CHRISTIAN LOUBOUTIN’İN SINIR TANIMAYAN YARATICILIĞI

Yazar Stephanie Shiu

Kırmızı tramvaydan bir grup basın mensubu, “Hey, bakın, bu Christian!”diye bağrışarak günlük kıyafeti ve panama şapkası içindeki kırmızı tabanların kralına sesleniyordu. Elinde çubuk dondurmasıyla kalabalığa karıştığında onu bir turist zannederdiniz. O bizi görmüyordu ancak anlık olarak gözümüzle yakaladığımız bu efsanevi kişilik, turumuzu canlandırmıştı. Sonuçta burada olmamızın sebebi oydu. Tüm dünyadan 25 gazeteci, büyüleyici Lizbon şehrine onun beklenen kokusu için gelmiştik.3

Lizbon’a ilişkin birçok kartpostalın simgesi haline gelen tramvay o gün editörler ve Christian Louboutin’in İK temsilcileri ile doluydu. Özel tramvayımız kesme taşlı cadde boyu uzanan klasik rotada ilerliyorken, yeşil şifon elbisesi içinde güzel bir kızı almak için durdu. Uzaktan şoförün yanağını öpen kız ardından gondolun arkalarına geçti ve dakikalar sonra geri inerek elinde sepeti ve kırmızı tabanlı topuklarıyla kalabalığın içinde gözden kayboldu – hey, bir dakika…

Bu, birçok tesadüfün ilkiydi. Louboutin’in favori öğle yemeği mekanlarından biri olan, muhteşem Alfama manzarasıyla ünlü Casa Da Leao’da, inanılmaz etkileyici bir çift restoran penceresinin önünde ateşli bir tartışmaya koyulmuştu. Siyah beyaz bir filmden kesilmiş bir sahne gibiydi. Kadının şaşalı saç modeli ve vamp kırmızı dudakları abartı gösterişliydi. O akşam Palacio Belmonte kokteyl partisinde, süslü kaftanı içerisinde büyüleyici bir kadın, üzerinde topladığı bakışlar arasında kalabalığı sessizliğe büründürerek avluya doğru ilerliyordu.

Ertesi gün, bu kişilerin oyuncu olduklarını öğrendik – her biri, Louboutin’in düşlerinde yarattığı farklı bir kadın tipiydi. Ve hepsinin birbirinden farklı kişiliği, koku koleksiyonuyla ifade edilmişti. Yakın bir arkadaşına ait olan büyüleyici Fronteria Villa Marquesses Sarayına vardığımızda onları biçilmiş çimli bahçe içerisinde yine rollerine uygun bir haldeyken gördük.

AYAKKABI TABANI VE KALP

Karmaşık planı, Louboutin’in hikaye anlatımı yöntemine ve hiçbir masraf yapmadan nasıl böyle epik bir gizemi ortaya çıkarabildiğine ışık tutuyor. Bikini Questa Sera, tenindeki güneşin sıcaklığını kovalayan kuzgun-saçlı tanrıça; Tornade Blonde, bir heyecanla ortaya çıkıp aynı heyecanla ortadan kaybolan enerjik kız; Trouble in Heaven, güçlü ve hisli, kendinden emin kız arkadaştı.

GÜNÜN SÖZÜ: “Kokunuz, kendinizi ifade etmenin veya ekstra güven hissetmenin bir yoludur.”

Tek bir kokuyla sahneye çıkma fikri benim için kesinlikle bir seçenek değildi. “Kendimi tek bir kişiyle sınırlayamam, o halde, neden tek bir kokuyla sınırlayayım ki? Sabahları bir türlü, öğleden sonraları başka türlü hissetmeniz mümkün. Bir kişi, birçok kişidir aynı zamanda.” Louboutin, ayakkabılarını nasıl bir kişilikle yaratıyorsa, kokularının da aynı şekilde kadınların kendi alın yazılarını, erkeğin yarattığı bir güzellikle oluşturmada kullandıkları bir başka araç olmasını istemiştir. Bu, onun hayran olduğu bir konudur.

“Yaptığım her şey, bir tavırla başlar. Söz konusu olan bir çift ayakkabı değildir. O bizim yürüyüş biçimimizdir. Bir çanta, üst bedene ve omuzlara hayat verir. Koku söz konusu olduğunda, bu güçlü bir çağrışım veya bir tekliftir.” Bunu hayata geçirmeye yönelik en hatırlanası anekdotlarından biri, New York da asansör beklerken yaşadığı olaydır. Kapı açıldığında duyduğu o ağır kokunun, fazlasıyla seksi birine ait olduğundan emindi;  gür ve parlak siyah saçlı Asyalı bir kadındı aklına gelen. Kokunun kime ait olduğunu görmek üzere beklediğinde – Margaret Thatcher önünde belirdi. “Bu bende şok etkisi yarattı, beklemediğim bir şeydi, demek ki herkesin her yönünü bilemeyebiliyorsunuz.”

Louboutin’in eserlerinde çoğunlukla bir sürpriz unsuru vardır, güzellik koleksiyonları da buna dahil. Ayakkabılarının o ünlü kırmızı tabanı, atölyesinde tırnaklarını ojeleyen asistanını izlerken aklına gelmiş. Bu cesur kırmızı renk karşısında büyülenerek, eline aldığı bir çift topuğun tabanını boyamaya başlamış – aniden yaptığı bu hareket, onun kariyerini tamamen değiştirmiş. “Güzel bir şekilde yapılacak birçok şeyin olduğu, güzellik gibi geniş bir piyasaya girdiğimde, işe benim için çok önemli olan küçük bir şeyle başladım – kırmızıyla. Kendi hikayemin babası olmak istiyordum.”

Kalıcılığı uzun süre devam edecek bir nota yaratmak, bu süreci eşsiz bir biçimde ele almak demekti. Kokunun “saflığı”,  uzman olmadığı bir alandan bahsederken etkili konuşma yeteneğinden yoksunmuş gibi hissettiriyordu. Louboutin, kokularının uzun süre kalıcı olmasına yönelik duyduğu isteği ifade ederken, bunu bir müzik notasına benzetiyordu. Louboutin, piyano tuşundan çıkarak eko yapan “tını”yı, koku danışmanlarıyla yaptığı müzakerelerde kendisine referans noktası olarak almış, kokularının da aynı şekilde kademeli olarak tükenmesini istiyordu.

Ancak Louboutin için en önemli şey, sevdiği farklı bir aroma yaratmaktı. Danışmanlarıyla görüşmelerinde onlardan egolarını bir kenara bırakıp ürünün bütününe değil, sadece sevdikleri kokuya odaklanmalarını ister ve şöyle derdi; “Kendiniz için, eşiniz ya da kız arkadaşınız için isteyeceğiniz bir şey olsun. Yalnız gurur duymakla kalmayıp, aynı zamanda etrafınızda olmasını isteyeceğiniz bir şey.”

Tam anlamıyla bir Louboutin tarzı olacak şekilde, insanların ve medyanın duyduğu merakı arttırarak sürdürmek açısından ürünün ortaya çıkışı mümkün olduğunca uzatılıyordu. İlk gördüğümüz şişe değil, Portekizli piyanist Rui Caetano tarafından açılışa özel olarak kaleme alınmış The Ping adlı piyano eseriydi. Caetano burada, notanın titreşiminin zamanla değişmeyip nasıl tek bir koku gibi aksettiğini, etkileyici güzellikte bir melodiyle ortaya koymuştu. Bu, sıradan bir basın konferansı değildi. Bizi Portekizcede “Suyun Ana Kaynağı” anlamına gelen Mae de Agua Lisbon Aqueduct’da ağırlıyorlardı – devasa sütunlarla desteklenmiş oyuklu bir yapı; burası, temel yaşam gücü olan suyu temsil etmek üzere seçilmişti, tıpkı parfümün daimi hareketi teşvik etmek üzere tasarlanmış olması gibi…

Louboutin, 18. Yüzyıldan kalma bu su müzesini, tıpkı bu üç kokusu için iki günlük gezi boyunca seçmiş olduğu ve düşünce ve ilham sürecini yansıtan diğer mekanlar gibi özenle seçmişti. “Dünya üzerinde böyle güzel bir ekoya sahip mekanların sayısı son derece azdır – yüksek dağları, son derece dindar kiliseleri ile burası kelimenin tam anlamıyla kubbeli bir su tankıydı. Yansıma gerçekten bir etki yaratıyordu, ancak kristal berraklığındaki suyun, ileri geri gidip gelen ekoyla benzerliği de yadsınamazdı. Burasının, kokulara işlemeye çalıştığım dili ifade etmek için uygun bir yer olduğunu düşünüyordum.”4SİZE AİT KILIN

Louboutin’in bahsettiği bu dil, kullanıcıya bağlı olarak son derece farklılaşabiliyor. Zıt kutuplu oldukları belli iki kadının, denedikleri aynı çift yüksek topuklu ayakkabılardan bahsederken konuştuklarını hatırlıyor. Bu iki kadından daha ince, naif ve klasik olanı aynada gördüğü yansıması karşısında neşeli bir ifadeyle; “Aman Tanrım, ne kadar da seksiler. Genel ev kadınlarına benzedim!”, derken; şehvetli ve seksi görünen diğer kadın ise tam tersi bir şekilde “Gerçekten çok şık oldum”, demişti. Aynı ayakkabıların, kişiliklerinin güçlendirilmesi istenen yönüne nasıl katkıda bulunduğunu görmek onu gerçekten çok etkilemişti.

Bir kadının aynı ayakkabıları beş yıl boyunca giymesi fikri zaman içinde Louboutin’in ilgisini çekti, çünkü ayakkabılar, üzerlerinde kişiliklerin bir yansımasını barındırırlardı. Louboutin şöyle açıklar; “Güzellik, kadınları güçlendirmelidir. Bu, kişiliğinize yeni bir şeyler katmakla ilgilidir. Artık ayakkabılara bakmazsınız, kadındır kendisini özelleştiren ve bu unsur da ona aittir.”

Hedefi, kadınları kendi kaderlerini değiştirecek araçlarla donatmak olan Louboutin’in güven duygusunu dengeyi korumanın bir yolu olarak görmesi pek de şaşırtıcı değildir.

Ancak bu, onun ilgisini en çok çeken unsur değildir. “Akıl, bir kadının en çekici yanıdır. Güzel bir kadının illa akıllı olacağını düşünmüyorum ama daimi güzellik akılla ilişkilidir, aksi halde sıkıcı olur. Güvensiz ve zeki olabilirsiniz. Hassasiyet de son derece caziptir – siyah ve beyaz değildir.”, der.

Bu sebeple Louboutin, kişinin akışkanlığını yansıtması amacıyla üçlü parfüm serisi oluşturmak istedi. Tercihleri ışığa, mevsime ve ruh haline bağlı olarak farklılık göstermiş ve kokular yaratılırken bu faktörlerin dikkate alınmasını son derece önemli kılmıştır. “Herkes kendinde, sizin göremeyeceğiniz veya diğerlerinin bilemeyeceği bir şey görür. Kokunuz, kendinizden bir parçayı yansıtmanın bir yoludur, ya da kendinize yakın tutmak istediğiniz bir şeyle ilgili size ekstra bir güven veriyor olabilir.” Louboutin’in parfümü, kullanıcısı için bir sır olarak tasarlaması, onun kadınları kendilerini tanıdıklarından daha iyi tanıyor olduğunun bir göstergesidir. www.christianlouboutin.com