Sizi daha yakından tanıyabilmemiz adına biraz kendinizden bahseder misiniz?
82 yılında Adana’da doğdum, ilkokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim hayatımı da burada tamamladım ve Adana’yı çok sevdiğimden dolayı burada yaşamaya devam ediyorum. Fakat işim dolayısıyla hem yurtiçi hem yurtdışı olmak üzere birçok yere seyahat ediyorum. Çukurova Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bölümünü bitirmeme rağmen hiçbir zaman mühendislik yapmadım ve dedemin kurduğu daha sonra babamın devam ettirdiği Sihay Reklamevi’nde babama yardımcı olmak amacıyla iş hayatına giriş yaptım.
Burada kendimi grafik-tasarım konusunda geliştirdim. Tabii bunda çocukluğumdan beri bilgisayarlarla iç içe olmamın büyük etkisi oldu. Her zaman teknolojiye meraklıydım. Teknolojiye olan bu merakımı şu anki işim olan fotoğraf ve video konusuyla birleştirdim ve hala da hem yeni makinaları hem de fotoğraf ve video düzenleme konusunda yeni çıkan uygulama ve programları mümkün olduğunca yakından takip edip kendimi geliştirmeye devam ediyorum.
Yaklaşık 12 yıl önce şu anki ortağım Tufan Şimşekcan ile önce kısa filmler çekmeye başladığımız daha sonra reklam-tanıtım filmleri, klip çekimleri, belgesel çekimleri gibi bir çok farklı türde işler yaptığımız Atom Film adında bir film yapım firması kurduk ve halen bu işlere devam ediyoruz. Ayrıca James Bond Skyfall (2012) ve Charlie’s Angels (2019) gibi filmlerde reji ekibinde görev aldım.
Fotoğraf çekmeye nasıl başladınız?
Üniversitede pek de iyi sayılmayan bir dijital fotoğraf makinası ile fotoğraf çekmeye başlamıştım ve bu konuda merakım git gide arttı. Daha sonra babamın aldığı Canon 400D ile kendimi daha da geliştirmeye başladım. Birçok teorik bilgiyi internetten kendi kendime öğrendim diyebilirim.
Bol bol pratik yaptım, sürekli fotoğraf ve videolar çekip bu çektiklerimi Photoshop ve Premiere gibi programlarda düzenlemeye başladım. Grafik-tasarım konusunda öğrendiklerim sayesinde bu programlara çabuk adapte olduğumu söyleyebilirim. Tabi çocukluğumdan beri fotoğraf ve sinemaya ilgim vardı ve izlediklerimin etkisi ile kendi tarzımı oluşturmaya çalıştım.
Fotoğraf sizce neden bir sanattır?
Öncelikle bu konu yıllardır tartışılır ve hala da tartışılmaya devam edilmektedir. “Fotoğraf sanat mıdır?” Bu sorunun cevabını verebilecek kişi kesinlikle ben değilim fakat kendi görüşlerimi belirtmeme gerekirse şöyle diyebilirim. Sinema, “Dramatik Sanatlar” altında bir sanat dalı olarak gösterilmektedir.
Teknik olarak bakarsak da sinemayı oluşturan temel yapı taşı fotoğraftır. Yani bir video aslında fotoğraflar dizisinin arka arkaya sıralanması olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla sinema sanat ise bence fotoğraf da sanat sayılmalıdır. Fakat burada da şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Eline her fotoğraf makinası alan sanatçı mıdır? Bu sorunun cevabını da sizlere bırakıyorum.
Zaman içinde tecrübe kazandıkça ışığa, insana ve fotoğrafların insanlar üzerindeki etkisine bakışınızda neler değişti?
Gün geçtikçe ve tecrübe kazandıkça çevreme daha dikkatli bakmaya başladım. Sokakta gezerken eskiden sadece önüme bakıp yürürken artık her bir detaya dikkat ediyorum. Eski bir evin kapısının kulbu, bir ağacın gövdesi üzerindeki detaylar, gökyüzündeki bulutlar, insanların yüzündeki çizgiler vs. Dolayısıyla fotoğraf çekmek hayata dair güzellikleri görmenizi sağlıyor diyebilirim. Tabii şöyle bir durum da olmuyor değil; gittiğim bir tatilde o anda anı yaşamak veya dinlenmek yerine sürekli kendimi elimde fotoğraf makinası ile sağa sola koşturup dururken ve daha çok fotoğraf çekmeliyim derken buluyorum.
Seyahatleriniz, çekimleriniz esnasında başınızdan geçen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Drone fotoğrafçılığına da çok meraklıyım ve Türkiye’de Drone kullanımı henüz çok yaygınlaşmadan firma olarak kullanmaya başlamıştık. Ben de daha önce sosyal medyada da örneklerini gördüğümüz gibi durumlar yaşadım. Mesela kırsal alanlarda çekim yaparken tepeden fotoğraf çekmek için biraz yaklaştığımda sağa sola kaçışmalara veya şaşkın bakışlara sıkça rastladım. Tabii daha sonra gidip durumu açıklayıp korkulacak bir şey olmadığını ve izin verdikleri takdirde fotoğrafları kullanıp kullanamayacağımı da sordum.
Günümüzde fotoğrafçılık daha çok dijital olarak icra edilmekte, bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Maalesef analog fotoğraf makinası döneminde benim fotoğraf çekmekle çok bir ilgim yoktu. Evet filmli makine kullandım fakat tamamen geçici bir hevesti o zamanlar benim için. Oysaki dedemde Zenit ve Minolta gibi zamanının çok iyi markalarının analog makinaları vardı. Şimdi o kadar pişmanım ki o dönemi kaçırdığım için. Fotoğraf banyosu yapabilmeyi ve analog makinaya hakim olabilmeyi çok isterdim.
Röportajın başında da bahsettiğim gibi üniversitesi zamanında dijital bir fotoğraf makinası ile başladım diyebilirim fotoğraf çekmeye. Tabii dijitalin avantajları gerçekten çok büyük. Hata yapma şansınız artık neredeyse yok denecek kadar az. Ham formatta çektiğimiz fotoğrafları artık profesyonel fotoğraf düzenleme programları ile istediğimiz ayarlara getirebiliyoruz. Bu büyük bir kolaylık olduğu kadar işin basitine kaçmak oluyor fakat. Filmli makinalarda çekilen her bir pozun büyük değeri varken artık o değer ortadan kalkmış durumda.
İnsanın doğayla beraber şekillendiği kırsal bölgelerden kareler yakalarken, kompozisyonlarınızda renk, doku ve hikâye olarak neler arıyorsunuz?
Sanırım biraz minimalizm seviyorum diyebilirim. Çok kalabalık fotoğrafları sevmiyorum. Çektiğim kişi, obje, nesneyi ön plana çıkarıp arka planın bulanık kaldığı fotoğraflar çekiyorum daha çok. Sanırım bu biraz da sinema sektöründe olmamla alakalı olarak daha sinematik kareler yakalamaya çalışıyorum. Fotoğraflarım ve videolarımdan da görebileceğiniz gibi kendime has bir renk tonu yarattım diyebilirim ve aynı tonları tüm çalışmalarımda yakalamaya çalışıyorum.
Fotoğraf çekmek için kurallara gerek var mı?
Kuralları yıkmak işin önce kuralları öğrenmek lazım. Ben bunun için hep şunu diyorum. Altın oran, bakış yönü, kafa boşluğu gibi kuralları elbet öğrenmek ve bilmek gerekiyor öncelikle. Bunları yeteri kadar öğrendikten sonra bu kuralları yıkarak kendi tarzımızı oluşturabileceğimizi düşünüyorum. Özellikle yeni nesil fotoğrafçılarda ve görüntü yönetmenlerinde buna sıklıkla rastlıyoruz. Az önce bahsettiğim kuralların tamamen dışına çıkıldığı halde harika işler ortaya çıkıyor.
Bir dönem herkes çektiği fotoğraflarla fotoğrafçı oluyordu. Şimdi ise herkes fotoğraf çekiyor sosyal medyada yayımlıyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz bir fotoğrafçı olarak?
“Fotoğrafçı” çok genel bir terim aslında. Türkiye’den Ara Güler, dünyadan Steve McCurry, ve yeni nesilden de gerçekten çok başarılı ve benim de ilham aldığım “fotoğrafçı”lar yanında ben de kendime fotoğrafçı deyip dememe konusunda kararsızım aslında. Tek bildiğim fotoğraf çekmek benim için bir yaşam tarzı ve bunu yaparken her şeyi unutup kendimi sadece fotoğrafa veriyorum. Kendimi mutlu hissettiğim şeyi yaparken bir unvan peşinde değilim sanırım. Eğer beni “fotoğrafçı” olarak tanımlayanlar varsa ne mutlu bana.
Fotoğraf çekmediğin zaman neler yapıyorsun?
Video çekiyorum.
Bu keyifli röportaj ve derginizde yer verdiğiniz için teşekkür ederim. İleride tekrar görüşmek üzere, okuyan herkese de sevgiler saygılar.