DÜNYA MODASINDA BİR TÜRK DNA’SI; MELİSSA ODABASH

Bu ay farklı bir kıtadan, Türk DNA’sı taşıyan bir tasarımcı ile sizleri tanıştırıyoruz. Eğitimini tasarım üzerine almamış ancak stil sahibi annesi yoluna ışık olmuş. Modaya dair bilmesi gerekenleri annesinden öğrenmiş ve çocukluk hayallerini gerçeğe dönüştürmüş. Modellik yapması da sürekli gezmesine ve Valentino’dan, Fendi’ye en iyi tasarımcıların defilelerinde bulunmasına vesile olmuş. İsmi moda dergilerinde, bikininin Ferrari’sini tasarlayan kadın olarak geçiyor. Şimdi hazırsanız; Melissa Odabash ile tanışabilirsiniz…

Bir moda tasarımcısı olmanın en sevdiğiniz yanı ne?

Kadınların mayo giydikleri yani dış görünümlerinden dolayı en kırılgan hissedebilecekleri anlarda onların kendilerine güvenmelerine yardım ediyor olmak harika bir his. Ayrıca dünyayı gezebilmek ve gezdiğim yerlerde plajlardaki kadınların benim tasarımlarımı alıp giymiş olduklarını görmek muhteşem. Vücuda ve tarza mükemmel uyan bir mayo bulmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Bu yüzden kadınların benim koleksiyonlarımdan parçalar giymesi bana çok kıymetli bir iltifat, bir ödül gibi geliyor.

Casablanca

Bir tasarımcı olarak eğitim süreciniz nasıl geçti? En çok kimlerden öğrendiniz?

Tasarım konusunda okulda bir eğitim almadım. Sanırım pek çok şeyi kendi kendime öğrendiğim bir sürecin sonunda oldu her şey. Bu çocukluğumdan beri çok sevdiğim bir şeydi ve stil sahibi bir kadın olan annem bana moda hakkında bilmem gereken her şeyi öğretmişti zaten. Modellik yaparken de çok fazla şey öğrendim. Valentino’dan Fendi’ye dünyanın en iyi tasarımcılarının defilelerinde podyuma çıkıyor ve sürekli seyahat ediyordum. Bu benim için kesimleri ve kumaşları öğrenmek açısından harika bir dersti.

Stili nasıl tanımlarsınız? Size göre birini ya da bir şeyi stil sahibi yapan nedir? Birkaç ipucu verebilir misiniz?

Bence herkes stil sahibi olabilir, bu çok kişisel bir şey. Çok para harcamaya gerek yok, bu kendinizi nasıl taşıdığınızla alakalı. Çevresine kendine güven yayan bir kadın iyi giyindiğinde her parçayı taşıyabilir. Ben bunun trendleri takip ederek değil kendi trendlerini oluşturarak gerçekleşebileceğine inanıyorum.

İlhamınızı nerelerden alıyorsunuz?

İlhamımın geldiği yerin merkezinde kesinlikle seyahat etmek var. Vintage alışverişi çok severim ve nereye gidersem gideyim mağazaları gezerim. Yanımda kim olursa olsun onu yerel sanat atölyeleri ve mağazalara bakmak için yanımda sürüklerim. İç mekanlar benim için bir başka takıntı. Vintage mobilyaların pembe altın ve bronz içeren her tarzına bayılıyorum ve konu mayolara geldiğinde eski James Bond filmleri benim çıkış noktam. Eskiden kadınlar çok daha sofistikeydi.

Jamaica - Snake

Favori parfümünüz hangisi?

Chanel Cristalle. Ergenliğimden beri her gün sürdüğüm imza kokum.

İyi bir yaşam size neyi ifade eder?

Benim için iyi bir yaşam telaşsız olanı. Aile ve sevdiklerimin sağlığının yerinde olması benim için en önemli şey çünkü onlar olmadan aslında pek fazla bir şeyiniz kalmıyor.

Markanız hakkında pek çok iyi yorum yapılıyor. Siz markanızı endüstri içerisinde nasıl görüyorsunuz?

Bana kolayca verilen şeyleri kabul etmemeye her zaman dikkat ettim. Tasarımlarıma gelen her iltifat benim için çok önemli, dergilerdeki editöryel yazılardan instagram yorumlarına kadar. Bu kendime güvenimi tazeliyor ve devam etmek için beni motive ediyor. Hala işe yarar olduğumu bilmek ve müşterilerin çok sevdiği ürünler yaratmak gerçekten çok önemli. Mütevazı biriyimdir ve kadınlara iyi görünmelerinde yardım etmek, baş döndürmek – umarım 80’lerimde de tasarım yapacak kadar şanslı olurum- benim tutkum.

Evita

Sizce tasarımlarınızı en iyi kim taşıyor?

Şüphesiz Elle Macpherson; konu bikinilere gelince o her zaman benim favorimdir çünkü görünüşüyle sağlık yayıyor. Kıvrımlı fakat aynı zamanda sportif, atletik ve en önemlisi vücudunun dışına baktığı kadar içine de bakıyor. Tartışmasız bir şekilde 50 yaşında bile hala muhteşem görünüyor, bu kesinlikle onun sağlıklı yaşam tarzıyla alakalı. Ayrıca her şeyi sade ve klasik tutmayı seviyor. Bu tasarım konusunda benim ilhamım.

Bu sezonki favori parçanız hangisi? Neden?

Tatile gittiğimde su sporları ve outdoor aktiviteler yapmayı seviyorum bu yüzden Sports Luxe koleksiyonumun her parçasını çok seviyorum. İçlerinden birini seçmeme imkan yok! Paddle board ya da wind-surfing gibi aktif anlar için Honalua ve Zuma olabilir. Fakat tekrar ediyorum, ben günde 20 kere bikini değiştirecek kadar şanslı biriyim.  Bu nedenle seçenekler konusunda biraz şımarığım.

Giymekten kaçındığınız parçalar var mı?

Çok zayıfım ve bazı şanslı kadınlar gibi muhteşem kıvrımlarım yok. Bu da benim için stil limitleri oluyor. Koleksiyonumdaki Paris ve Brussels tarzları kıvrımlı bir vücuda sahip kadınlar için tasarlandı. Ne yazık ki benim vücudum biraz daha sportif yani benim üzerimde doğru durmayacağı için bunlar giymekten kaçınacağım parçalar.

Zuma (Sports Luxe)

Gelecek için planlarınız neler?

Sırada çok şey var, ayak uydurmak zor! Güneş gözlükleri ve diğer aksesuarları çıkaracağız. Geçen yılın koleksiyonunda benim ilk plaj çantası serim de vardı ve gayet başarılı oldu. Biraz daha ilerletip İlkbahar/Yaz 2016 için hazır hale getirdim. Ayrıca diğer tasarımcılarla yaptığım ortaklıklar sonucu çıkacak bir erkek serisi yapmayı da umut ediyorum.

Seyahat kıyafetleriniz nelerdir? Seyahat çantanıza koyduğunuz en önemli üç şey?

Ben her zaman jean, tişört, sıcak tutan bir sweater ve uçaklar her zaman soğuk olduğu için de bir şal ile seyahat ederim. Bikinimi el bagajıma koymak ise favori seyahat ipucum. Bikinimi el bagajımda tutmak olur da uçuş ertelenir ya da bagajlarım gelmezse havuz başında biraz vakit geçirip bronzlaşmak için fırsat beriyor. Çantama koyduğum üç önemli şey ise Dr.Rita Rakus güneş koruyucusu –cildimi uçaktan indiğim andan itibaren korumak için, Georgia Louise Rose Water Tonic and Lip Balm –uzun bir uçuş sonrası cildimi nemlendirmek için ve hem saçımı güneşten koruyup hem de seyahat sırasında saçlarımın kötü görünmesini engellediği için Elle koyboy şapkam.

Yenilenmek için hangi destinasyonları tercih ediyorsunuz?

Florida’yı seviyorum çünkü orada bir evim var ve orası benim iş modundan ve Londra’daki telaşlı hayattan kaçabildiğim bir yer. Orada pek fazla insan tanımıyorum, böylece sosyalleşmeye biraz ara verip egzersize, alışverişe ve aileme odaklanabiliyorum. Tamamen gevşeyip enerji depoladığım artı olarak da canım sıkılınca birkaç gece partilemek için Miami’ye arabayla gidebildiğim bir yer haha! Konu fiziksel ve mental yenilenme olunca benim destinasyonum Yunanistan’daki Aman Zoe’daki spa. Uzun haftasonu spa bakımları için mükemmel.Alexis

Peki ya yeme, içme? Tüm dünyada düzenli gittiğin restaurantlar hangileri? Sizin için favori bir mutfak, şef ya da içecek var mı?

Soho House’un bir üyesiyim ve bu İstanbul, Miami, New York ve Los Angeles’ta seyahat ederken çok işime yarıyor. Otel restoranlarında da ağız sulandıran yemek opsiyonları oluyor. Londra’dayken beni genellikle Cecconi’de bulabilirsiniz –İtalyan mutfağına bayılırım ve oranın yemekleri her zaman harika. Çok fazla içki içmem ama klasik bir deniz esintisi harikadır.

İstanbul hakkında neler düşünüyorsunuz? İstanbul Londra, New York ve Hong Kong gibi diğer destinasyonların yanında nasıl görünüyor?

İstanbul’u çok seviyorum, dünyanın en havalı şehirlerinden biri oldu ve ben Türk asıllı olduğum için burada gerçekten evde gibi hissediyorum. İnsanları seviyorum, mağazalar çok güzel ve Boğaziçi’ne bakan restoranların manzaraları nefes kesici. Hepsinden önemlisi Türk hamamını, keseyi çok seviyorum ve güzellik bakımlarına zaafım var. İstanbul’un mutlaka görülmesi gereken sanat gösterileriyle de bilinmeye başlaması harika. Sanırım buranın yükselişte olan uğrak destinasyonlardan biri olduğunu söylemek doğru olur.