Deklanşöre Basarken Parmağınızda Anın Ağırlığını Hissedersiniz

İlker Karaman

Ait oldukları öğeleri güçlü bir şekilde tanımlayan lekeler kullanmayı seviyorum. Hiç aklınızda olmayan bir fotoğraf bir anda kadrajınızda olabilir. O anda seri bir şekilde, konuya yeterince yakınlaşmalı ve pek çok açıdan o anın fotoğrafını çekmeyi denemelisiniz. – İlker Karaman

Sizi daha yakından tanıyabilmemiz adına biraz kendinizden bahseder misiniz?

Benim yaşam hikayem 1990 yılının Eylül ayında Giresun’da başladı. İki çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. Çocukluğum, mesleği öğretmenlik olan babamın görev yeri olması sebebiyle Samsun’da geçti. Her zaman Samsun’da büyümenin benim için bir şans olduğunu düşünürüm; bir büyük şehrin imkanlarına, bir küçük şehrin ise samimiyetine sahip bir yerdi. Daha sonra üniversite eğitimimi almak amacıyla 2008 yılında Ankara’ya geldim. 2013 yılında Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Şimdi ise Ankara’da önde gelen bir teknoloji firmasında elektronik tasarım mühendisi olarak çalışmaktayım. Mesleğimden arda kalan zamanlarda fotoğraf ile ilgilenmekteyim. Fotoğraf izlerken, üretirken, paylaşırken, değerlendirirken büyük bir keyif almaktayım.

Sizin fotoğrafçılık hikâyeniz nasıl başladı?

Benim hayatımda her zaman görsel bir arayış vardı. Gözlemlemek, sorgulamak ve güzel olanı bulma isteği daima ruhumdaydı. Fotoğraf ile ilgili hikayeniz bence fotoğrafa ilgi duyduğunuz ilk anla başlar. Henüz fotoğraf çekmediğim zamanlarda dergilerin fotoğraf ile alakalı sayfalarını açar, izler, fotoğraflarla vakit geçirir ve onları incelerdim. İlk defa lisede okuduğum yıllarda cep telefonumla fotoğraflar çekmeye başladım. Arkadaşlarımın, doğanın, gezdiğim yerlerin fotoğraflarını çekiyordum. 2012 yılında bir DSLR fotoğraf makinam oldu. Üniversiteden mezun olduktan sonra fotoğrafa daha çok vakit ayırabildim ve ayırdığım vakit ölçüsünde fotoğrafımda gelişmeler yaşadığımı gördüm. Çevremden aldığım beğeniler, güzel yorumlar beni hep daha iyisi için motive etti ve şu an bulunduğum basamaklara geldim. Fotoğraf konusunda hissettiğim içimde bir yerlerde yatan bir sandık var, bugün hala o sandığı açamadığımı düşünüyorum; onu bir gün açıp açamayacağımı ise bilmiyorum.

Her fotoğrafçının bir tarzı olduğu aşikâr. Sizin fotoğraflarınızı ILKER KARAMAN fotoğrafı yapan şeyler nelerdir?

Dünya fotoğrafının geçmişten bu yana büyüyen bir birikimi var. Günümüzde cep telefonlarının ve kameraların daha kolay ulaşılabilir olmasıyla, bu birikim artık daha da hızla gelişir hale geldi. Bu nedenle pek çok fotoğraf tarzının benden çok önce denendiğini düşünüyorum. Tüm bu uluslararası fotoğraf hazinesini düşününce sadece kendime ait bir tarzım olduğunu düşünemiyorum, fakat bazı fotoğrafçılarla benzer üsluplara sahip olduğumu hissediyorum. Benim fotoğrafa yaklaşım biçimim, fotoğrafta ilgi duyduğum alanlar, kavramlar, çektiğim fotoğrafları şekillendiriyorlar. Bu anlamda belki de fotoğrafta hangi alanlara ilgi duyduğum, fotoğrafta neleri aradığımı size anlatmak benim için daha kolay olacaktır. Ben fotoğrafa biraz biçimsel yaklaşıyorum, fotoğrafta geometrik öğeleri, renkleri, ışığı ve gölgeyi kullanmaktan büyük bir zevk alıyorum. İzleyicilerime günlük yaşamlarında göremedikleri görüntüleri göstermeyi ve onları şaşırtmayı istiyorum. Bazı fotoğraflarımda gerçeküstücü bir tutum sergilemeye çalışıyorum.

Fotoğraf çekerken en çok neye dikkat ediyorsunuz? Düşündüğünüz kareleri yakalamak için neler yapıyorsunuz?

Fotoğraf çekerken en çok sadeliğe ve dengeli öğe yerleşimlerini oluşturmaya dikkat ediyorum. Sadeliğin yanında fotoğrafımdaki öğelerin belirgin olmasına, temiz bir arka plan önünde yer alıyor olmasına önem veriyorum. Ait oldukları öğeleri güçlü bir şekilde tanımlayan lekeler (benim fotoğraflarımda gölgeler ve siluetler gibi…) kullanmayı seviyorum. Hiç aklınızda olmayan bir fotoğraf bir anda kadrajınızda olabilir. O anda seri bir şekilde, konuya yeterince yakınlaşmalı ve pek çok açıdan o anın fotoğrafını çekmeyi denemelisiniz. Ama çoğu zamanda bu soruda da belirtildiği gibi fotoğraf aklınızdadır ve onu çekmek için gezersiniz. Evet, benim aklımda çekmek istediğim ve henüz çekemediğim pek çok fotoğraf var, ben sokağa çıktığımda bazen bu fotoğrafları arıyorum. Düşündüğünüz fotoğrafı yakalamak için doğru zamanda ve doğru yerde olmanız çok önemli. Fotoğrafın konusu bir mekânda oluşur ve bir arka planı vardır. Sizin düşündüğünüz fotoğraftaki mekânı ve arka planı size verebilecek bir yeri aramak, istediğiniz fotoğrafı çekme yolunda iyi bir başlangıç olabilir. Sonra düşündüğünüz fotoğrafta nasıl bir ışık var, bu ışığa günün hangi saatinde ulaşabilirsiniz, hava durumu nasıl olmalı, bunları bilmek de çekim zamanı seçimi konusunda kolaylık sağlayacaktır.

Türkiye’de fotoğrafçılığın gelişmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

İzlediğim ve değerlendirdiğim fotoğraflar üzerinden yorum yapmam gerekirse, Türkiye’de fotoğrafın geliştiğini hissediyorum. Bu gelişimi hızlandırmak açısından, tekrar edilen eserlerin değil de; yaratıcı eserlerin daha çok ödüllendirilmesi ve teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Dünya fotoğrafında fotoğraf editörleri ve fotoğraf eleştirmenleri önemli roller oynuyorlar ve fotoğrafın bugünkü seyrini belirliyorlar. Ülkemizde de dünya fotoğrafını yakından izleyen fotoğraf editörlerine ve eleştirmenlerine ihtiyaç duyduğumuzu görüyorum. Fotoğraf ile ilgilenen gençlerimize eğitici ve teşvik edici yaklaşımlarda bulunulması gerektiğine inanıyorum. Daha özelinde, konuyu sokak fotoğrafına getirirsek, sokak fotoğrafında ülkemizdeki çalışmalarımızı yurtdışına duyuracak bir topluluk oluşturmak ve sokak fotoğrafı ile ilgili ülkemizden çıkan yayınları bu topluluk adı altında toplamak, bence mantıklı bir girişim olabilir. Daha cesur ve daha yaratıcı bir fotoğraf neslinin bizi daha da ileri götüreceğine inanıyorum.

Fotoğrafta kendinize has bir üslubunuz olmuş durumda. Kompozisyonunuz renk, kontrast ve ışık ağırlıklı olarak ortaya çıkıyor. Gelecek zamanda bütünlüğü gözler önüne serecek bir çalışmanız olacak mı? Sergi vs. 

Çok sayıda bu konuda talep alıyorum. Fotoğraflarımı sosyal medya ve diğer internet içerikleri üzerinden izleyen izleyiciler, fotoğraflarımın basılı hallerini de görmek ve izlemek istiyorlar. İnternet üzerinden bir fotoğrafı monitörler aracılığıyla izlemek ile basılı bir fotoğrafı izlemek arasında derin farklar olduğunu düşünen izleyicilerim var ve bende bu konuda onlara katılıyorum. Ama biraz maddi imkânsızlıktan ve bu işler için destek bulamadığımdan dolayı şu sıralar sergi ve kitap gibi çalışmalarımı daha ileriki zamanlara ertelemek zorunda kalıyorum.

Yaşamı gözlemlerken o anları durduran bir aygıt var. Fotoğraf çeken ve seven herkes için bunun bir sihri vardır. Size nasıl hissettiriyor?

Dünya üzerinde belki de bir kere olacak bir olayın fotoğrafını çekmenin büyüsü bambaşkadır. Fotoğrafta an bazen tüm kuralların üzerindedir ve en önemlisidir. Tekniğiniz hatalı da olsa netleşmeniz problemli de olsa, ışığı ayarlayamazsanız da bir an yakalarsınız ve o yakaladığınız an sahip olduğu değerle tüm bu teknik kusurların üstüne bir örtü çekebilir. Bazen deklanşöre basarken parmağınızda anın ağırlığını hissedersiniz. Fotoğrafın sürekli hissettiğiniz bir diğer büyüsü de fotoğrafı aramakta ve fotoğrafı bulduğun andaki o heyecanda ve hislerinizdedir. O anlarda bazen bir çocuk gibi havalara zıplayıp, mutlu olabiliyorsunuz.

Fotoğrafta en büyük kural kuralsızlıktır. Böyle bir söylem oluşmakta halen. Siz fotoğrafın bağımsız ve özgür yönü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bence etkileyici bir fotoğraf yaratmanın kuralları var. Bu kurallar insan beğenisinden ve insanın görsel algılarından yola çıkarak, deney ve gözlemlerle şekillendirilmiş. Bunun yanında geometrinin ve oranların sadece fotoğrafta değil, resim gibi diğer görsel eserlerde de henüz kuralları keşfedilmemiş bir gücü olduğunu düşünüyorum ve aslında ben fotoğraflarımı çekerken bir yandan da geometri oranların görseller üzerindeki kurallarını araştırıyorum. Fotoğraftaki en büyük kural kuralsızlıktır söylemine gelirsek, ben bu konuya iki yönden yaklaşıyorum. Birincisi, tüm kuralların mükemmel uygulandığı bir fotoğraf izleyicide gerçek olmama şüphesi uyandırıyor. Bu şüphe bazen izleyici beğenisinin önüne set çekiyor. Yani ufak tefek kuralsızlıkların gerçeklik algısını kuvvetlendirdiğini ve bunun üzerinden bir ölçüde fotoğrafın etkisinin arttırdığını söyleyebiliriz. İkinci olarak kurallar bir süre sonra fotoğrafta sıradanlaşmaya ve tekrarlara öncülük etmeye başlıyor. Aynı kurallar ile üretilmiş eserler birbirlerine yakın kalıplara oturmaya başlıyorlar ve sıkıcı hale geliyorlar. İşte burada birkaç kuralın bilerek görmezden gelinmesi farklı kalıpları ortaya çıkarıyor ve bu da eserlerde çeşitlilik ve yenilikçilik yaratıyor. Fotoğraf ve sanat bu konularda özgür, denemelere açık ve cesaretli olmalıdır ve bazen yaratıcılığımız fotoğrafta hangi kuralları uyguladığımızdan çok; hangi kuralları bilinçli olarak uygulamadığımızdadır.

Işık fotoğrafın yapıtaşı ve bir nimettir. Fotoğrafın tüm oluşumu ışığın gücüne bağlı. Kendi açınızdan düşünürseniz bunu nasıl yorumlarsanız?

Evet, ışık fotoğrafın yapısal unsurlarındandır. Benim için ise vazgeçilmezdir. Ben bazen yalnızca ışığın sokaktaki dağılımını kendime konu olarak alırım. Çünkü ışığın parçalı dağılımı bile çekmek için bir değer taşımaktadır. Magnum fotoğrafçısı Trent Parke’nin söylediği gibi “Işık sıradan olanı, büyülü bir hale çevirir.” Bir sokak fotoğrafçısı gün ışığının sürekli farkında olmalıdır. Fotoğrafta ışıkla aydınlanan yerler açık tonlarda yer alır. Fotoğrafa bakan gözler koyu alanlardan önce açık tonlu alanları izlerler. Eğer konunuzu açık tonlara yani ışıkla aydınlanmış olan bir yere yerleştirirseniz, izleyicinin konuya olan ilgisi artacaktır.

Sanat bir taraftan rahatsız edici olanı ortaya çıkaran ama bunu kendi estetiğine göre şekillendiren bir olay. Sanat ve fotoğrafın bu noktadaki birleşimi nasıl oluyor?

Bu çok güzel bir soru, gerçekliğin o anki durumunu eleştiren ve bu eleştiri üzerinden toplumu sarsan yaratıcılık sanattır. Burada gerçekliğin eleştirisi söylediğiniz gibi bazen rahatsız edici olabiliyor ve toplumda kolayca kabul göremiyor. Sanatın varoluşundaki sebeplerinden biri bu rahatsız ediciliği, estetik ile buluşturarak, oluşan harmandan bir kabul edilebilirlik yaratmak ve sonrasında da izleyici üzerinde eleştirel etki bırakmaktır. Fotoğrafta estetik ve rahatsız ediciliği bir arada içeren eserleriyle bu konuda örnek verebileceğim bir isim Jacob Aue Sobol’ dur. Çalıştığı konular oldukça sıra dışıdır ama estetik bir fotoğraf anlatımıyla ilgiyi daima üzerinde tutmayı başarmıştır. Yine Magnum fotoğrafçısı Thomas Dworzak’ın savaş fotoğraflarında bu estetik ve eleştirel dili görebiliriz. 2000 yılında bir hastanede yaralı bir Çeçen savaşçının fotoğrafını çekerken kullanmış olduğu geometri, renkler, üçgen öğe dağılımı ve ışık ile,savaşa olan eleştirisini ve hikaye anlatımını görsel estetiğin kurallarını uygulayarak dile getirmiştir. Aynı şekilde bir duvardaki mermi ve top deliklerini çekerken duvarda oluşan desen ile estetik bir anlatıma gitse de, savaşın yarattığı tahribatın gerçekliğini de gözler önüne sermektedir. Dünya üzerinde insanları rahatsız eden pek çok konu var ve bunlar çoğu zaman fotoğrafın da konusu oluyorlar. Bu konuların anlatımları sırasında fotoğrafın görsel komposizyon kurallarını uygulamak kattığı estetik ile fotoğrafın görsel etkisini arttırmaktadır.

Yakından takip ettiğiniz, fotoğraf ve sanatla ilgilenen kişiler var mı? Bunlar sanata bakış açınızı nasıl etkiliyor?

Çalışmalarından etkilendiğim üzerinde düşündüğüm çok fazla fotoğrafçı var. Bunlardan ilki Alex Webb, onun ışık, geometri, öğe dağılımları ve renkleri kullanış biçimleri beni çok etkiliyor. İkinci isim Trent Parke, yine ışık kullanımı konusunda Trent Parke fotoğraflarını çok önemsiyorum. Üçüncü sıradaki fotoğrafçı ise Josef Koudelka, bence Koudelka’nın fotoğraflarındaki geometri kullanımı çok önemli fotoğraf dersleri içeriyor. Bu isimler dışında Saul Leiter, William Egglestone, Marc Riboud, David Alan Harvey çalışmalarından ilham aldığım diğer usta fotoğrafçılar. Günümüzde yurtdışında aktif bir biçimde fotoğraf çeken Arek Rataj, Matteo Sigolo, Sasikumar Ramachandran, Tavepong Pratoomwong, Swapnil Jedhe, Vineet Vohra, Fabian Schreyer, Yassine Alaoui Ismaili, Navin Vitsa, Ash Nolo,Dirty Harry gibi fotoğrafçıların çalışmalarını sıkı takip etmeye çalışıyorum.

Günümüzde fotoğrafçılık mesleğinden para kazanılıyor ve bu kişilerin çoğunluğu kendi istedikleri yolda olmanın keyfindeler. Peki, sizin fotoğrafın bu alanına yaklaşımınız nasıl?

İnsanlar mutlu oldukları gibi yaşamalılar. Ben fotoğrafın insan hayatına olan mental katkılarını daha çok önemsiyorum. Belki çoğu para ile satın alınamayacak faydalardır. Sanat üretimi sanatçı üzerinde psikolojik bir rahatlama, günlük yaşamın stresinden biraz uzaklaşma gibi faydalar sağlıyor. Fotoğraf arayışı, çevremizdeki güzelliklerin peşinde koşup, onları görsel bir evraka dönüştürme çabası içeriyor. Bu çaba daha sonrasında günlük yaşamımızda da bir alışkanlığa dönüşüyor ve daima güzeli aramaya iyi olanı görmeye doğru bizi yöneltiyor. Fotoğraf üretimi sırasında kullanılan yaratıcılık, zihnimizi geliştiriyor. Fotoğraf çekerken bağımsız olmak ve bu duyguları doya doya yaşamak isterim. Fotoğraftan para kazanmak; fotoğrafın bu duygularından ve kazanımlarından vazgeçmeme neden olacaksa; ben bunu kabul edemem. Fakat benim fotoğraf yaşamıma kaynak oluşturabilecek ve fotoğrafa duyduğum tutkuya müdahale etmeyecek bir maddi kazanım, fotoğraf üretimimi ve imkanlarımı arttırabileceği için tercih edebileceğim bir gelir kaynağı olabilir.