VERGİNER’İN ÖZGÜR KADINLARI

Sanatçı bir aileden gelen Matthias Verginer, geleneksel heykel eğitiminden sonra hayata dair sözünü sakınmadığı eserleriyle bütün Avrupa’yı şaşırttı. Doğayı ve insanı alışık olmadığımız bir biçimde harmanlayan işleri ilk bakışta eğlenceli ve tuhaf fakat arka planda derin ve çok katmanlı bir anlatım var.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Eğitim süreciniz, bugüne kadar atölyelerinde çalışma fırsatı bulduğunuz sanatçılar, daha önceki sergileriniz vs.

Babam da bir sanatçı, bir heykeltraş. Çocukluğumdan beri bir atölyede çalışmanın nasıl bir şey olduğunu, nasıl yaratıcı olunacağını gördüm. Zorunlu eğitimden sonra Selva Gardena’da beş yıllık bir sanat okulunda grafik sanatı ve heykel eğitimi aldım. Üçüncü yılımda heykele daha fazla odaklanmam gerektiğini düşündüm. Mezun olduktan sonra bir yıl babamla, bir yılda tanınmış sanatçı Arom Demetz’le çalıştım. 2003’ten bu yana ise kendi çalışmalarımı babam ve ikiz kardeşimle paylaştığımız atölyede yapıyorum. Geçmişte İran kökenli İngiliz sanatçı Reza Arameh be İtalyan Pietro Roccasalva gibi sanatçılarla da çalışma fırsatım oldu.

Geçtiğimiz yıllarda pek çok sergi açtım, hepsi de İtalya, Belçika, Almanya ve Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde oldu. Galeri Selvin’deki ‘Ağacın Gözleri’ sergisi İstanbul ve Türkiye’deki ilk sergim.flight lessonAğacın Gözleri sergisi alışık olmadığımız türden şaşırtıcı bir çalışma. Buradaki fikirlerin çıkış noktası neresi oldu?

İnsanlara ve onların duygularına, korkularına, sevinçlerine ve sorunlarına her zaman ilgi duydum. Bu sebeple insan figürü benim heykellerimin her zaman merkezindedir.  Her gün medyada, çoğunlukla da reklamlarda kadın ya da erkek mükemmel görünen ideal insanları görüyoruz. Fakat hepimiz pürüzlerimiz ve kusurlarımızla eşsiz ve güzel değil miyiz? Bu düşünce kendine has bir güzelliği olan ‘kilolu kadın’ın çıkış noktası oldu.

Heykellerinizde, doğadaki desenleri ait olmadıkları hayvanların üzerinde kullanmanızı nasıl okuyalım? Doğaya bir saygı duruşu mu yoksa bakıp göremediklerimize bir işaret mi?

Doğaya bir saygı duruşundan da öte orada kendimizi kabul etmek ve içinde bulunduğumuz her durumda en iyisini yapmak için gizli bir mesaj var. Mümkünse biraz da eğlenmek için tabii ki.tug of warHayvanları kadınlarla bir arada düşünmek neyin tezahürü? Dişiliğin primitif yanı ne söylüyor burada?

Bence heykellerimdeki kadınlar son derece modern. Eğer Willendorf Venüsü’ne aşinâysanız, primitif kadınlar olduğunu düşünebilirsiniz fakat davranışları son derece modern. Kendinlerine güvenleri ve enerjileri tam.

Kadın figürünü 60’lardan beri gelen zayıf, fit, seksi kadın şablonundan farklı kullanıyorsunuz. Kilolu kadınlar hayvanlarla birlikte hatta bazen onlara hükmediyor. Tüm dünyadan kadınlara baktığınızda nelerin heyecanı, telaşı, korkusu ya da rahatlığı gözünüze çarpar?

Genelde insanların bedenleri ve görünüşleriyle ilgilenmiyorum. Dikkat ederseniz mutlu ve kendini rahat hisseden pek çok farklı görünüşte kadın var. Böyle kadınlar bazen öyle bir kendine güven yayıyorlar ki insan onların ideal görünüşlerinin bu olduğunu düşünüyor.

Hayatınızdaki kırılma noktalarında hayatınızdaki kadınlar ve hayvanlar sizi nasıl etkilemiştir bugüne kadar?

Etkilemiş midir bilmiyorum. Belki bilinçaltımda ama diğerlerinden daha fazla ya da daha az değil.lifting 4 watermelonsBize bir kitap, bir film ve bir de albüm tavsiye eder misiniz?

Kitap: The Endurance – Shackleton’s Legendary Antarctic Expedition

Film:  The best offer – Giuseppe Tornatore

Albüm: Sigh no more – Mumford&Sons

Doğduğunuz toprakların sanatın gelişiminde rolü çok büyük. Siz arkanızdaki yüzlerce yıllık birikimi bir miras olarak mı görmektesiniz yoksa bu yapıya karşı bayrak açan bir devrimci mi?

Ben bir devrimci değilim. Ülkemdeki bazı diğer sanatçılar gibi eski ve geleneksel el yapımı heykeli öğrendim ve sonra başka bir yola doğru gitmeye başladım.

İstanbul, Osmanlı saraylarıyla plazaların, tarihi çeşmelerle metro istasyonlarının birbirine karıştığı bir şehir. Sizde uyandırdığı duygular neler?

İstanbul’dan gerçekten keyif aldım. İnsan özel bir şeyler seziyor ve kültürlerin daha önce hiç deneyimlemediğim bir karışımı var. İlham verici bir şehir.

Türkiye’den ve dünyadan işlerini takip etmekten keyif aldığınız isimler kimler?

Beğendiğim sanatçılar daha çok figüratif çalışmlar yapıp bir de bunları kendileri ortaya çıkartanlar. Sadece fikri değil. Alternatif olarak Ron Mueck, Erwin Wurm, Giuseppe Penone, George Segal. Ayrıca Sebastião Salgado ve Nick Brandt’in fotoğraflarını da çok ilham verici buluyorum.