Mustafa Bayram “Fotoğraf Bende Bir Tutku Haline Dönüştü”

Sizi daha yakından tanıyabilmemiz adına biraz kendinizden bahseder misiniz?

15 Aralık 1984 Çorum/Bayat doğumluyum. Ankara Üniversitesi Diş teknisyenliği ve Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık mezunuyum. Şuan Ankara’da yaşıyorum. Resim yapmayı, şiir yazmayı, kitap okumayı ve dergileri karıştırmayı çok severim. Boş zamanlarımda sık sık fotoğraf gezileri yaparım. Fırsat buldukça doğayı gezmeyi ve köylere gitmeyi çok severim.

Fotoğrafçılık hikâyeniz nasıl başladı?

Fotoğraf merakım küçüklüğümden beri resim çizmeyi çok sevmemden ileri geliyor. İlkokul ve ortaokul döneminde bütün sınıfın resim ödevlerini ben yapardım. Fakat doğa bana çizdiklerimden ve çizebileceklerimden daha güzel manzaralara sahip olduğunu gösterdi ve ilk fotoğraf makinemi böylelikle 1998 yılında aldım. Çok iyi hatırlıyorum filmli ve kocaman bir tepe flaşı vardı taşımakta zorlanıyordum. O sıralar eğitimim yoktu, öyle kendimce çekimler yapardım. 2009 yılında DSLR bir makine aldıktan sonra eğitim almaya başladım ve fotoğraf sanatı bende bir tutku haline dönüştü. Diğer bütün ilgi alanlarımdan sıyrılıp kendimi sadece fotoğrafa yönlendirdim ve hayatımın merkezine koydum. O gün bugündür her günümü, her anımı fotoğrafla yaşıyorum. Ekipmansız asla dışarı çıkmam. Fotoğraf nefes almak gibidir benim için. Özellikle çekmek istediğim bir fotoğrafı çekebildiysem benden mutlusu yoktur o gün.. Çocukluğumdan beri koleksiyoncu birisiydim, en sevdiğim oyuncakları, yaptığım resimleri, deniz kabuklarını, gördüğüm farklı taşları bile özenle saklardım. Güzelliklerin hep korunması gerektiğini düşünürdüm. Doğa ise saklanamayacak kadar dinamik, elde edilemeyecek kadar kudretli.. Fakat fotoğraflamak öyle bir mucize ki, bize gelmiş geçmiş en paha biçilemez koleksiyonu sunuyor; doğayı, gördüğümüz, güzellikleri, zamanın durmasını istediğiniz anılarımızı fotoğraflayarak sonsuz kılabiliyoruz.

Yaptığı şeyi tutkuyla yapan herkesin ilham aldığı şeyler ve kişiler vardır. Bize sizdeki fotoğraf tutkusunu başlatan, motivasyonunuz düştüğünde yeniden alevlendiren kişilerden, olaylardan, fotoğraflardan bahseder misiniz?

Yıllarca sözle anlatmak istedim bakıp gördüklerimi… Söz, kimi zaman kibirliydi, mesafeliydi; kimi zaman beceriksiz, kifayetsiz; kimi zaman baskıcı, dediğim dedikti. Mevlana ne kadar doğru söylemiş: “ Gözün bir an içinde gördüğünü dil yıllarca söylese anlatamaz.” Anlatamadı da… Gözün gördüğü, başka bir fotoğraf karesi oldu, kalbin gördüğünü anlattı. İşte fotoğraf tutkumun temeli buna dayanır.        

Evet, örnek aldığım, değer verdiğim üstadlar tabiî ki var ama ben ilhamımı daha çok güneşten, aydan, kuşlardan, yapraklardan, çiçeklerden, ihtiyar bir amcanın gözlerindeki umuttan, misket oynayan çocukların ellerindeki çamurdan, gülümseyen yüzlerden ve ağlayan gözlerden alıyorum.

Etrafta ekipmana boğulmuş çok fazla fotoğraf meraklısı var. İnsanların bir kısmı en iyi makinenin en iyi fotoğrafı çekeceğini düşünürken son 4 senedir cep telefonlarıyla harika işler çıkartanları da görüyoruz. Sizin ekipman ve ekipmanın kullanımı konusunda fikirleriniz neler?

Son zamanlarda aldığım maillerin ve mesajların birçoğunda aynı ifadelere rastlıyorum. Hepsi aynı cümlelerle olmasa bile, aynı kapıya çıkan serzenişler: ‘Hocam fotoğraflarınız çok güzel, makinenizin ve objektifinizin marka-modeli nedir? ’ . Sanki benim makinemi verdiğim zaman çektikleri fotoğraf, kendi fotoğraflarından çok farklı olacak. Yok öyle bir şey.. Bugüne kadar fotoğrafın hangi makineyle çekildiğine değil, ‘nasıl çekilmiş, konu iyi anlatılmış mı, kompozisyonu nasıl, teknik becerisi var mı, çeken bu fotoğraf için bir emek harcamış mı, olaylara, mekânlara, insanlara bakış açısı nasıl?’ ona bakarım. Böyle bakmaya da devam edeceğim. Çünkü fotoğrafı çekenin makine değil insan olduğuna inanırım hep. Fotoğraf aracının iyi bir makine/objektif veya cep telefonu olmasının bir önemi yoktur, önemli olan bakan gözdür. Makine ve objektif sadece araçtır.

Fotoğrafçılık geniş bir tanım. Çok çeşitli alanlara ve sınırlara sahip, sanatsal ve profesyonel kısımları arasındaki denge nedir sizce?

Fotoğrafçılık günümüzde gelişmiş bir meslek haline gelmiştir ve kalıcı bir anıyı ölümsüzleştirdiği için çok rağbet görmektedir.

19.yüzyıl itibariyle renkli fotoğrafların ortaya çıkması ve fotoğrafçılığın ilerlemesi insanların da fotoğrafa verdiği değeri arttırmıştır.

Ben fotoğrafçılığı katogorilere ayırmaksızın, her şeyden önce fotoğrafın bir sanat olduğuna inanırım. Çünkü görüleni, fotoğraflamanın yanısıra kendi yeteneğimiz ile bir kompozisyon ve etkili bir mesaj çerçevesinde sanatsal olarak kalıcı birer objeye dönüşmesini sağlarız.

Fotoğrafçılar sanatsal çalışmalar yaparlar veya özel günlerde uzman fotoğraf çekim hizmetleri verirler. Fotoğraf çekmek bir sanat olduğu için ilgi, yetenek ve eğitim gerektirir. Günümüzde fotoğrafçılığa çok önem verildiği için fotoğrafçılar da farklı ve mükemmeli yakalamak adına yenilenen yöntemler geliştirmekte veya yeni taktikler ortaya koymaktadır..

Ürün, reklam, yemek fotoğrafçılığından, düğün fotoğrafçılığına kadar pek çok mekan, kutlama, özel gün ve objeler için fotoğraf alanları oluşmaktadır.

Ama ticari amaçlı çekilen fotoğraflar  sanatsal çekilen fotoğraflara göre  tabiki çok daha farklı duygu ve estetiğe sahiptir. Gözlemlerim ve deneyimlerim sonucu vardığım kanıya  göre , fotoğrafçılığa sanatsal olarak başlayıp daha sonra ticari olarak devam edenler, direk ticari olarak başlayanlara oranla daha başarılı olup, işlerini severek yapıyorlar.

Günümüzde fotoğraf sanatı ile uğraşan birçok insan var ve rekabet diğer sanat dallarında olduğu gibi çok fazla; fakat hangi dal olursa olsun sanatçı sıfatını kazanabilmek gerçekten çok emek isteyen bir süreç. Siz bu süreçte ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Bize bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?

Fotoğraflarıma hep bir ressam gözüyle baktım. Nedenini hemen açıklıyorum; yalın, yalansız, dolansız bir bakış açısı oluşturmaya ve herkesin keyif alabileceği nefis bir çerçeveleme yapmaya çalıştım, güzel bir renk ahengi, insana yaşama sevinci veren, gözle görünen, neredeyse elle tutulan ışık-gölge zenginliği  sunmaya çalıştım. Bunlar ki, güzel bir resimde olması gereken tüm koşullar ve öğelerdir. Nereye baktığını bilen, tarifsiz doğa sevgisi yüklü, “kamerayla resim yapabilen” bir fotoğrafçı olmak oldu hedefim.

Ben fotoğrafçılığa başladığım ilk günden itibaren iyi bir fotoğrafçı olmanın yanı sıra aslında iyi fotoğrafçılar yetiştirebilmeyi hedef aldım. Yıllarca sokaklarda ücretsiz eğitimler vererek hem kendimi geliştirdim hem de fotoğrafa ilgi duyan her meslek dalından insanlara faydalı olmaya çalıştım. Yaklaşık 3 yıl gibi bir zaman yaz kış sokaklarda eğitim vermeye çalıştım ve gerçekten çok fazla zaman ve emek harcadım.

Bunun yanı sıra bir eğitmen olduğunuz zaman insanların ve öğrencilerinizin sizden beklentileri ve sizin sorumluluğunuz iki kat fazla ve ağır oluyor. İş böyle olunca da diğer fotoğrafçıların iki katı emek ve uğraş vermeniz gerekiyor.

Benim bütün gezilerim etkinliklerim istemeden küçük ya da büyük bir vukuat ile sonuçlanır. Ya düşerim, ya ıslanırım, ya donarım gibi mutlaka bir fiziksel hasar alırım. Bunun en büyük sebebi dediğim gibi insanların ve öğrencilerimin beklentisini karşılayabilme ve diğer fotoğrafçılardan bir tık daha farklı kareler çıkarma çabasıdır.

Fotoğraf çekimleriniz esnasında başınızdan geçen bir anınızı İstanbul&Istanbul dergisi okuyucularıyla paylaşmak ister misiniz?

Fotoğrafa yeni başladığım yıllardı, yaşlıları fotoğraflamayı çok seviyordum. Bir gün Ankara kalesinde dolaşırken bir kahvehaneye girdim. Tam kapının karşıda masada tek başına oturan kaşları çatık bir amca duruyordu. Bir elinde kocaman iri taşlı tespihi diğer elinde demli bir çay vardı. Hemen yanına gittim ve oturdum masaya, “Amca merhabalar, nasılsınız?” diye sordum.

Kalın gözlük camının arasından bana sertçe baktı. Elindeki bastonun yardımıyla beni biraz itti.

“Kimsin sen?” diye sordu sert bir ifadeyle.

“Fotoğraf sanatçısıyım .” dedim.

Olanlar oldu…

Bastonunu kaldırdığı gibi kafama geçirdi. Neye uğradığımı şaşırdım. Ardından bastonla rastgele vurmaya başladı. “Hocam, özür dilerim, ben…” diyecek oldum. O durmadan vuruyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

“Ben 100 yaşına gelsem sanatçıyım demem kendime! ”

Demez olsaydım… Pişmandım, farkına varmıştım ama iş işten geçmişti.

Vurmaya devam ediyordu hem de nereye denk gelirse; “sanatçı olmak kolay değildir.” diyordu.

Çevreden insanlar girdi araya, kurtardılar beni bastonun darbelerinden. Sonra o bağıra çağıra yoluna devam etti.

Arkasından öylece bakakaldım:)

Fotoğraf, gerçeği ne kadar gösterir / yansıtır?

Maalesef en büyük gerçek şudur ; fotoğraf saptırılmaya o kadar müsaittir ki istediğiniz şekilde konuyu anlatabilirsiniz..

Fotoğrafların gerçekçiliğini doğrulamak çok zordur. Altınkare Derneği nasıl kuruldu? Okuyucularımıza derneğinizden bahseder misiniz?

Altınkare Fotoğrafçılık ve Sinema Kulübü Derneği benim fotoğrafçılığa başladığım andan itibaren çok uzun yıllar üzerinde çalıştığım ve hayalini kurduğum bir projeydi. Uzun yıllar sokaklarda ücretsiz eğitimler vererek başladım böyle bir topluluğun alt yapısını oluşturmaya. Daha sonra zamanla fotoğrafa ilgi duyan kişilerin sevgisini ve dostluğunu kazanarak bir aile ortamı oluştu ve bu aile her geçen gün daha da büyüdü. Yaklaşık 3 yıl sadece sokaklarda buluşup eğitimler yaptık. Fotoğraf severleri bir çatı altında toplayabilmek ve ileriki nesillere fotoğraf sanatını aktarabilmek amacı ile 2017 Nisan ayında derneğimizi kurduk ve halen aktif çalışmalar yürütmekteyiz.

Gelecek dönemde yeni proje ya da projeleriniz var mı?

Başlamış olduğumuz Ankara’nın tarihi camileri projemiz devam ediyor.İleriye dönük ise, daha çok yurtiçi ve  yurtdışı tanıtım projelerimiz olacak.

Yine farklı olarak ise fotoğrafçılık kursları ile ilgili sürpriz projelerimiz var:)

Bugünün ve geleceğin fotoğraf dünyası hakkında neler söyleyeceksiniz?

Günümüzde fotoğrafçılık o kadar kolay olmuş durumda ki , fotoğraf makinesi alacak paran varsa hemen alıyorsun ve profilinede “photographer” yazıp fotoğrafçı olabiliyorsun:) Fotoğraf çekmek için de makineyi automoduna alıp yoluna devam ediyorsun.

Bu durum aslında fotoğrafçılığın yaygınlaşmasında çok önemli rol alsa da dönüp bakıldığında koskocaman bir fotoğraf çöplüğü oluşmasına sebep oluyor.

Son zamanlarda nerelerdesiniz, neler yapıyorsunuz yeni projeleriniz var mı? Sizi yakından takip etmek isteyenler nereden ulaşabilirler?

Yaşadığım şehir itibari ile sürekli seyahat etmek zorunda kalıyorum. Ankara’yı bilirsiniz fotoğraf anlamında çok kısır bir şehir. Bu sebeple sabit ve planlanmış bir yerlerden ziyade sürekli farklı yerlere seyahat ediyorum. Bunun yanı sıra öğrencilerim ve fotoğraf severler ile Altınkare Fotoğraf ve Sinema Kulübü Derneği olarak sık sık fotoğraf gezileri yapıyoruz.

Beni takip etmek isteyenler aktif olarak kullandığım @mustafabayraminstagram hesabımdan takip edebilir ve sormak istediklerini sorabilirler.