Neslihan Yeldan “Hayat İnsanı Törpülüyor”

neslihan yeldan

Neslihan Yeldan ’ı biz şuaralar, reytingleri yüksek bir dizinin çılgın teyzesi olarak izliyoruz. Ama O benim için Füreyya. Hani şu efsane replikleri, yaşı tutanların arasında hala espri olabilen ‘Bir Demet Tiyatro’ dan Füreyya. Benim gibi 80’lerde çocuk olup, 2000’lerde 30’larını yaşayanların bir yanı nostalji kokar diyebiliriz. Severiz yani, bir şifreymiş gibi eski replikleri, abuk yerlerde kullanıp, anlamsızca, kıs kıs gülmeyi… O yüzden de eski tanıdıklarımızı daha bir severiz. Neslihan Yeldan da eski tanıdıklarımızdan. Neler yapmış, hayalleri neler konuşmak için By Esat’ın mutfağını tercih ettik. Bir taraftan yemek yaptık, bir taraftan söyleştik.

Hayatınızda ne yaptınızda hayatınız başka yönde gitmeye başladı? Hani kritik kararlar aldığımız, daha az kat edilmiş yolları tercih ettiğimiz anlar vardır ya…

Ben hep zorlu yollara girdim. Mücadeleyi, mücadelenin sonunda kazandığım başarıyı sevdim. 18 yaşında Ankara’da üniversiteyi kazandığım halde, ailem yollamayınca, oyunculuk sınavına girmem hayatımın dönüm noktası oldu. Yoksa aklımda tiyatro falan yoktu.

Ankara’da hangi okulu kazanmıştınız?

Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili Filolojisi’ni kazanmıştım. Bir sonraki yıl üniversite sınavına girdim. O bir sene içerisinde bir takım hobiler, el sanatları ile değerlendireyim derken tiyatro bakayım nasıl bir şeymiş dedim, hiç aklımda yokken oyuncu oldum. Durup dururken bir ilan gördüm, başvurayım 1 sene bir şeyler öğrenirim dedim. Yeni bir çevrem olur, arkadaşlar edinirim dedim, girip de işin içinden çıkamadım. Bir meslek haline dönüştü. Ama sonrasında konservatuara girdim. 5 yıl Yıldız Kenter’in öğrencisi oldum.

Ankaralı mısınız yoksa üniversite için mi Ankara’ya gitmiştiniz?

8 göbek İstanbulluyum. 75 İngilizce sorusunda 73 soruyu doğru yaptım. Bilkent’i kazandım ama ailem Ankara’ya göndermedi. İyi ki göndermemişler çünkü şuan halimden çok memnunum.

Nasıl bir aileniz var, nerede büyüdünüz?

İstanbul’da doğdum büyüdüm. Babam 8 göbek İstanbullu, annem Rizeli. 1 erkek kardeşim var. Orta halli bir ailenin çocuğuyum. Gerektiği zaman aylarca bir bot için ağladığım oldu. Hiçbir zaman istediğim bir şey hemen alınmadı. Şuan durumum müsaade ediyor ama ben de oğluma her istediğini almıyorum. Şimdi her şey hızlı tüketiliyor. Ben oğlumu hızlı tüketim ağının bir parçası yapmak istemiyorum.

Aileniz oyuncu olmanız konusunda sizi desteklemedi sanırım…

Destek olmadılar. Daha yeni liseden mezun olmuştum. Karşımda Münir Özkul, Erol Günaydın, Ferhan Şensoy ile bir oyunda oynayacaktım. Genel prova geç bir saatte bitti, ben Beyoğlu’ndan eve geç bir saatte döndüm ve annem bana çok sinirli bir şekilde kapıda “Cahide Sonku’nun sonunu bilmiyor musun sen kızım”, bir daha gitmeyeceksin tiyatroya diye karşıladı. Annemin onayını ben son birkaç yıldır almışımdır. Onun gözünde ya ev hanımı, ya hostes ya da sabah 9 akşam 6 da biten, işi olan biri olacaktım. Ama şimdi ben oğlumu, oyuncu olmak isterse desteklerim. Yapacaksa da en iyisini yapsın.

Biz sizi ‘Bir Demet Tiyatro’ ile mi tanıdık?

Evet, Füreyya karakteriyle. Çok şanslıydım çünkü starlar projesiydi.

Hala devam ediyor mu BKM ile ilişkileriniz?

Hepsini canım gibi severim, benim için ayrı yerdedirler, hala görüşürüz, yapılan galalara, oyunlara hep giderim ama iş anlamında şuanda bir ilişkimiz yok.

Oyunculukla ilgili hayal ettiğiniz yerde misiniz? Yada kendinizi hangi sahnede görmek istersiniz, kimle oynuyorsunuz, karşınızda kim var? Ya da bir oyuncunun hayalleri nasıl olur?

Çıtayı yükseltmek isterseniz, hayal kurulur, evrene gönderilir ve gerçek de olabilir. Bunu her zaman söylerim. Bir gün Brad Pitt ile oynar mıyım, yok canım oynamam falan gibi şeyler demiyorum çünkü ben iyi bir oyuncuyum, çalışan bir oyuncuyum, üreten bir oyuncuyum. İyi bir oyuncu dünyanın her yerinde iş yapabilir sadece bazı engeller var. İngilizce oynayabilecek bir düzeydeyim. Müslüman ve Türk bir oyuncu nasıl karşılanır onu bilmiyorum. Ben bunu deneyeceğim ve bu mutlaka hayatımda olacak. Çıta, uluslararası düzeyde bir iş yapmak.

Sahneyi paylaşmak istediğiniz bir oyuncu var mı?

Karşılıklı oynamak istediğim arkadaşlarım var. Mesela; Zerrin Tekindor. Bir aktris olarak çok güzel bir yerde duruyor.

Hırslı biri misiniz?

Gençken daha hırslıydım. Daha kıskanç, ihtiraslıydım. Yaş aldıkça ve anne olduktan sonra değişiyorsun. Hayat insanı törpülüyor. Sadece her şeyi düzgün yapmak istiyorum. Bir şey istediğim gibi gitmediyse, ne yapalım başka bir yoldan gidelim demeyi öğrendim. Önceliğim aslında doğru düzgün bir insan olmak. Sonrasında anneliğim ve oyunculuğum geliyor.

Neye tahammülünüz yok?

Yalana, kurallara uymayanlara, kabalığa ve işini eksik yapanlara. Birde en çok çıldırdığım yer trafik.

Projeleri neye göre kabul ediyorsunuz?

Dizi ise senaryo ve role bakıyorum. Bana uygun olup olmadığına, kimin yönettiğine, karşımda kimlerin olduğuna, hangi kanalda olduğuna bakıyorum. Bazen bunların hepsi tutuyor da reyting tutmuyor.

Drama mı komedi mi desem sizde bir ayrım var mı?

Kariyerim boyunca ikisini de yaptım, ikisinin de altından kalktım. Geçenlerde sette bir sonraki işim lütfen drama olsun dedim. Çünkü bu sezon İstanbullu Gelin dizisinin komedi tarafı benim sırtımda. Bu durumdan çok da memnunum. Hikaye dram ağırlıklı, benim sahnelerimde insanların yüzünün güldüğünü bilmek harika bir şey. Ama bir sonraki projemde televizyonda oynayacağım dram olursa hasret gidermiş olacağım. Yoksa tiyatroda müthiş dramatik bir karakteri oynuyorum.

İstanbul’la ilgili de konuşalım isterim. 8 kuşak İstanbullu bir babanız var. 8 kuşak İstanbullu birinin gözünden İstanbul’u alabilir miyiz?

Trafiğinden nefret ediyorum. Trafiği ve kalabalığı olmasa, dünyanın yaşanılabilir en güzel şehirlerin birisi. Bayılıyorum kendi şehrime. İstanbullu olmaktan gurur duyuyorum ama arada bir kaçmak da istiyorum. İstanbul’un hep deniz gören yerlerinde oturdum. Ailemden ayrıldığımdan beri evlerim hep deniz manzaralıydı. Sadece bir dönem her şey kötü gitti, 1,5 sene sevimsiz bir semtte yaşadım. Boğaz’ı, Nişantaşı’nı çok severim. Bu şehrin hareketliliğini de çok seviyorum. Nerede kafe, küçük butik varsa oralara gitmekten keyif alıyorum. Avrupa’da gittiğim şehirlerde de turist gibi değil, lokal halk gibi tatil yapmayı severim. İnsanların yaşadığı yeri çarpıtmadan, parçalayıp, yıkmadan yaşadığı yerleri seviyorum. Yemek yemeye bayıldığım için iyi yemek peşinde koşuyorum. Bu şehir, bunu yapabilmek için yelpazesi geniş bir şehir.

Sözde hepimiz İstanbulluyuz ama geriye doğru en çok 2-3 kuşak sayabiliyoruz. İlk defa 8 kuşak İstanbullu biri ile tanışıyorum.

Bu babamın çıkardığı bir soy ağacı.

Soyunuz nereye, saraya mı dayanıyor?

Saraya. Hiç öyle dolaşmıyorum, bir sürü insanın saraya dayanıyordur. 8 göbek İstanbullu olmak demek, saraya bir şekilde ulaşmak demek oluyor galiba.

Oynadığınız tiyatrolardan biraz bahseder misiniz?

Bu sene iki tiyatroda oynuyorum. Biri Craft Tiyatro, “Yen” diğeri Arda Aydın prodüksiyonuyla Shakespeare’in, “Bir Yaz Gecesi Rüyası”. Yen, ikinci sezonda da kapalı gişe gidiyor. Bir Yaz Gecesi Rüyası’na da yeni başladık, çok iyi gidiyor. İkiside beğenildi, çok şükür. Ama seyircilerin tiyatrolara hep destek olması lazım çünkü seyirci olmadan, tiyatro yapmanın hiç bir anlamı yok. Ben bu sene, Afife Jürisi olarak şaşkınım çünkü oyunları izlemem lazım ama tiyatrolarda kendime bilet bulamıyorum. Seyirciden alkışlarını esirgememelerini isterim.

Madem mutfaktayız, biraz da yemek mevzusunu konuşalım. Mutfağa ilginiz olduğunu biliyorum. Sosyal medyada bol bol mutfağa yönelik paylaşımlar yapıyorsunuz…

Çok seviyorum. Annem hep çalışan bir anneydi. Babam uzun dönem çalışmamıştı. 17 yaşımda mutfağa girdim ve tariflerden yemekler yapmaya başladım. Sonra annemin iyi aşçı olduğunu düşünürken aslında çok ortalama olduğunu gördüm çünkü ben bir anda tarifleri uluslararası düzeylere taşıyıp bütün yabancı şefleri takip etmeye başladım, damak zevkim çok gelişti. Avrupa’ya gittiğim zaman nerede ne var, nerede ne yemeliyim peşindeyim. Bunu İstanbul’da da yapıyorum. Yediğim şey iyi değilse ben çok huysuzlaşıyorum. Oğluma da bu konuda çok baskı yapıyorum. İlginç bir oğlum var. Dün akşam yemeğe oturduk. İstediği şeyler vardı menüde. Yarın akşam yemekte ne var dedi, daha bir kaşık almadan. Oğlum dedim daha yemeğini yemedin. O da benim gibi yemek takıntılı. El lezzeti olan bir yardımcım var ama benim kadar bilmiyor tabii. Bazen sabah çıkmadan 3-4 tencere yemek yapıp çıkıyorum. Ertesi günde yensin diye. Ben sebzeciyim. Et yemeğini pişirmeyi bilmiyorum. Hayatım sebze ve tahıllarla geçiyor. Sebzenin, meyvenin en iyilerini almaya çalışıyorum. Çiftliklerden alışveriş yapıyorum, marketten pek almam. Peynir, kefir, yoğurt gibi süt ve süt ürünlerini de evde yapıyorum. Yemek konusunda saatlerce konuşabilirim. Yemek yemeyi ve yapmayı ve bu konudaki bilgilerimi paylaşmayı çok seviyorum.