Haberiniz var mı bilmem ama Şencan Güleryüz “Anons” filmi ile ödüllere doymuyor. Yurtdışından birçok ödül alıyor. Şimdi de yeni tiyatro oyunu “Tanrı’nın Eli” ile biraz sarsmaya, insanoğlunun ikiz-yüzlülüğünü sorgulatmaya hazırlanıyor. Kasım’ın 12’sinde perdelerini açacak olan “Tanrı’nın Eli” oyununu bahane edip, biraraya geldik. The Galata Istanbul Hotel – MGallery’nin muhteşem İstanbul manzaralı terasında gerçekleştirdiğimiz sohbetimizde; ödüllerden girdik, Ege’de kurduğu ikinci hayatına kadar uzandık.
Bir dergide 2 sene kadar röportajlar yapmışsın. Konuşulan röportajlara da imza atmışsın…
Evet, 2 sene kadar devam etti. Röportaj yaptığım isimlerin çoğu dışarıda arkadaşım olan insanlardı. Sohbet haliyle daha rahat ilerliyordu. Tabii, soru sormakla konuşturmak arasında fark var. İnsanları konuşturabilmek özel bir durum. Güzel röportajlar çıkmıştı.
Neden öyle bir iş sana geldi?
Tiyatro yapıyorum başarınca sıkılıyorum, tv dizisinde oynamak istiyorum. Dizi uzun sürünce sıkılıyorum, sinema filminde oynamak istiyorum. Oyunculukla ilgili her yerde olmak istiyorum. Mümkün olsa aynı anda olmasını istiyorum.
Konservatuardan önce de başka bir bölüm okumuşsun sanırım…
Evet, öncesinde satış yönetimi okudum. Daha sonrasında İstanbul Üniversitesinde Devlet Konservatuarı’nı bitirdim. Televizyon ve oyunculukla ilgili hemen hemen her şeyi yaptım.
Bir alanda profesyonelleştirmeyi engelleyen bir şey değil mi bu her şeyi yapma isteğin? Yorucu olmuyor mu?
Aynı anda bir sürü iş yapabiliyorum. O benim yaptığım meslekte kendimi ne kadar iyi hissetmemle alakalı. İyi hissetmediğim yerde durmuyorum zaten.
Bu aralar ne yapıyorsun değil neler yapıyorsun diye sorayım o zaman…
Şu aralar çoğunlukla sinemayla ilgiliyim. En son “Anons” diye bir film çektim. Film, festivallerde çok ödül aldı. İlk dünya açılışını Venedik’te başladık. Orada 2 tane ödül aldık. Sonrasında filme çok ödül geldi. Festivaller devam ediyor. Bu hafta sonu Valencia’ya, Valencia Film Festivali’ne gideceğim. Sanırım, Amerika’da Seattle Film Festivali’ne de katılacağım. Diğer taraftan bu sonbahar vizyona girecek olan BKM yapımı, Umur Turagay’ın yönetmenliğini yaptığı ‘’Güzelliğin Portresi’’ filminde rol aldım. Psikolojik gerilim türündeki filmde Burçin Terzioğlu, Birkan Sokullu ve Serkan Keskin’le beraber oynadık.
Filmin bu kadar ödül almasının nedeni ne sence?
Film çok çalışılmış bir film. Mahmut Fazıl’ın 3. filmi. Senaryosunu Ercan Kesal ve Mahmut Fazıl beraber yazdı. Mahmut ön hazırlığını, film ile ilgili tasarımı çok iyi yapan, ne istediğini çok iyi bilen bir yönetmen. Sonbahar festivalleri arasında geçen, en iyi 25 filmden biri oldu. Ankara’da “Engelsiz Film Festivali” vardı. Filmimiz en son oradaki 4 ödülden ikisine layık görüldü. Hala filmin yolculuğu devam ediyor. Frankfurt’tan da ödül aldık. Uluslararası basında ismimin çıkması, oynadığım rol üzerine bir şeylerin yazılması, benim için çok önemli bir şey. Bundan sonrasında, açıkçası biraz bu tarz filmlerle devam etmek istiyorum.
Festival filmlerinde oynayan oyuncular için eşittir gişe filmleri hayal. Haliyle para kazanmak da biraz zor. En azından biz öyle biliyoruz. Öyle mi?
Evet öyle ama ben meslek hayatıma başladığımdan beri, hepsini bir arada yapabilen bir adam oldum. Bir oyuncuya baktığın zaman, o tarz ile ilgili bir yerde konumlanıyor. Televizyon dizisinde oynuyorsa, sadece televizyon dizisinde oynuyor. Tiyatro yapıyorsa sadece tiyatro yapıyor. Alanlar aralarında birbirlerini davet etmiyor. Aslında diğer ülkelerde böyle değil. Bir oyuncunun, sadece ticari filmlerde oynaması, sadece tiyatroda oynaması gibi kısıtlayıcı bir alan belirleniyor size ve o alanların dışına sizi pek de davet etmiyorlar. “Anons” gibi filmleri çeken yönetmenler, televizyondaki popüler oyuncularla çalışmak istemiyorlar. Kendilerince sebepleri var. Benim durduğum nokta biraz aykırı. Ben televizyonda dizide de oynuyorum, bu tarz filmlerde de oynuyorum. Oyunculuk olan her yerde var olmak istiyorum. Bu anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum.
Para kazanmak ile ilgili kaygıların var mı?
İstediğiniz şeyi yapabilmek, size gelen tekliflerin arasından seçim yapabilmek için maddi özgürlüğünüzün olması gerekiyor. Para herkese göre değişen, göreceli bir kavram. Mutluluk kavramı gibi.
Senin mutluluk kavramının içinde neler var?
Özgürlük kavramı, mutluluk kavramım içinde benim için olmazsa olmaz. Bütün insanlar için bu böyle bence… Bir insan kendini ne kadar özgür hissediyorsa, ne kadar kendi kararlarını kendi veriyorsa o kadar mutludur.
Ne kadar özgür hissediyorsun kendini?
Kendimi buna zorluyorum ve bunu araştırıyorum. Benim aradığım noktada; hem mesleki, hem sosyal hem de çevremdeki insanlar anlamında, kısaca her alanda, her şeyde özgür olabilmeyi arıyorum.
Neyi ararsan onunla sınanırsın, öyledir hayat.
Mesela; çok paran varken kendini parasız hissediyorsan bu özgür olmadığın anlamına gelir. Aslında anlatmaya çalıştığım şey bu.
Anons filmi yolculuğuna devam ederken, üzerinde çalıştığın farklı projeler var mı?
Evet bir oyun provam var. Çok enteresan bir text ve beni heyecanlandırıyor. Robert Askins’in yazdığı bir oyun. “Tanrı’nın Eli” adlı oyunumuzu Toy İstanbul’da sahneleyeceğiz. Çevirisini ve yönetmenliğini Kerem Pilavcı yaptı. 12 Kasım’da Türkiye prömiyerini yapacağız.
Bu oyununda da öpüşme var mı? Malum her oyununda bi öpüşüyorsun
Beni ortaya koyup, öpüştüğü kadınlar diye, Posta gazetesi böyle bir haber yapmıştı. J Biz de bunun geyiğini yapıyoruz, hayatımda ilk defa tiyatro oyununda öpüşmüyorum diye. Başkaları öpüşüyor. Muhtemelen oyunu, +16 /+18 oynayacağız. Sert bir oyun. İnsanın, dünyaya geldiğinden beri, vicdan sorununu, ikiyüzlülüğünü sorguluyor. Taze bir oyun, 2014 yılında yazılmış. Hala Broadway’de oynuyor. Birçok ödülü var. Beni çok heyecanlandırıyor, umarım seyirci de mutlu olur.
Sektör ile ilgili isyan ettiğin bir şey var mı?
Oyuncuyum ve sadece oyunculuktan para kazanıyorum. Sektörle ilgili her oyuncunun yakınmaları olabilir ama ben böyle bir noktada durmayı tercih etmiyorum. Yıldız Hoca’nın (Kenter), benim için mezun olurken söylediği bir cümle vardı. “Canikom, sen Arap yarış atı gibisin, duruyorsun, duruyorsun, son dakika herkesi geçiyorsun.” Demişti. Şimdi ne demek istediğini daha iyi anlıyorum. Sıkıntıların üzerine düşünüp, buna yoğunlaşmak yerine, çalışmayı tercih ediyorum. Burada bazen durmak, sorgulamak, uzaklaşmak, oyuncu insana yarayan süreçlerdir diye düşünüyorum. Zaten her şey olması gerektiği gibi olmuyor mu?
Hayatında yaşam enerjini yukarıya çeken renkler neler?
Müzik, sahnede olmak, ailem, dostlarım, spor yapmak ve seyahat etmek.
Kaç yaşındasın?
Kasım’da 47 olacağım.
47 seneden kendine çıkardığın hayatsal çıkarım nedir?
Bu sene zor bir yaz geçirdim. Tunus Film Festivali’ne gitmiştim. Döndüğüm gece annem kalp krizi geçirdi ve az kalsın kaybediyorduk. Hiç bu kadar yakınım olan birinin başına, kötü bir şey gelmemişti ve bu tarz olaylar yaşayan yakın arkadaşlarıma metanetli olmak lazım, hayat devam ediyor gibi cümleler kurar, destek vermeye çalışırdım. Sonra kendime çok kızdım. Neticede hiçbir şey bilmediğimi anladım. Bu ara en çok takıldığım konu: Bilmek. Aslında başımıza gelene kadar hiçbir şey bilmiyoruz. Hayat öğrenmek üzerine kurulu.
Sanırım Amasyalısın?
Yok, değilim sadece Amasya’da dünyaya gelmişim. Babam, narkotikten emekli polis. Tayinlerden dolayı gezdik. Benim çocukluk arkadaşım yok mesela. Hep 1 – 2 senelik arkadaşlıklar… En eski arkadaşlarım, İstanbul’a konservatuara geldiğim zamandan beri olan arkadaşlarımdır.
İstanbul senin için ne ifade ediyor?
İstanbul benim için insan biriktirmeye başladığım yer. İstanbul’dan öncesi hep, kopuk kopuk.
İstanbul’da seni nerelerde görebiliriz senin İstanbul’un nasıl bir yer ilk sorum. Ege’ye yerleşme furyasına katılma planları olanlardan mısın bu da ikinci sorum?
Birincisi; işim yoksa İstanbul’da durmuyorum. Çünkü sıkılıyorum. İstanbul çok yorucu bir şehir dolayısıyla çok seyahat ediyorum. İstanbul’da beni en çok, Bağdat Caddesi’nde, Anadolu Yakası sahilinde, Caddebostan’da bisiklete binerken ya da koşarken görebilirsiniz.
İkinci soruna cevabım ise; zaten Ege’de bir hayatım var. İzmir’de bir çiftliğimiz var. Tarım yapıyoruz. Bizim için babamın hobisi ile başlayan bir süreç. Babam, polislik, ticaret ve çiftlik hayatı olmak üzere, ömrüne 3 farklı hayat sığdırdı. Babamın elleriyle diktiği 1000 ağaç var. 150 meyve ağacı, 50 incir ağacı var. İşim olmadığı zaman oraya gidiyorum. Tarımdan ve ağaçtan iyi anlarım. Oyunculuğu bırakıp, oraya komple yerleşebileceğimi düşünmüyorum açıkçası. En azından daha şimdilik o kafaya gelemedim. Gidip gidip, gelirim.