Esra Kazmirci ile Keyifli Sohbet

“Sanat ile iç içe girmiş sürdürülebilirliği olan mekanlar yaratmaya çalışıyoruz…”

Sohbetimize başlarken öncelikle sizi tanımak isteriz… Eğitiminiz ve iş hayatına atılma sürecinizden bahseder misiniz? Esra Kazmirci mimarlık şirketinizin kuruluş sürecinden bahseder misiniz?
İç mimari eğitimi almak son anda verdiğim bir karardı… Dekorasyona, ev eşyalarına, aksesuarlara karşı her zaman bir ilgim vardı… Bilkent Mimarlık Fakültesi’nin yetenek sınavını kazanmıştım, ama aynı anda İktisat Bölümü’nü de kazanmıştım, çok iyi hatırlıyorum rektörlük binasında annemle oturuyorduk, artık 1 saat içinde karar vermen lazım hangisine girmek istiyorsun demişti ben de iç mimariyi seçmiştim ve öyle devam etti. İyi ki demenin mutluluğunu yaşıyorum.

Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü‘nden mezun olduktan kısa bir süre sonra Floransa’da İtalyanca dil eğitimi aldım ve akabinde Ankara’da ilk heyecanla aynı meslekten mezun birkaç arkadaşımla beraber hemen bir ofis açtık. Ancak, bu heyecan biraz kısa sürdü. Bu süreçte moda ve dekorasyon çekimleri yapıp, halkla ilişkiler ve seyahat acentesin da tecrübeler edindim…

İç mimarlık okuyup benim kadar farklı dallarda tecrübe edinmiş bir mimar daha var mı bilmiyorum ama sonuç olarak bugün kendi mesleğimi yaparken tüm bu çalıştığım ve tecrübe edindiğim iş dallarının faydasını çok gördüm. Yaklaşık 10 sene önce ortağımdan ayrılarak kendi ofisimi kurdum ve halen işlerimizi kendi ekibim ile Esra Kazmirci Mimarlık olarak Bebek’teki ofisimizde yürütmekteyiz.

Evli ve iki erkek çocuğa sahibi yoğun çalışan birisiyim. Ben doğam gereği çok hareketliyimdir ve ürettikçe daha da enerjik oluyorum. Bana göre iş hayatınız olduğu zaman özel hayatınızla ilgili yapılacak işleri, sorumlulukları daha iyi organize ediyorsunuz, çünkü kısıtlı zaman içine her şeyi sığdırmak zorundasınız, spor, çocuklarla zaman geçirmek, oyun oynamak, alışveriş vs…

Tasarım yaklaşımınızın belirleyici kriterleri nelerdir, kendi çizginizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Abartı ve ihtişam olmadan, içinde estetik barındıran ama buradayım diye bağırmayan, kendi dünyama ve sevdiklerime anlam katan mekânlar… Bana göre hayatı nasıl yaşadığın değil, nasıl baktığın önemlidir. Herşeyi dert etmemeye çalışmalıyız. Herşeyin başının sağlık olduğunu unutmamalıyız.

Çevremize pozitif yaklaşmalıyız. Sevginin kıymetini bilmeli, ailemizle, sevdiklerimizle ve dostlarımızla her anın keyfini çıkarmaya çalışmalıyız.

Mekân özgür ve dinamik olmalı… Tabii ki mekânı kullanacak kişinin hayat tarzı ve öncelikleri önemlidir. Sizinle çalışıyorsa muhtemelen sizi kendi tarzına yakın bulduğu içindir. Her müşterinin memnuniyeti farklıdır. Müşterinin potansiyel beklentileri dikkate alınarak tasarlanmış mekânların müşterinin ruh halini, psikolojisini, hatta kimliğini olumlu yönde etkilemesini bekleriz.

Özellikle ev projelerinde zaman zaman psikolog/danışman rolünü üstlendiğimiz de olur. Mekân teslim edildikten sonra seneler geçse de biz EKM ofis olarak her türlü aksaklık veya ihtiyaçlarda müşterimizin talebini karşılamaya özen gösteririz.

Meslek olmasının yanı sıra yaşam tarzınız oluyor artık. Enerjisi yüksek ve pozitif bakış açısına sahip oluyorsunuz. Sabırlı, disiplinli ve programlı olmayı öğreniyorsunuz. Öğrenme isteğiniz hiç bitmiyor…
Yaratıcılıkta özgür olabilmek ve gerektiğinde cesur, gerektiğinde tutucu olabilmek bu mesleğin diğer tarafları.

Türkiye’deki iç mimari anlayışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mesleki olarak tabii ki dekorasyon hayatımızın vazgeçilmezi. Her mekâna, gördüğümüz her detaya başka bir gözle bakıyoruz. Öncelikle bu mesleği yapabilmek için kişi işini sevmelidir. Bir iç mimarın yaratıcılığı, zevki, mekânı planlayıp uygulayabilme yeteneği ve görsel yetenekleri de olmalıdır. Sehayat etmeli, gezmeli, görmeli, vizyon ve perspektifini genişletmeli, yenilikleri takip edebilmeli ve hayal gücünü sonuna kadar kullanmalıdır.

Projelerimizde her zaman fonksiyonelliği ve görselliği bir arada tutmaya çalışıyoruz. Mekân tasarlamak, benim ve ekibim için çok eğlenceli ve keyifli bir süreçtir.

Yaratıcılığınızı farklı alanlarda kullanabiliyor ve sonucu hemen görebiliyorsunuz. Bir iç mimar olarak her an içinde olduğumuz mekânların dekorasyonuna duyarsız kalmak mümkün değil. Moda insanın kişiliğini ve tarzını nasıl yansıtıyorsa, içinde yaşanılan mekânların da aynı derecede bizi yansıttıklarını, değiştirdiklerini ve bizle beraber onların da değiştiğini düşünüyorum. Bir projeye başlarken ‘Bu evin sahibi ben olsam nasıl bir evde oturmak isterdim?’ diye düşünür ve ilerlerim. Çünkü benim için ev, kendimi güvende hissettiğim, dış dünyanın hızlı ve değişen mekanizmalarından koptuğum, huzurlu bir sığınma alanıdır.

Günümüz Türkiye’sinde mekân / binaların, tasarım – uygulama ve kullanım aşamalarında doğaya aşırı müdahale edilmekte olup, doğal kaynaklarımızda maalesef tüketilmekte… Bu sebepten dolayı yeni binaların ve mevcut yapıların yeniden işlevlendirilerek tasarlanmasında çevre duyarlığı önem taşıyor.
Yaşam alanlarını biçimlendiren iç mimarlara diğer disiplinlerle birlikte büyük sorumluluk düşüyor…Burada aldığımız eğitim, mesleki birikim ve çevreye duyarlı tasarım anlayışı önem kazanıyor.

Hangi konseptte ve ölçekte olursa olsun tasarımlarınızın ardında sizi ifade eden ve asla vazgeçmem dediğiniz ilkeleriniz var mı? Tasarım felsefenizi nasıl tanımlarsınız? Tasarımlarınızda size neler ilham veriyor? Yaratıcılığınızı nasıl besliyorsunuz?
Hangi mesleği seçersek seçelim, önce sevmeli ve sonra da en iyi şekilde yapmaya çalışmalıyız. Bence iyi bir iç mimarın iyi bir görsel bakışa, hayal gücüne, malzeme bilgisine, teknik bilgiye, çizim yeteneğine sahip olması gerekir. Gerektiğinde cesur, gerektiğinde tutucu olmalıdır. Tasarımın en büyük püf noktalarından biri de ayrıntılara önem göstermelidir…

Moda zaman içerisinde değişiklik gösterse de yarattığımız mekânların zamansız olmasına ve mekânlara uygun olan unsurlar ile döşenmesine özen gösteriyoruz. Bazen küçük dokunuşlarla bile büyük değişimler yaratabiliyorsunuz. Sanatsal bir bakış açısı ile estetik kaygısını göz önünde bulundurarak tasarımlara yön vermeye çalışmayı da unutmamak gerekir.

Yeni malzeme ve trendleri yakından takip etsek de, sadece moda diye kullanmak bana doğru gelmiyor. İçlerinden benim tarzıma uyabilecek olanları seçip, kendi tasarımlarım ile harmanlamaya çalışıyorum.

Tabi ki tasarımda teknolojiyi de kullanarak kaliteli malzemeler ve gözü yormayacak detayların yer aldığı bir birliktelik de yaratmaya çalışıyoruz. Ancak fiziksel rahatlamanın haricinde ruhumuzun da huzur bulacağı bir mekân olması önemli. Şıklığı ve fonksiyonelliği bir arada tutabilmek ve bu iki unsuru mekânda orantılı olarak harmanlayabilmek.

Bugüne kadar gerçekleştirmiş olduklarınız arasında sizi en çok heyecanlandıran, etkileyip yansıttığını düşündüğünüz proje veya projeleriniz nelerdir?
Her projenin heyecanı başkadır. Ancak 2019 senesinde uygulamasını bitirdiğimiz Rumelihisarı Köşk ve Havuz Evi Projesi; Bodrum Gündoğan Olabella Plus’da 2020 senesinde uygulamasını bitirdiğimiz yazlık ev projesi ve yine 2020 senesinde uygulamasını bitirdiğimiz Zorlu Residence ‘da yer alan 880 m2 lik ofis projesini sayabilirim…

Çalışmalarınızdan ve son dönem projelerinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Şuan devam eden projeler arasında; Yazlık projesi olarak; Bodrum Bitez’de villa, Gündoğan Olabella Plus Sitesi’nde ev ve yine Tilkicik Ritz Carlton Residence’da villa projesi mevcut…
Ayrıca; Seferihisar’da villa, İstanbul Yeniköy’de yalı dairesi, Acarkent’de villa, Zorlu Residence’da ev, Florya’da çatı dubleksi, Pelican Hill’de villa, Nida Park’da bahçe dubleksi ve de Londra’da Chelsea Bölgesi’nde ev projelerimiz bulunmakta…

Sizce yeni nesil yaşama ve çalışma alanları gelecekte ne tür konseptlerde bir araya gelecek ve nasıl mekan örgütlenmeleri oluşturacaklar?
Özellikle bu pandemi günlerinde hayatın biraz yavaşlaması ile aslında ne kadar nefes almadan, bir koşuşturma içinde olduğumuzu bir kez daha farkettim. Eskiden olmazsa olmaz dediğimiz değerler olmadan da yaşayabileceğimizi görmüş olduk. Alıştığımız bir düzenin dışına çıkmak konfor alanımızı ne olursa olsun etkiliyor. Önceleri bu düzeni yadırgadıysam da bu süreçte yapmak isteyip yapamadığım, çalışmaktan yapmaya zaman bulamadığım ne varsa ilgilenmeye başladım…

Mutlaka öncelikler değişime uğradı. Özellikle sokağa çıkamayan yaş sınırındaki ve şehirlerdeki insanlar için bir nefes alma durağı olan bahçenin, güzel mevsim geçişlerini yaşayabileceğimiz balkonun ve terasın önemi arttı. Evin içi haricinde nefes alınabilecek, yeşilin, doğanın önem kazandığı bir dönemdeyiz. Şehirden uzak, daha kırsal alanlara eğilim arttı. Mutfakta geçirilen zaman daha da arttı. Yaratıcı ve sağlıklı yemek tarifleri ile mutfaklar şenlendi. Karantina dostu hale gelen kitaplar haricinde arkadaşlıklarımızın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırladık.

İç mimarlar, mimarlar ve sanatçılar da doğal olarak bu değişimin öncüsü olmak durumundalar. Pandemi sonrası tasarımlarımı bu doğrultuda yararlı bir araç olarak kullanmayı düşünüyorum.

Zaman içerisinde tarzımdan kopmadan ancak yenilikleri takip ederek, sanat ile iç içe girmiş sürdürülebilirliği olan mekanlar yaratmaya çalışıyoruz.