çok gençmiş yani bir başka deyişle, anne babam ve ben birlikte büyüdük. Babam da keza çok gençmiş. Ve şu an 7 yaşında bir kız kardeşim ve 3 yaşında bir erkek kardeşim var. Uzakta da olsa ilişkimiz çok yakın. Onlardan uzak kalmak zorunda olmak çok zor tabii. Ve hiç de kolaylaşmıyor. Türkiye’yi seviyorum ve burası benim evim ama onlardan sürekli uzakta olmak ve onlara ait her şeyi çok özlemek gerçekten zor. Türkiye’ye yerleşmeden evvel, bir gün İrlanda’dan ayrılacağımı biliyordum. Avrupa veya Amerika veya başka bir yer olacaktı ama doğduğum ülkede devam etmeyeceğimi hep biliyordum. Dolayısıyla, buraya yerleşmeye karar verdiğimde de ailemin şaşırdığını hiç sanmıyorum çünkü onlar da biliyordu bunun bir gün olacağını. Biz Serdar’la ilk görüşmeye başladığımızda, bana sadece arkadaş olarak yaklaşıyordu. O yüzden de ben onu anneme tanıştırdığımda, biz öyle bilinen şekilde “birlikte” değildik. Ama tabii yaş konusunu telefonda anlatmak zorunda kalmak biraz sorun oldu. Ama ne zaman ki annemler onunla tanıştı ve bizi bir arada gördüler, her şey normalleşti. O andan sonra kimse bir şey demedi. Serdar’ı tanımadan öncesinde babamın –ki emin de değilim çünkü babam hiçbir zaman kötü bir şey diyen veya kaba davranan biri değildir- kafasında belki bazı olumsuz düşünceler olmuş olabilir ama tanıştıklarının ilk gününde arkadaş gibi çok iyi anlaştılar ve her şey yoluna girdi.

İstanbul senin için nasıl bir yer, ne ifade ediyor?
Bence İstanbul, dünyadaki en güzel şehirlerden biri. Burada yaşamaktan ötürü çok mutluyum.

İstanbul’da nerede olmak sana kendini iyi hissettiriyor? Kaçmak, kendinle kalmak veya kafanı dinlemek istediğinde ne yapıyorsun?
Çoğu zaman, bilhassa kafama bir şey takıldığında; yürürüm. Hatta aynı yürüyüşü her gün evimden Bebek’e kadar yapıyorum. Bebek, keyif aldığım bir bölge, arkadaşlarımla da orada buluşuyorum, kahve içmeye de oraya gidiyorum. Ama Boğaz boyunca, İstinye’den Bebek’e kadar yaptığım o yürüyüş bana en iyi gelen şey.

Türkiye’de bir sosyal çevren var mı?
Evet, tabii var. Türk arkadaşlarım da var, ama çoğunlukla yabancı. Ben partilere gitmiyorum. En fazla Serdar’la yemeğe çıkıyoruz, sinemaya gidiyoruz, kahve içiyoruz.

Sınırların nedir? Bir başka deyişle, aşılamayacak “kırmızı çizgilerin”?
Şöyle anlatayım; beni sinirlendirirseniz, ben bunu doğrudan size söylerim ve o an söylerim. Fakat böyle davranmayan, arkadan konuşan, dedikoducu insanlar beni çok sinirlendirir.

Serdar’ın hayranları canını çok sıkıyor mu? Biliyorsun, sizin evliliğinizle ilgili çok şeyler söylendi, hala da ara sıra boşanacağınıza dair söylentiler çıkıyor. Onların sizi kabullenip sevdiğini düşünüyor musun?
Sanırım kabullendiler. Onlardan, çok hoş mesajlar da alıyorum. Ama tabii bunların arasında bazı kötü mesajlar da geliyor. Ben sadece engelliyorum, okumuyorum ve cevap da vermiyorum çünkü bu tür şeylerin beni etkilemesine izin vermek istemiyorum. İnsanlar sadece instagram’da gördüklerinden hareketle kafalarında bir imaj oluşturuyorlar ve benim kim ve nasıl biri olduğumu bildiklerini sanıyorlar. Ama aslında instagram’a ne koyacağını seçen benim. Sadece orda gördüğünüz bir fotoğrafla benim hayatımı bilemezsiniz. Ve ben Instagram hesabımı artık sadece işim için kullanmaya başladım, özel hayatım için değil çünkü kişisel hayatımı eleştiri ve yorumlara açmak istemiyorum. Tüm bu olumsuz yorumların kem göz ve kötü enerji getirdiğine inanıyorum ve hiç kimsenin olumsuz enerjisini üzerimde hissetmek istemiyorum.

Totemlerin veya batıl inançların var mı?
Evet, hem de çok. Kötü bir şey söylersem, onun gerçek olacağından çok korkarım. Kötü enerjiyi üzerimize çağırmamalıyız. Zaten kişisel fotoğraflarımızı paylaşmak istemememin sebeplerinden biri de bu, nazardan çok korkuyorum. Bana göre her şey beynimizin içinde. Olumlu olursak her şey de bizim için güzel olur. İşimle ilgili olarak da, hiçbir zaman, “bu işi alamazsam n’olur?” veya “beni beğenecekler mi?” demem. Ben her zaman kendime inanıyorum ve, “bu işi alacağım” diyorum.

Kendini en çok hangi konuda eleştiriyorsun?
Çok yiyorum. İştahımı hiç kontrol edemiyorum. Önüme bir tabak tatlı koyarsanız ben onun orada öyle durmasına izin veremem. Yemeliyim.

Her ne kadar bu röportajı Serdar Ortaç üzerine inşa etmek istemesem de, kendisi bu ülkede çok popüler bir isim ve sen de onun eşisin. Dolayısıyla ona karşı neler hissettiğini sormak istiyorum. Aşk mı? Şefkat mi? Tutku mu? Hayranlık mı? İlişkiniz en başta hangi duyguyla başladı?
Onu ilk gördüğümde, çok sağlam bir karakteri olduğunu biliyordum. İlk karşılaştığımızda albüm kapağı için fotoğraf çekimindeydi. Yani şarkıcı olduğu belliydi ama ben tabii henüz kim olduğunu bilmiyordum. Tabii ki daha o zaman onunla görüşeceğimi veya hatta evleneceğimi filan da düşünmüyordum çünkü her şeyden evvel, o sırada bir ilişki içinde olmak istemiyordum, burada sadece çalışmak için bulunuyordum. Bununla beraber, zamanla yemeklere gitmeye, kahve içmeye başladık. Sadece arkadaştık ama belirtmek zorundayım ki, onda ilk aşık olduğum kesinlikle her şeyiyle karakteriydi. Kendine çok güvenli biriydi ama çok da komikti ama asla kibirli biri değildi. Onda öyle bir şey var ki, onunla her kim tanışsa, ne kadar karizmatik biri olduğunu düşünür. Beni Serdar’a çeken de bu oldu. Biz çok iyi arkadaş olduk.

Sence iyi arkadaş olabilmek bir ilişkideki en önemli unsur mu?
Eğer bir ilişkide arkadaşlık yoksa, o zaman hiçbir şeyiniz yoktur. Mesela, bir şey anlatmak istediğinizde en yakın arkadaşınızı aramaya gider ya eliniz, benim için ilk aradığım kişi hep Serdar’dır. Ve tekrar söylüyorum, ilişkinizde buna sahip değilseniz, bence hiçbir şeye sahip değilsinizdir.

Kendini geleneksel Türk aile yapısına adapte edebildin mi? Mesela bir kayınvaliden var, ilişki durumunuz nasıl?
Ben ailelerimizi veya kişileri bir şekilde etiketlemememiz gerektiğini düşünüyorum. Tipik Türk veya tipik İrlandalı gibi… Ama yine de, Türk gelenekleri ve kültürüne alıştığımı söyleyebilirim. Çocuklarımız olduğunda ne olacağını, nasıl bir eğitim vereceğimizi veya eğitim için başka yerlere gidip gitmeyeceklerini kim bilebilir ki? Ya da belki birer yetişkin olduklarında belki onlar da benim gibi evden ayrılmak isteyecekler. Benim tek istediğim, açık görüşlü ve modern bir aileye sahip olmak. Benim için tek önemli olan bu. Ayrıca, kayınvalidem harika bir kadın. Hiçbir şeye müdahale etmeyen birisi. Çok iyi anlaştığımız için de ben kendimi çok şanslı hissediyorum. Beni hiç yargılamaz, bebek ne zaman gibi sorular sormaz, hiçbir şey yapmam için beni zorlamaz. Bizim gerçekten çok iyi bir ilişkimiz var.

Bu bir mutfak sohbeti olduğu için sormak istiyorum; mutfakla aran nasıl? Evde yemek yapıyor musun? Ve tabii ki Serdar’a yemekler yapıyor musun diye sormuş olayım…
Türk yemeklerine bayılıyorum ama pişiremiyorum. Çünkü pişirirsem yiyeceğimi biliyorum. Önceden bir sürü kekler kurabiyeler yapıyordum ve hepsini de yiyordum. Ama mesleğimden ötürü yememem lazım. Ve iştahımı kontrol edemediğim için de, mutfağa girince sadece sağlıklı yemekler yapıyorum. Farklı ülkelere seyahat ettiğimde de, oraların sağlıklı reçetelerini öğrenmeye çalışıyorum. Tabii ki Serdar’ın da benimle birlikte sağlıklı beslenmesini sağlıyorum.

Röportaj         : Zeynep Rana AYBAR

Tercüman       : Burcu Caner

Fotoğraf         : FİLMEKS / Furkan BULUN

Mekan             : Electrolux Profesyonel Stüdyo, Taksim