“Zor Olan Ve Doğamıza Aykırı Olan Şehir Hayatı” Süha Derbent

süha derbent

Süha Derbent kimdir bize kendinizi anlatır mısınız?

1963 yılında İstanbul’da doğdum. Cumhuriyet gazetesinde muhabir olarak başlayan profesyonel yaşamımı, Atlas ve Marie Claire dergilerinde fotoğrafçı-yazar olarak devam ettirdim. Gezi National Geographic Traveler dergisinde iki yıl görsel yönetmen olarak çalıştıktan sonra, seyahat ve vahşi yaşam fotoğrafçılığı alanıyla daha yakından ilgilenmeye başladım. İskandinavya’dan Madagaskar’a, Sri Lanka’dan Kanada’ya kadar 80’den fazla ülkede çalıştım. Çeşitli hava yolu, fotoğrafçılık, banka ve otel zincirleri gibi büyük kuruluşların sponsorluğunda projeler gerçekleştirdim.

Vahşi yaşam, özellikle de büyük kediler diye adlandırılan hayvanların peşinde dünyanın çeşitli ülkelerini gezerek fotoğraflar çektim, projeler hazırladım. 1998 yılının Nisan ayında bir ilke imza attım; 2000’li yıllarda soyunun tükenmesinden korkulan Bengal Kaplanı’nın Hindistan’da izini sürdüm ve onu fotoğraflamayı başaran ilk Türk vahşi yaşam fotoğrafçısı oldum. İlk kitabım olan Yüz Yüze, 2002 yılının Temmuz ayında İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı. Yayın, uluslararası basında ilgi gördü; CNN International, röportajım World Report’da yayınlandı. 2003 yılında soyu tükenmekte olan hayvanlara dikkat çekmek amacıyla BP ve Emirates ile ortak bir projeye katıldım ve bunun için iki ay Afrika’da yaşadım. 2006 yılında fotofanclub adında bir fotoğraf paylaşım sitesi kurdum. Site, ikiyıl içinde 35 bin üyeye ulaştı. 2009 yılında siteyi sattım. Kişisel web sayfası suhaderbent.com ise 32 uluslararası ödül aldı.

2011 yılında, uzun süredir düşlediğim projeyi gerçekleştirdim; yeryüzünde yaşayan yedi büyük kedinin, kendi doğal yaşam alanlarında çektiğim fotoğraflarından oluşan 7 Kedi adlı bir sergi hazırladım ve Ekavart Galeri’de açtım.

2015 yılında Ruanda devleti tarafından, ülkenin görsel arşivini oluşturmak üzere davet edildim. Bu proje kapsamında yaptığı çalışmalardan biri için 10 gün, dağ gorili aileleriyle birlikte yaşadım. Vefatına dek son 15 yıl Mustafa Koç’un fotograf danışmanlığını yaptım. Birlikte gerçekleştirdiğimiz seyahatler sonunda Mustafa Koç “Karşılaşmalar” adlı prestij kitabı yayınladı. Kitabın önsözü benim tarafından yazıldı.

2016’da TAV Tourism ile “Nature by Süha Derbent” markasını oluşturdum ve yeni bir işbirliğine imza attım. Bu
kapsamda TAV desteği ile “The Willd Side of KENYA’nın Yaban Yüzü” adlı kitabım yayınlandı.

Fotoğrafla kaç yaşlarında tanıştınız? Sizi nereden takip edebilirler?

Fotografa 20’li yaşlarımda başladım. Bir süre sonra Yaban Hayatı fotoğrafçılığı alanında çalışmaya başladım. 80’den
fazla ülkede çekim yaptım. Bazı Afrika ülkelerine 200’den fazla gittim. Ruanda’nın devlet fotografçısıyım. TAVport.com da “Nature by Süha Derbent” markası ile yaban hayatı turları düzenliyorum. Bilgi  edinmek isteyenler ig ve facebook sayfalarımdan takip edebilirler.

Vahşi doğa fotoğrafçısı olmaya nasıl karar verdiniz?

Sevmediğim hiçbir şeyi yapmadım. Bu yüzden de sevdiğim işi yapıyorum. Hayvanları ve doğada olmayı sevdiğim için ve bu alan çok ilgi gören bir alan olmadığı ve Türkiye’de mesleği bu olan kimse olmadığı için seçtim.

Vahşi yaşam fotoğrafçısı olarak karşılaştığınız başlıca zorluklar nelerdir?

Bu işe başlarken hayvan davranışı eğitimi aldım ve zamanla doğada ve hayvanları yakın bulundukça bu deneyimim gelişti. Yaban hayatında hiçbir zorlukla karşılaşmıyorum. Zor olan ve doğamıza aykırı olan şehir hayatı.

Fotoğraf çekerken en çok zorlandığınız vahşi hayvan hangisi?

Hayvanları çekerken bir zorlukla karşılaşmıyorum. Onların neden rahatsız olacağını bildiğim ve bu davranışlardan kaçındığım için bir sorun çıkmıyor. Ama insan çekmenin bir çok zorluğu var.

Şimdiye kadar çektiğiniz en unutulmaz yaban hayatı fotoğrafından ve bu kadar özel kılan şeyden bahseder misiniz?

Fotograflarımı birbirinden pek ayırmıyorum aslında. Benim için hepsi doğada bulunduğum keyifli anların küçük ve aslında bu keyfi tam da anlatamayan parçaları. Son yıllarda dağ gorillerine ilgim var ve artıyor. Onların her karesi benim için çok değerli.

Henüz görmediğiniz bir vahşi yaşam var mı?

Var elbette. Mesela Antarktika’da turistik olarak yapılan turlar dışında imparator penguenlerin yaşam alanlarını görmedim.

Vahşi doğa fotoğrafçısı olmanın en çok sevdiğiniz yanı nedir?

Kendimi ait olduğum yerde ve tam da kendim gibi hissetmek.

Dünyada vahşi hayatı yakalamak için en sevdiğiniz yer neresi ve neden?

Gittiğim yerlerin hiçbiri birbirine hiç benzemediği için bu ayırım zor. Ruanda, Botswana ve Kenya’yı sayabilirim.

Çektiğiniz fotoğraflara baktığımızda daha çok vahşi kedileri görüyoruz. Vahşi kedileri sizin için bu kadar özel kılan nedir?

Bağımsız ve bağlantısız olmalarının yanı sıra insana ve diğer canlılara kıyasla açık ara daha estetik olmaları, sahip olup kendimize katmaya çalıştığımız yetilerin çoğuna doğuştan ve mükemmellik derecesinde sahip olmaları.

Kariyerinizin başlarında sizi etkileyen bir fotoğraf/fotoğrafçı var mıydı? Şimdi kimlerin işlerini beğeniyorsunuz?

Vardı ve hep oluyor. Michael Nichols, Horst Klemm, Jim Brandenburg gibi. Yenilerden de Steve Bloom’u sayabilirim.

Fotoğraf çekmeden önce ne tür hazırlıklar yapıyorsunuz? Ekipmanlarınızın çeşitleri, özellikleri ve değerleri hakkında bilgi alabilir miyiz?

Seyahat eğer daha önce gitmediğim bir yer değilse hazırlığım çok kısa sürüyor. Ekipman olarak Sony A7 RIII (2 adet) ve yine Sony lensleri kullanıyorum.

Yeni başlayan ve vahşi hayat fotoğrafçılığında kariyer yapmayı düşünen genç fotoğrafçılara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Sevdikleri işi hızla keşfedip bir uzmanlık alanı seçmeli ve sadece o alanda çalışmalılar bence.