MERCAN DEDE: ÇÖPLÜKLER İLHAM KAYNAĞIM

Bizler onu müzisyen kimliği ile tanıdık. Üflediği ney ile, hayali bir kahraman; Mercan Dede olarak çıktı karşımıza. Ya Arkın Allen? O, neler yapıyor?  Sakin olun! Ortada şizofrenik bir durum yok. Sadece tek adam içerisinde, birbirini besleyen iki karakter var. Bu iki karakterin kesiştiği en büyük daire ise; sanat. Bilenler biliyor ama bilmeyenler için bakın Arkın Allen neler yapıyor. Bu ay şehir&dizayn bölümümüzde çöpten topladığı materyaller ile sanat yapan, eskilere üfleyip, yeni ruhlar katan Arkın Allen ve yarattıklarıyla baş başasınız.Budha Time

 Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Kendinden bahsetmekten kaçınan, daha doğrusunu söylemek gerekirse sıkılan biriyim. Öğrenebileceğim o kadar fazla , o kadar sonsuz sayıda şey varken, insan az çok her şeyden, biraz daha fazla bildiği kendisini anlatması zaman kaybı gibi geliyor. Ayrıca başkalarının benim  hayatim üzerinden faydalı ne öğrenebilecekleri konusunda  net bir cevabim da yok .

Günlük hayatta nasıl birisiniz. Neler yapıyor, nelerle uğraşmaktan keyif alıyorsunuz?

Gününe göre değişiyor 🙂  Her gün yaptığım ve her zaman büyük keyif aldığım tek kavram “ sanat” olabilir. Sanatla uğraşmak, gözlemlemek,  öğrenmek, ev ödevlerimi yapmak, hayatımda bana en fazla keyif ve heyecan veren yer olan savaş meydanı gibi stüdyomda zımba gibi müzikler eşliğinde saatlerce, bazen günlerce yaratmak, o garip ama heyecan veren dünyada kalmak, sanatın aynasında kendimi, kendimin aynasında yaşamı görmeye çalışmak her zaman mutlu olduğum, bana enerji ve yaşama sevinci veren bir süreç. Dünya’ya,  Güneş’e, yaşama merhaba demek zamanı geldiğinde ise bisikletime binip, şehrin kenar semtlerindeki, arka sokaklardaki grafiti ve resimleri fotoğraflamak, kısa notlar yazmak, şehrin en azından benim için kalbi olan daha ziyade under ground ve sokak sanatının her gün daha azalan ayak izlerini bulmaya çalışmak, keyiften öte.icarus1

Arkın Allen’ın olarak var olmuş, Mercan Dede olarak yaşayan birisisiniz. Ya da sizin için tam tersi de olabilir. Bu iki adamın ayrıldığı ve birleştiği noktalar neler?

İkisi yakın iki dost, gerçekten birbirini dinleyen, sabırla birbirine destek veren, tartışmalarının sonunda mutlaka sarılıp gülüşen iki karakter. Aslında birbirlerini dengeliyorlar, birbirlerini bir ölçüde tamamlıyorlar. Mercan Dede biraz daha olgun, biraz daha derin, hayata daha geniş bir lensten bakıyor, daha gönül adamı, biraz daha ağır ve sakin. Arkın Allen, daha fırlama bir karakter, daha genç, daha enerji dolu,  kesinlikle Mercan Dede’den daha özgür, daha başına buyruk, hayatı fazla iplemeyen, riskler alan, macera pesinde koşmanın ardından bir anlamlı bir yaşam tecrübesi gelecekse risk alıp tek başına ormana dalabilen cesarette, bu anlamda biraz daha tehlikeli… Birleştikleri en önemli nokta benim her ikisinin de ortak arkadaşı olmam.

 

Resim yapma konusunda cesaretlendiğiniz ya da sizi tetikleyen nokta ne oldu?

İşin garip kısmi, herkes beni daha ziyade müzisyen ve resmi hobi gibi yapan biri olarak görürken; aslında resim benim akademik anlamda eğitim aldığım, oldukça iyi bir mastır programında, alanında saygınlığı olan sanat ve profesörlerle resim, baskı ve fotoğraf olmak üzere 3 alanda mastırımı yaptığım ve bir sure Concordia Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptığım, yani aslında bir sanat formu olarak kendimi çok daha rahat ve teknik olarak yetkin hissettiğim bir format. Özellikle Mercan Dede ismindeki havai insanla tanışıp yollara düşmüş olduğum için ara verdiğim ve gerçekten özlediğim bir dünyaydı, görsel sanatlar dünyası… Özellikle de multi media ve resim. 5 yıl evvel tekrar resme geri dönmemde en büyük ilham ressam ve sanatçı olarak büyük saygı duyduğum Carlito( Dalceggio ) oldu. Kendi kendime yaptığım çalışmaları gördükten sonra sürekli görsel sanatlara ağırlık vermem için tam tabiri ile rehberlik etti. Önce Ekav ve ardından Borusan Müzik Evi’ndeki, çok sevgili Zeynep’in ( Hamedi ) inanılmaz bir özveri ve içtenlikle verdiği destek sonucu gerçekleştirdiğimiz Revolution/Revalation sergisi bizim için bir dönüm noktası oldu. İnanılmaz heyecanla yarattığımız biraz akıllara ziyan ve toplam 60 küsur bin kişinin ziyaret ettiği bir sergiye, aslında bir multi media show’a çok pozitif ve samimi bir geri dönüş aldık, ardından zaten yurt içi ve dışında görsel sanatlar projeleri, sergiler, enstalasyonlar yoğunlaştı. Human Time

Farklı sanat dalları ile uğraşıyorsunuz. Muhtemelen hepsinin birbirini beslediğini söyleyeceksiniz ama içlerinden sizi daha çok heyecanlandıran hangisi ya da baskın bir taraf var mı?

Gerçekten birbirlerini besliyorlar, çok ortak noktaları var, teknik anlamda dahi birbirlerine öğretebilecekleri çok şey var. Gerek görsel sanatlar ve gerekse müzik ile uğraşan biri olarak, bunların doğal buluşma noktası olan “film” bana son derece heyecan veren bir sanat türü. Son dönemde bu yüzden bana heyecan veren sanatçıların filmlerine film müzikleri yapıyorum.  Zorlu Performans Merkez’indeki konserlerimiz aslında bunun ilk örneklerini verme niteliğindeydi. Görsel dünya ve müzikler bir şekilde buluştular, özellikle Illusionist’teki inanılmaz ekibin desteği ile içimize sinen bir proje ortaya çıktı. Bundan sonra tamamen underground tadında, kısa film ve müzik videoları üzerine yoğunlaşacağımız bir süreç başladı. İlk ürünlerini önümüzdeki aylarda vereceğini umduğum bu birleşim noktası yani seslerle, görüntülerin bir arada buluşması son dönemde diğer sanat formlarından daha baskın hayatımda ve ruhumda.

Çöplükten toplama işini biraz açıklayabilir misiniz, neler kullanıyorsunuz çöpten?

Hemen her şey.  Çöplükler, her zaman benim için ilgi, dostlarım için kaygı kaynağı oldu. Özellikle kâğıt, karton, üzerinde herhangi bir resim, yazı, işaret, baskı olan kutular, paketler, metal çöplükleri, eski tahta ve ahşap artıkları… Her birini yeniden reenkarne olup yeni bir yaşama başlamak için sevgileri olan ve belki birazcık yardıma ve desteği ihtiyaç duyan dostlarım gibi görüyorum. Aynen sokakta yaşayan ve her zaman bir şekilde kendime yakın hissettiğim evsiz insanlar gibi. Bir işe yaramaz diye kenara , kendi kaderlerine terk ettiğimiz her şey benim ilgi alanıma giriyor. Boş bir tahta kutu da olabilir, kimsesiz ağaç altında yatıp kalkan bir insan da…

Yaptığınız resimleri bir ekolle bağdaştırıyor musunuz?

Elden geldiğince bağdaştırmamaya çalışıyorum. Nasılsa bu resimlere bakanlar, benim için bu işi gönüllü olarak, üstelik çoğu zaman da benden çok daha iyi yapıyorlar.

Resimlerinizde imza kullanmıyorsunuz bunun özel bir nedeni var mı?

Çünkü resimlerimin kendilerinin benim imzalarım olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında tüm sanat türlerinde sanat eseri ile o eseri izleyen, seyreden insan arasında kutsal bir ilişkinin olduğuna ve o ilişkinin içerisine sanatçının kendisinin dahi girmemesi gerektiğine inanıyorum. Sokak sanatında beni en çok cezbeden kavramların başında da bu geliyo. Galeri yok, sergi mekanı diye bir çerçeve, bir yönlendirme, bilet almak, çanta ceket vermek, sessiz olmak, dokunmamak, vs. gibi hiçbir kural yok. Sanatçının kendisi de yok. Bence son derece dürüst ve özgür bir alan. İmza konusunda büyük ölçüde ego merkezli kaygıların olduğunu düşünüyorum, benim fazla ilgilenmemeye çalıştığım bir alan. Ola ki belgelemek bazında eserlerimde imza isteniyor ise, kanvasin arkasına da atabilirim, ya da yapılan eserin görsel bütünlüğünü destekler bir özelliği varsa uygun bir yere konabilir ama “bunu ben yaptım, bu da işareti” konusu çok çocukça geliyor. Resimlerimi almak isteyen kişinin imzamdan değil o resimle arasında kurduğu ilişkiden dolay almasını dilerim.Labirenth of Time

Türkiye’nin resim sanatına bakış açısını nasıl buluyorsunuz?

Galerilerdeki çerçeveler gibi, hafif yamuk, son derece sonradan görme, oradan buradan arak ( “ilham“ kelimesinin, bizdeki karşılığı ), elitist olmaya çalışıp, onu da becermekte zorlanan, sanat galerisi ile “sanat dükkânı” arasındaki farkın dahi bilinmediği, sanat konusundaki derinsizlik ve samimiyetsizliklerinin anlaşılmaması için, “halkın” dilinden elden geldiğince uzak sergi isimleri ve “raconu” ile konuşmaya çalışan Sanat Dükkânı işleten ve para kazanmak ilk ve son amacı olan seviyesiz insanların yönlendirdiği, fena bir bakış açısına sahip, yapay, zorlama, ve yaşama sevinci olmayan bir bakış açısı olarak değerlendiriyorum.

İmkansızlıktan ve parasızlıktan ötürü ilk neyinizi su borusundan yaptığınızı biliyoruz. Ney’e olan merakınız nereden geliyor?

Emin değilim,  5 yaşında radyodan duyduğum ve beni gerçekten elektrik gibi çarpan ney sesini bu yaşamımdaki en eski hatıra olarak, çok net bir şekilde hatırlıyorum. Diğer taraftan biliyorum ki, bu yaşamın çok ötelerindeki başka yaşam boyutlarından dokunuyor kalbime ney sesi,,, her ne kadar hakkını veremiyor olsam da;  ‘ney’ her zaman gerçek sırdaş oldu. Dostluğumuz has ve gönülden.

 Dünya hakkında sürekli düşünen birisiniz. Yaşadığımız dünyada sizi en çok neler rahatsız ediyor?

Bize böylesine cömertçe, muazzam bir hoşgörü ve inanılmaz güzellikte bir görsel şölenle kendisini veren bu dünyayı ve onun içindeki tüm canlıları, korkunç hızlı ve vahşi bir şekilde yok etmeye yönelik yaşam biçimlerinin, ideolojilerin ve politikaların açgözlü ve son derece saldırgan yöntemleri ile hızla bu muazzam dünyaya tecavüz ediyor olmamız ve hepimizin de bunun bir parçası olması… Bizler çevresel kirlenme, ısınma gibi küresel problemlerin hem sonuçlarını bizzat tecrübe eden ilk ve bir şeyler yapmak için neredeyse hiç vakti kalmadığından, büyük bir ihtimalle bu fırsatı kaçıracak son jenerasyonuz.