Fotoğraf Ustaları ” Murat Pulat “

murat pulat
murat pulatÖncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1969 yılında Ankara’da doğdum, eğitimimi sırasıyla Çizmecioğlu İlkokulu, TED Ankara Koleji, İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi Elektrik Bölümünü bitirerek tamamladım. Halen Bahçeşehir Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde tez aşamasında bulunan yüksek lisans eğitimime devam ediyorum. Kişisel olarak Belgesel Fotoğraf üzerine kafa yoruyor, izliyor ve okuyorum.  Şanslıyım kifotoğraflarım çok sayıda karma ve kişisel sergide izleyiciye ulaştı,  birçok prestijli ödüle layık görüldü ve yayınlandı. National Geographic’in 2010 yılında Türkiye’deki 9. yılına özel 90 fotoğrafçı 90 İstanbul albümünde yer aldım. 2013 yılında SONY Türkiye marka elçisi ve 2018 yılında SONY Avrupa Marka elçisi oldum. Şu an kurucularından biri olduğum Fototrek &İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi’nde fotoğraf dersleri veriyor, modadan mimariye geniş bir yelpazede ticari fotoğraf çekimleri gerçekleştiriyor ve kişisel projelerimi geliştiriyorum.

Biraz klasik olacak ama fotoğraf ile tanışmanız nasıl oldu? Fotoğrafçılık konusunda etkilendiğiniz ya da örnek aldığınız biri var mıydı?

“Hiç sevmediğim fotoğraf” 🙂 ile 1992 yılında Hukuk Fakültesinde öğrenci olan kız arkadaşım sayesinde İFSAK’ın fotomaratonunda tanıştım. İki günde, cumartesi-pazar, üç konuda (İstanbul’un eski evleri, İstanbul’un semt pazarlarıve İstanbul’un tren garları) fotoğraf çekilecekti, bir makara filmimiz ( toplam 36 işaretli kare) ve çok kötü bir makinemiz vardı. Daha kötüsü ben fotoğrafı hiç sevmiyordum. Cumartesi günü eski evleri ve bir semt pazarını çektik ve çok eğlendiğimizi hatırlıyorum. Pazar günü ise inanılmaz bir yağmur vardı ve biz Haydarpaşa tren garındaydık. Halimize acıyan bir banliyö treni makinisti bizi lokomotifte yanına alınca (adını bile hatırlamıyorum ama buradan kendisine saygılarımı sunuyorum) dünyam değişti, fotoğraf makinesi her yere bir şekilde girmemi sağlayan vize gerektirmeyen pasaporta dönüştü, o gün bugün elimden makineyi hiç bırakmadım.

murat pulatBaşlangıçta kılavuzum sadece meraktı, oynamaktan keyif aldığım bir oyuncağa merak. Dolayısıyla kimseyi örnek alma isteği oluşmadı, kendi oyunumu istediğim gibi kurdum, bozdum, yeniden kurdum. Ancak ilerledikçe, başkalarının ne yaptığını nasıl yaptığını ve kendi dünyamı nasıl geliştirebileceğimi öğrenmek için başka bir boyuta geçmem gerekti. Ara Güler, Rodçenko, Kertesz,  Saudek, Abbas, Cappa, Bresson, gibi birçok iyi fotoğrafçının işleri ile bu şekilde tanıştım, hala yeni, eski birçok fotoğrafçı ve işlerini takip etmeye çalışıyorum. Kısaca hiç bir şeyden etkilenmedim,  her şeyden (fotoğraf, müzik, resim, heykel, grafik, mimari, kitap,  sokak) etkilendim diyebilirim.

Belgesel fotoğraf üzerine yoğunlaşmayı siz mi seçtiniz?

Benim için başka türlüsü mümkün değildi diyebilirim, içinde yaşam özellikle insan olmayan bir şeyi çekmek ilgimi çekmediği için belgesel fotoğraf dışında başka bir seçeneğim yoktu.

murat pulatBelgesel fotoğrafla toplum bilinci oluşturulabilir mi?

Olur ya da olmaz gibi uç cevaplar verebilmenin imkansız olduğu bir soru bu. Tarihte fotoğrafın bilinç oluşturduğu örnekler var fotoğrafçısının niyetinden bağımsız; mesela Saygon İnfazı_1968_Eddie Adams’ın fotoğrafı gibi. Ancak fotoğrafların bilinç oluşturduğu örnek sayısı, bir konuya dikkat çekmek için yayınlanıp hiç bir etki yaratamamış (hatta belki de insanların duyularını sağırlaştırmış, körleştirmiş) yüz binlerce görsel yanında küçücük bir sayı. Fotoğrafın gücü üzerinden bu tartışmayı yapıyorsak, toplum bilincini oluşturan fazla sayıda etken var ve bunların hepsinin yan yana gelmesi gerekiyor, son noktada fitili ateşleyen şey tek bir fotoğraf olabilir. Bu arada bir yazı, bir söylem, bir şiir de olabilir bu, sadece fotoğrafa ait bir güç yok ortada. Şansı ne kadar az olursa olsun haber/belge fotoğrafçıları (en azından iyi niyetli birçoğu) dünyayı daha iyi bir yer yapmak için yapabildiklerinin en iyisini yapmaya devam ederler, etmeliler.

İletişim çağı olan yüzyılımızda sinema ve televizyonlar karşısında belgesel fotoğraf zayıf kalıyor mu?

Ben bu iletişim çağında Televizyonun/Televizyonculuğun yapısı gereği öldüğünü, buna karşılık internet sayesinde viral videoların ve instagram gibi mecralar sayesinde fotoğrafın yükseldiğini düşünmek ile birlikte, belgesel fotoğrafın bunlar içerisinde çok yer almadığını düşünüyorum. Bugün belgesel fotoğrafın etkisi (40- 80 li yıllar arasındaki altın çağındaki gibi bir etki) hem hakim ideolojilerin baskısı, hem de belge fotoğrafı adıyla yayınlanan hileli fotoğrafların sayısındaki çokluk ve buna bağlı güven kaybı nedeniyle çok az.

Fotoğraf tarzınızdan ve yaptığınız projelerden biraz bahseder misiniz?

Uzun süreli, insana dair işler yapmayı seviyorum ama sanırım işlerin hepsi aynı zamanda benim ile ilgili, benim dünyamdan benim ilgi alanlarımdan besleniyor. Keyif almadığım hiç bir şeyi çekemiyorum.  Şu an hazır olan Sahi(Cİ) ve Umudun Şehri projelerim var, sergi ve kitap için kaynak bekliyorlar. Üzerinde çalıştığım Katıların Sıvı İçerisindeki Halleri ve şu anda bir miktar çekimi yapılmış ama çok ham halde olan Mütemmim Cüz-Bütünün Ayrılmaz Parçası adlı bir projeye de devam ediyorum.

Birçok karma, kişisel sergiye katıldınız ve fotoğraf üzerine çok sayıda atölyelerde kurs veriyorsunuz halende bu alanda eğitim vermeye devam ediyorsunuz bundan biraz bahseder misiniz?

Fototrek & İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi olarak birleştirdiğimiz (Cenk Gençdiş ile birlikte), iki önemli ve köklü fotoğraf kurumu çatısı altında fotoğraf ile ilgili her konuda deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Cenk ve ben dışında da konusunda uzman fotoğrafçılara çeşitli sunumlar yaptırarak fotoğraf severlerin yeni bakış açıları kazanmalarını hedefliyoruz.

Fotoğrafla hem profesyonel hem de amatör olarak ilgilenmek mümkün. İki gruba da sizce fotoğraf üretilirken ya da tüketilirken nasıl görevler düşüyor, hangi noktalara dikkat edilmeli ki bu tuzaklara düşmeden bir şeyler üretilsin?

İlgilenmek eyleminin/söyleminin yanlış kullanıldığını düşünenlerdenim. Bugün fotoğraf ile ilgilenmek sözü sadece sosyal medyada fotoğraf bakmak ve paylaşmak anlamında söyleniyor. Oysa ilgi kelimesi merak ve araştırma ile ilgilidir. Bakmak ilgilenmek anlamı taşımaz. Bu yüzden hep bakmak/görmek arasındaki farktan dem vurulur. Bir şey ile ilgilendiğimizde: bakmaktan fazlasına, o konuda bilgi sahibi olmaya ihtiyacımız var. Sorun cehalet ile ilgilidir, üstelik bilgisizliğin yanına cesaret katılıyorsa sorun çözülemez olur. İlgilendiğimiz oranda bilgilenirsek sorun kendiliğinden çözülür.

Bir dönem herkes çektiği fotoğraflarla fotoğrafçı oluyordu. Şimdi ise herkes fotoğraf çekiyor sosyal medyada yayımlıyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz bir fotoğraf sanatçısı olarak?

Fotoğraf çekmek kimsenin geçmişte de tek elinde değildi şimdi de tek elinde değil. Fotoğraf makinesini özel yapan şey onunla kurduğumuz birebir bağ. Dolaysıyla her fotoğraf makinesi sahibi, cep telefonu ya da büyük makine fark etmez, fotoğraf çekebilir. Sorun her çektiğimizin iyi olduğunu düşünmekte. Bunu bir örnek ile anlatmak gerek; Eskiden analog makineler ve elle netlik yapılan zamanlarda bugünkü gibi keskin ve mükemmel net fotoğraflar çekemezdik sonuçta el hızında gözünüz keskinliğinde yapılan bir netlik ve gerçekleşen çekim. O yıllarda fotoğrafların gösterimi ancak sergilerde ya da basılı kitaplarda ve bu sürecin kendisi birçok süzgece sahip. Şu anda ise makineler otomatik göz takibi, yüksek ISO vs. gibi inanılmaz teknik özelliklere sahip ama fotoğrafı çeken dahil hiç bir elekten geçmediği için fotoğraflar TEKNİK FOTOĞRAF olmaktan öteye geçemiyor, ne duygusu var nede samimiyeti. Sosyal medyanın elek rolü oynaması beklenemez elbette ama kişilerin izledikleri ve paylaştıklarında bir eleğe sahip olması kaçınılmaz. Buda üstte konuştuğumuz yere yani eğitime bilgiye işaret ediyor. Kötüyü izleyerek te paylaşarak ta bir yere ulaşamayız. İyi örnekleri çoğaltacak birikim yapmaya mecburuz.

Bir eğitmen olarak size sormak istedim. Sizce bir fotoğrafçı için kullandığı fotoğraf makinesi ne kadar önemlidir?

Bu konuda herkes hiç önemi yok diyor biliyorum ama nedense “profesyoneller” hep en iyi makine ve lensleri kullanıyor. 🙂 Elbette bakış açısı ve fikir önemli ama yapmak istediğinizi gerçekleştirirken kullandığınız teknik aparatın da hayal ettiğiniz şeyi gerçekleştirirken size engel değil yardımcı olması gerekiyor. Bu anlamda sizin gelişmiş bir görme duyunuz, bir fikrini, sabrınız ve adanmışlığınızın yanında yeterli bir ekipmanınız olması şart.