Fotoğraf Ustaları ” Hasan İlkay Özduman“

ARŞİVİMDE DUYGU YOĞUNLUĞU YÜKSEK ÇOK FAZLA PORTRE VAR 

Öncelikle sizi yakından tanıyabilmek adına kendinizden bahseder misiniz?

1987 Zonguldak-Ereğli doğumluyum. Üniversite hayatıma kadar ki eğitimimi burada tamamladım. Sonrasında ise Selçuk Üniversitesi Radyo – Sinema ve Televizyon bölümünden mezun oldum. Yaklaşık 12 yıldır TV sektöründeyim ve bu alanda birçok farklı konumda çalışma fırsatım oldu. Al Jazeera Türk televizyonunda kurgu editörü olarak başladığım iş hayatıma şu anda TRT World ile devam ediyorum. Tüm kalbimle Kraliçe adını verdiğim İstanbul ile tanışmam ise 2011 yılında oldu.

Bir fotoğrafçı olarak yolculuğunuz nasıl başladı? Fotoğrafçılıkta herhangi bir eğitiminiz var mı?

Aslında babamın çok eskiden Libya’da çalışırken aldığı klasik Yashica marka fotoğraf makinesini çocukken parçalayarak başladığımı söyleyebilirim:) Onun dışında üniversite eğitimimden dolayı da bir eğilim hep vardı. Sinema, TV bölümüne başlayan birçok öğrencinin uzun metraj film yönetmenliği hayali vardır diye düşünüyorum. (benimde hala hayalim var) Okul zamanlarında arkadaşlarımla devamlı kısa film ve belgesel projeleri üretmeye çalışırdık, onlarca projeyi tamamladık da. Bu filmleri çekerken hep en iyi kadrajı nasıl yakalarız, dramatik ışığı nasıl oluştururuz derken bir görüntü algısı da oluştu haliyle. Ancak bunlar işin video kısmıydı gelişimime başlangıç olarak. Beni fotoğraf çekmeye yönlendiren, hatta burada bence doğru kelime olarak “zorlayan” Kraliçe (İstanbul) oldu. Her hali film stüdyosu olan bu şehirde kalp kıran gün batımlarına dayanamadım ve beş yıl önce ilk fotoğraf makinemi satın aldım.

Fotoğrafın genel bir tanımını, niçin önemli olduğunu ve fotoğraftan ne anlamamız gerektiğini kısaca anlatır mısınız?

Fotoğrafa tanım olarak “ışık ile yazı yazma sanatı” diyebilirim. Bir fotoğrafın insan üzerinde oluşturacağı etkilerin tamamının, o karedeki ışık miktarı ve  tarzı ile doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda fotoğrafın bir belge olduğu görüşüne katılıyorum. Yaklaşık yarım asır önceki bir fotoğraf şu an bile  gün yüzüne çıktığında büyük bir etki uyandırabiliyorsa bu fotoğrafın ne kadar önemli olduğuna bir kanıttır. Her gün sosyal mecralarda ya da etrafımızda yüzlerce fotoğraf karesi görüyoruz, baktığımız andaki hislerimiz o günkü duygusal durumumuza göre değişiklik gösterebiliyor. Bu yüzden bir fotoğrafa baktığımızda bence kendimizce bir şeyler anlamlandırmamıza gerek yok. Fotoğrafa ilk baktığımız an ne hissediyorsak o!

İç dünyanız; fotoğraflarınızda dış dünyayı algılama biçiminizi nasıl etkiliyor? Yakalamak istediğiniz detayları belirleyebilmek için nasıl odaklanıyorsunuz?

Genel olarak fazla duygusal bir insanım. Fotoğraf çekim aşamasında duygularımızın da bizi yönlendirdiği bir gerçek. Fotoğrafın onlarca alanı var ve bende kendimi sokak fotoğrafçısı olarak adlandırıyorum aslında. Ancak “Kulağa hoş gelen her müziği dinlerim” diyenler gibi bende gözüme hoş gelen her kareyi yakalamaya çalışıyorum.  Bu bir manzara fotoğrafı da olabiliyor, portre de. Arşivimde duygu yoğunluğu yüksek çok fazla portre var. Ancak henüz daha hiç birini paylaşmadım. Nedenini bilmiyorum ancak genel olarak paylaşım yaptığım mecrada hep mutlu fotoğraflar paylaşmayı tercih ediyorum. Bu dışarıya karşı çok pozitif biri olmamın etkisiyle de olabilir ya da insanların genel olarak mutlu hissedecekleri kareleri görmelerini istemem sebebiyle de. Bana göre bir fotoğrafın izleyene keyif vermesinde mekan çok önemli. Gezdiğim beğendiğim yerlerde kadrajımı oluşturup o kareyi anlam katacak modeli beklerim. Bu bazen uzun zamanda alabiliyor. Ancak kareyi anlamlandıracak bir insan ya da bir hayvan kadraja girdiğinde geriye sadece teknik detaylar kalıyor.

Zaman geçtikçe kendi imgelerinizi yorumladığınızda bir değişiklik oluyor mu? Ve geçen zaman, başkalarının sizin imgelerinizi algılayış biçiminde değişiklik yaratıyor mu?

Eski fotoğraflarıma bazen denk geliyorum ve zamanla değişiklik olduğu bir gerçek. Fotoğrafa ilk başladığım zamanlarda güzel bir manzaranın abartı renklerle bana iyi hissettirdiğine inanıyordum. Ancak zamanla bu algım değişti. İnsanlar abartılı renklere anlık abartılı tepkiler verebiliyor. Ancak dediğim gibi sadece anlık. Ve o fotoğraf sonra unutulup gidiyor. Şu an daha çok fotoğraflarımı gölge ve ışıkla anlamlandırmaya çalışıyorum. Bu iki öğenin keskin olduğu kareleri yakalamak beni çok mutlu ediyor. Önce de söylediğim gibi bence ışığın kullanım tarzı duyguları ifade ediyor, gün geçtikçe sert gölgelerin ve parlak ışıkların daha çok kadrajlarımda yer bulduğunu söyleyebilirim.

Türkiye’deki fotoğraf paylaşım eğilimi nasıl? İnsanlar neler paylaşıyor, neler seviliyor? Dünyadaki paylaşımlarla ülkemiz arasındaki farklar neler?

Gözlemlediğim kadarıyla anı yakalamadan ziyade ülkemizde kendini yakalama (selfi) fotoğrafçılığı daha yaygın. Maalesef sosyal mecrada bir mekan popüler olduğu zaman oraya inanılmaz bir rağbet var ve oradan bir fotoğraf paylaşma yarışı var. Popüler kültürün etkilerinden dolayı bu şekilde birçok tarihi yerin tahribata uğradığını görüyoruz.

Cumalıkızık’ın 5 yıl içinde uğradığı tahribat beni çok üzüyor mesela. Ya da daha keskin bir örnek verecek olursam Eminönü’ndeki büyük hanın çatısına ilk 4 yıl önce çıkmıştım. İn cin top oynuyordu. Geçen sene kapatılma kararından hemen önce İstanbul dışından gelen bir arkadaşımla bir kez daha çıktım. Gözlerime inanamadım çünkü fotoğraf çekme kuyruğu çatının kapısına kadar uzanıyordu. Sonrasında da biliyorsunuz çatıdaki kubbe çökme tehlikesi nedeniyle kapatıldı. Bu örneği yurtdışı seyahatlerimde de gözlemlediğim söyleyebilirim. Ancak dünya genelindeki paylaşımlara baktığımda bu yarış bence biraz daha az. İnsanlar seyahat ettikleri yerlerden daha çok anı ve video paylaşıyor.

En çok sevdiğin fotoğrafı seçmek zorunda olsaydın, hangisini seçerdin ve neden? Size ilham veren bazı fotoğrafçılar kimler?

Klasik bir cümle olacak ama en sevdiğim fotoğrafım işte bu! Diyeceğim bir karem yok. Hala deniyorum ve yeni yerler keşfedip yeni kareler bulmaya çalışıyorum. İlham aldığım ve beğenerek takip ettiğim birçok fotoğrafçı var. Ancak bir iki isim söyleyecek olursam Sebastiao Salgado’nun tüm yaşamı beni çok etkilemiştir. Steve McCurry de bu listede. Yurt içinde Mustafa Seven’i severek takip ediyorum. Daha çok Instagram paylaşımı yapan biri olarak ise Ahmet Erdem o mecrada beni en çok etkileyen isim.

Fotoğraf dışında başka tutkularınız var mı?

Kesinlikle bir futbol hastasıyım. İstanbul’a geldiğim günden beri sezonluk biletim var ve neredeyse takımımın her maçını tribünde izliyorum. Onun dışında müziğe bir tutkum var. Bilgisayar başındayken radyo her zaman açık olur.

Son zamanlarda nerelerdesiniz, neler yapıyorsunuz yeni projeleriniz var mı? Sizi yakından takip etmek isteyenler nereden ulaşabilirler?

En son İtalya, Fransa ve İsviçre’yi kapsayan bir seyahatim oldu. Baharda nasip olursa Portekize bir fotoğraf gezisi yapmayı planlıyorum. Onun dışında yakın zamanda hayata geçireceğim bir video projem var. 7 yıl aradan sonra tekrar video çekimine başlayacağım ve gerçekten heyecanlıyım. Genelde Instagram paylaşımlarım aktif ve bana “hasanilkay” kullanıcı adıyla ulaşabilirler.